Kimse yanlış anlamasın; İkinci Cumhuriyeti değil, ilk cumhuriyeti yeniden kuracağız; kurmak zorundayız.
İlk cumhuriyet kime karşı kazanılmıştı?
Dışarıdan gelen sömürgecilere ve içerideki gericilere karşı…
İstiklal Harbi’ni biz, göründüğü gibi sadece Yunanlılara karşı vermedik. Asıl düşman İngiltere idi… İngilizler, Osmanlı topraklarını hızla işgal ederken padişah Vahdettin ile çevresindeki adamları, “İngiliz centilmenliğine güveniyoruz!” diyerek en küçük direniş gösteremiyorlardı.
Halkın dünyadan haberi yoktu. Tek yaptıkları “Padişahım çok yaşa!” deyip o ne yaparsa doğru yapar diye düşünmekti.
Sadece o mu? Mustafa Kemal’in en yakınındaki paşalar bile “Ben padişahın ekmeğiyle büyüdüm!” diyor ve bu çökmüş düzeni savunuyordu.
Ziya Paşa’nıın deyişiyle, İslam dünyası “büsbütün viraneler”den ibaretti ama hoca-hacı takımı bu çökmüş dünyayı allayıp pulluyor ve kitleleri ahiret inancıyla avutarak sömürüyorlardı.
“Bir okul bile yok!” diye Mehmet Akif’in şiirlerinde acı acı eleştirdiği bu akıl dışı İslam anlayışı hakiki İslam’mış gibi pazarlanıyor; Müslüman dünyası ve Osmanlı toplumu bu bataklığın içine hızla gömülüyordu. Sonunda son Türk yurdu Anadolu bile düşman güçlerinin eline geçmişti.
DÜŞMANDAN DAHA BETER…
Sonrasını biliyorsunuz. Bir avuç kahraman, hayatlarını ortaya koyarak sömürgecilere karşı savaş başlatıyor. Ama asıl düşman İngilizler veya Yunan ordusu değil; asıl düşman İstanbul’da oturan gerici yönetim… Hilafet ve saltanat rejimi denilen diktatörlük…
Bu diktatörlük kendisini dine dayamış, halkı böylece kandırıyor. Öyle ki Anadolu’da başlatılan Kurtuluş Savaşı’nı bile dinsizlik olarak gösteriyor. Padişahın Diyanet İşleri Başkanı (Şeyhülislam) Dürrizade Abdullah haini, Yunan ordusuna karşı çarpışan Türk askerini ve komutanlarını kafir gösteren bildiri yayımlıyor ve halkı bunları öldürmeleri için ayaklanmaya çağırıyor. Yetmiyor, hain Padişah Vahideddin, kurduğu mahkemede Mustafa Kemal ve arkadaşlarını idama mahkum ettiriyor. Bu da yetmiyor… Vahidettin İngiliz silahlarıyla donatığı bir ordu kurarak bununla Kurtuluş Savaşı’nı bastırmaya kalkışıyor. Bu da yetmiyor… Adapazarı’ndan Yozgat’a, Yozgat’tan Konya’ya kadar her yerde dinci çeteler kurduruluyor ve bunlar Ankara hükümetine karşı ayaklanıp savaş yürütüyorlar.
Bu yüzden İsmet Paşa, “İstiklal Harbi’nde mürtecilerden (gericilerden) çektiğimizi düşmandan çekmedik!” diyor.
İşte 29 Ekim 1923’teki cumhuriyet bu gerici hain takımına karşı ilan ediliyor.
***
Sonrasında bu düşman işbirlikçisi gerici zihniyetin ortadan kaldırılması için devrimler başlatılıyor. Bu devrim süreci 1925 yılının Şubat ayında büyük bir karşı devrimci ayaklanma (Şeyh Sait ayaklanması) ile karşılaşıyor. Bunu belayı da Mustafa Kemal-İsmet İnönü birlikteliğiyle aşıyorlar. Bu konunun Millet Meclisi’nde nasıl tartışıldığını merak edenler, “İstiklal Harbi’nin Hukuk Cephesi: İSTİKLAL MAHKEMELERİ” adlı çalışmamızdaki tutanakları bir incelesinler…
Gericilik, 1930’da Menemen’de kükrüyor ama eziliyor. Bir süre yeraltına çekiliyor. 1946’dan başlayarak demokrasi adı altında Halidi tarikat gericiliği yeniden harekete geçiriliyor. ABD’nin Yeşil Kuşak projesi gereği Komünizmle Mücadele Dernekleri şemsiyesi altında Derviş Vahdeti’ler, Dürrizadeler, Sait Mollalar, Şeyh Saitler yeniden canlanıyorlar. Süleyman Hilmi Tunahan, Mehmet Zahit Kotku, Hüseyin Hilmi Işık, Adıyaman Menzil’den yayılan tarikatın başı sayılan köy imamı Abdülhekim ve bir yığın yeniyetme halidi propagandacı Türkiye’yi kasıp kavurdu; ülkemiz akılcı ve bilimsel rotadan çıkartılıp tıpkı Osmanlı’nın son günlerindeki gibi bir yobazlık iklimine sokuldu.
Bunların siyasete egemen olan kolu, Milli Görüş iktidara geldi. Milli Görüş’ün Amerikancı kolu AKP ise 18 yıldır iktidarda…
Bu iktidar, 1923’te kurulan cumhuriyetin temel değerleriyle mücadeleyi temel politika yaptı. Ülkemiz, artık laik-demokratik bir cumhuriyet değil, dinci bir kadronun elinde seçilmiş padişah tarafından yönetilen cumhuriyet dışı bir yönetimdir.
Bu yüzden de hem içeride hem dışarıda büyük belalarla karşı karşıya kalmıştır.
Ülkemizi kurtarmak için cumhuriyeti 29 Ekim 1923 ruhu ile yeniden kurmak zorundayız. Millet İttifakı bunu başarmayı temel hedef yaparsa, bu millet onları mutlaka iktidar yapacaktır.
“Padişahım çok yaşa!” demekten başka bir şey bilmeyen bu milletin zaman içinde cumhuriyeti alkışladığını hiç unutmayalım…
Kimsesizlerin kimsesi ve özgürlüklerin şemsiyesi olan cumhuriyet kutlu olsun…