18 Aralık 2002…Başkent Ankara…
Portakal Çiçeği Sokağındaki evine girmek üzere olan Necip Hablemitoğlu, gözüne ve ensesine sıkılan kurşunlarla katledildi.
O kurşunlar cesur bir Cumhuriyet aydınının bedeninde Türkiye Cumhuriyet’inin laik ve üniter yapısına sıkılmıştı…
O, katıksız bir Kemalist’ti… Dolayısıyla tam bağımsız Türkiye’den yanaydı; ülkesinin devleti ve ulusu ile bölünmez bütünlüğünün ödünsüz savunucusuydu… Bu cinayet onun gibi olanlara bir gözdağıydı..
Hablemitoğlu, büyük ekonomik sıkıntılar çekti. Çok büyük baskılar gördü. Aldığı tehditlerin sayısı belli değildi. Hiç bir zaman korkmadı, yılmadı bir adım bile geri atmadı.
Türk Milliyetçiliğinin bükülemeyen kalemi ve demokrasi şehidi Dr. Necip Hablemitoğlu şunları söylüyordu:
“…Almanlardan Fetullahçılara, Türkiye Cumhuriyeti’nin üniter ve laik yapısına göz diken tüm unsurlara karşı bunca zahmete ve mihnete değer mi, diyorsanız, Atatürk’ün manevi mirasçısı olarak ‘evet, değer’ diyorum. Çünkü Türk'üm ve başka Türkiye yok!…”
HABLEMİTOĞLU AKP'DEN MİLLETVEKİLİ OLMAK İSTİYORDU
Necip Hablemitoğlu cinayeti soruşturmasında tanık olarak ifade veren 12 Eylül dönemi sıkıyönetim savcılarından, AKP kurucusu ve milletvekili Ramazan Toprak, Necip Hablemitoğlu’nun AKP’den milletvekili olmak istediğini, Ergün Poyraz’ın kapatma davasında delil olarak kullanılması planlanan kitabın yayınını geciktirdiğini ileri sürüyor ve büyük bir kuyruklu yalana imza atıyordu.
Necip Hablemitoğlu cinayeti soruşturmasının asıl amacının Hablemitoğlu’nu bir kez daha öldürmek olduğu Ramazan Toprak’ın ifadesi ve yalan ve iftira ifadeyi sözde iddianamesine koyan savcının tutumlarıyla ortaya çıkıyordu.
Necip Hablemitoğlu ile 15 Ocak 2001’de telefon ederek tanıştığını söyleyen Toprak, kısa sürede dostluklarının ilerlediğini, aleyhinde açılan davalar nedeniyle mali durumunun bozulan Hablemitoğlu’nun açıkça söylemese de büyük riske girerek yaptığı hizmetlerin AKP tarafından değerlendirileceğini ima ederek milletvekilliği beklediğini ileri sürdü. Aynı dönemde MİT müsteşarlığına talip olduğu yolundaki haberlerin medyaya da yansıdığını anlatan Ramazan Toprak bu düşünceleri dönemin grup başkanvekili Faruk Çelik’e aktardığını söyledi.
Toprak, Necip Hablemitoğlu’nun AKP’nin kapatılması için açılan davaya destek sağlayacak bir kitabın yayınını da geciktirdiğini ileri sürdü.
Ramazan Toprak şunları anlattı:
“10 Temmuz 2002 akşamı Vilayetler Evi’nde Halil Şıvgın Bey ve ailesi ile Necip Bey ve ailesinin katıldığı akşam yemeğinde Necip Bey, 'bizden çok etkilendiğini ve bize karşı (Ak Partililere) önyargılarının kırıldığını, Ak Parti’ye kapatma davası hazırlığı yapıldığını, Ergün Poyraz’ın Ak Parti ve Tayyip Bey hakkında bir kitap hazırladığını, bu kitap delil gösterilerek seçimden önce kapatma davası açılacağını, kapatma davası konusunda psikolojik savaşı kendisinin yönlendirdiğini ancak bunun yanlışlığını gördüğünü, birlikte olduğu arkadaşlarının da kafalarının karışık olduğunu, Ak Parti genel merkezinin dinlendiğini ve konuşmalarımızda dikkatli olmamızı, açılması düşünülen kapatma davası ile Ak Parti’nin seçime sokulmamaya çalışılacağını, seçime girse bile bu dava nedeniyle vatandaşın umudu ve ilgisinin kırılacağını, en azından hayli zayıflatılmış olacağını, kitabın yayıma hazırlanması çalışmaları görevinin kendisine verildiğini' söyleyince biz, “kitabın yayımlanması işini engellemesi veya en azından seçim yapılana kadar ertelemesini' rica edince kırmadı ve 'seçime kadar birtakım bahaneler bulup kitabın yayımlanmasını engellerim' dedi…”
Tarih çok yalan kaydetmiştir, çok iftira kaydetmiştir ancak böylesine insafsızca, vicdansızca ve utanmazca olanını asla…
Ne demiş Hablemitoğlu;
“kitabın yayıma hazırlanması çalışmaları görevinin kendisine verildiğini”, Yalan olurda iftira olurda bu kadarı olmaz.
Bunlar güya Müslüman ama ne Allah’tan korkuyorlar ne de kuldan utanıyorlar. Hiç bir zaman böyle bir şey olmadı.
Olamazdı da.
Kitaplarımın basım ve dağıtımı ile her zaman ben ilgilendim ve hep öyle olacak.
Ramazan Toprak adlı müfteri;” biz, 'kitabın yayımlanması işini engellemesi veya en azından seçim yapılana kadar ertelemesini' rica edince kırmadı ve 'seçime kadar birtakım bahaneler bulup kitabın yayımlanmasını engellerim' dedi…” diyor ve vicdansızca yalanlarını şöyle sürdürüyordu:
“Nitekim Necip Beyin 3 Kasım 2002 seçimleri öncesinde yayınlatmadığı bu kitap seçimlerden çok sonra “Patlak Ampul” adıyla yayınlandı. Ancak yayımlandığında 3 Kasım 2002 milletvekili genel seçimleri yapılmış tâbiri câizse iş işten geçmişti.”
Bre yalancılar şahı, bre iftiracılar kralı; o kitabı bir kez okuyup yalan ve iftiralara öyle sarılsaydın, kitabın 3 Kasım 2002 seçimlerinden önce yayınlandığını görürdün.
Behey yalancı, behey iftiracı kitap; 15.10.2002 tarihinde basılmış ve yayınlanmış…
Rahmetli bu kitaba 5.10.2002 tarihinde önsöz yazmış.
Bu kitaba önsöz yazan biri hiç AKP’den milletvekili olmak ister mi?
Ankara’yı versen böyle bir şeyi kabul eder mi?
Bir de utanmadan şöyle diyorsun:
“Nitekim Necip Beyin 3 Kasım 2002 seçimleri öncesinde yayınlatmadığı bu kitap seçimlerden çok sonra 'Patlak Ampul' adıyla yayınlandı. Ancak yayımlandığında 3 Kasım 2002 milletvekili genel seçimleri yapılmış tabiri câizse iş işten geçmişti.”
Böyle bir yalan Müslümanlığın ne yanına düşüyor diye Ramazan’a sormak lazım.
İSLAM DİNİ YALAN VE İFTİRA DİNİ Mİ RAMAZAN
Ramazan, tabiri caizse it yellendiğinde iftiraya sarılıyordu.
Öyle ki, Hablemitoğlu’nun MİT müsteşarlığı talebi vardı da diyebiliyor.
Her şeyden önce rahmetlinin böyle bir talebi hiç olmadı sadece kendine gelen bir teklif vardı ve bunu da sonuçta kabul etmedi.
Bu ifadelerde yer alan ve Hablemitoğlu’na atfedilen sözlerin ileri sürülmesi ve iddianame gibi resmi bir belgeye dahil edilmesi ancak Fetullah Gülen ve örgütüne hizmet edecek bir davranıştır.
İşin en garip yanı Hablemitoğlu’na atılan iftira aylarca iddianame adı verilen iftiraname de olması, mahkemelerde dillendirilmesine rağmen sözde avukatından en ufak bir tepki gelmemesi…
Ayıp mı desem bilemedim yoksa yuh mu?
Ya eşinden?
O da kitap yalanı konusunda dut yemiş Bülbül gibi.
Ne demiş üstat:
“En çok güvendiğin yerden gelir bazen ihanetler ve bazen sıkı sıkıya sarıldığın sırlarını paylaştığın dostların vurur sırtından.”