Ergenekon kumpası öncesi Abdullah Gül’ün şeceresini ortaya koyan, geçmiş bakanlığı döneminde FETÖ’ye olan pozitif ayrıcalıklarını, FETÖ’yü devlet töreni ile karşılamaları için bakan olarak yayınladığı talimatları, Demokrasi ve Cumhuriyet aleyhine söz ve davranışlarını, zimmetine geçirdiklerini ve daha birçok usulsüzlüklerini yazmıştım.
Dava açtı; Kaybetti.
Ardından Atatürkçülere kurulan kumpas öncesi, “Savcı bulun delil bulun” şeklindeki feryatlarını işittik.
Gül ile olan davam en son Anayasa Mahkemesi’ne geldi, 10.12.2015 tarihinde Oda TV Anayasa mahkemesinin kararı ile ilgili bir haber yayınladı. Gelin şimdi o haberi okuyalım ve CHP’li dostlarımıza iletelim. Aday seçerken belki faydası olur.
“Anayasa Mahkemesi, Yazar Ergün Poyraz’ın 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e tazminat ödemesini ifade özgürlüğü ihlali saydı.
Anayasa Mahkemesi, 'Musa’nın Gülü' kitabı nedeniyle Ergenekon Davasından 29 yıl 7 ay hapis cezasına çarptırılan Yazar Ergün Poyraz’ın 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e tazminat ödemesini ifade özgürlüğü ihlali saydı. Kararda, demokratik toplumun temellerinden olan ifade özgürlüğünün sadece lehte olduğu kabul edilen veya zararsız ya da ilgilenmeye değmez görülen ifadeler için değil, devletin veya toplumun bir bölümünü eleştiren, onlara çarpıcı gelen, onları rahatsız eden ifadeler için de geçerli olduğu vurguladı.
Ergenekon Davasından 29 yıl 7 ay hapis cezasına çarptırılan Yazar Ergün Poyraz kaleme aldığı “Musa’nın Gülü” isimli kitabı nedeniyle tazminat ödemeyle mahkum edilmesini ifade ve basın özgürlüğünün ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesi’ne başvurdu. Yüksek Mahkeme ise tazminat kararıyla Poyraz’ın ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine hükmederek, ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapmak üzere kararı Ankara 6. Asliye Hukuk Mahkemesine gönderdi. Resmi Gazete’nin bugünkü sayısında yayımlanan kararın gerekçesinde, Poyraz’ın Ergenekon davasından 29 yıl 7 ay hapis cezasına çarptırıldığı, bu davanın yargılama sürecinde 6 yıl 9 ay tutuklu kaldıktan sonra tahliye edildiği, ceza davası henüz Yargıtay aşamasında olduğu ve kesinleşmediği anımsatıldı. Gerekçede, 2007 yılında yayınlanan Musa’nın Gülü isimli kitapta o dönemin cumhurbaşkanlığına aday olan Abdullah Gül hakkında bazı değerlendirmelere yer verildiğinin belirtildiği gerekçede, Gül tarafından kitapta yer alan bazı ifadelerin doğru olmadığı, şeref ve itibarına zarar verdiği iddiasıyla Poyraz hakkında manevi tazminat davası açtığı ifade edildi.
İfade özgürlüğü devletin veya toplumun bir bölümünü eleştiren ifadeler için de geçerli
Poyraz’ın yazdığı kitapta yer alan sözlerinin ve iddialarının Gül’ün şeref ve itibarına zarar verdiği kabul edilerek 15 bin TL tazminat ödemeye mahkûm edildiğinin hatırlatıldığı gerekçede, demokratik toplumun temellerinden olan ifade özgürlüğünün sadece lehte olduğu kabul edilen veya zararsız ya da ilgilenmeye değmez görülen ifadeler için değil, devletin veya toplumun bir bölümünü eleştiren, onlara çarpıcı gelen, onları rahatsız eden ifadeler için de geçerli olduğu vurguladı.
Mahkemelerin, düşüncelerin açıklanması ve yayılmasına yönelik olarak tazminata veya cezaya karar verirken ifade özgürlüğünün kullanılmasından kaynaklanan yarardan çok daha ağır basan, korunması gereken bir yararın varlığını somut olgulara dayanarak göstermeleri gerektiğinin belirtildiği kararda, siyasilere yönelik eleştirinin sınırları çok daha geniş olduğu anımsatıldı. Kararda, Poyraz’ın, Gül ve Gülün birlikte siyaset yaptığı kişilere karşı son derece şüpheci yaklaştığına, bu kişilere genel olarak güvenmediğine, bu kişilerin kendisinin de mensubu olduğu dünya görüşüne karşı düşman oldukları fikrini taşıyarak, milleti aldattıklarına inandığına dikkat çekildi.
Sağlıklı bir demokraside hükümetleri STK, basın veya siyasi partilerin de denetlemesi gerekir
Hükümetlerin kullandıkları kamu gücünden dolayı kendilerine yöneltilmiş en ağır eleştirileri bile hoşgörü ile karşılamak zorunda olduğunun ifade edildiği kararda, “Sağlıklı bir demokrasi, bir hükümetin yalnızca yasama organı veya yargı organları tarafından denetlenmesini değil, aynı zamanda sivil toplum örgütleri, medya ve basın veya siyasi partiler gibi siyasal alanda yer alan diğer aktörlerce de denetlenmesini gerektirir. Aynı şekilde siyasetçilere yönelik eleştirilerin kabul edilebilir sınırları, diğer kişilere yönelik eleştiri sınırına göre daha geniştir. Bir siyasetçi diğer kişilerden farklı olarak her sözünü ve eylemini bilerek halkın ve aynı zamanda diğer siyasetçilerin denetimine açar; bu nedenle de daha geniş hoşgörü göstermek zorundadır” denildi. Mahkemelerin, siyasi tartışmaların yoğun olarak yaşandığı bir dönemde bu kitabın yayımlanmasının beklenen bir gelişme olduğunu gözardı ettiğinin ifade edildiği gerekçede, kitapta, 20 yılı aşkın bir süredir Türkiye siyasetinin en önemli aktörlerinden biri olan davacının eleştirmesinin ve onun hayatının bazı kesitleri ile ilişkilerini ve sözlerini analiz etmesinin genel olarak kamu yararını ilgilendiren bir mesele olduğu belirtildi. Hükümetlere ve siyasetçilere yöneltilen eleştirinin sınırının özel kişilere göre daha geniş olduğunun anımsatıldığı kararda, şu değerlendirmeye yer verildi:
“Başvuru konusu kitapta, kitabın yayımlandığı tarihte dışişleri bakanı ve cumhurbaşkanı adayı olan davacı Abdullah Gül'ün siyasi ve aile yaşamına ilişkin bazı detaylara yer verilmiş ve bazı iddialar ortaya atılmıştır. Ancak ortaya atılan iddialar genel olarak başka kitaplardan, gazete haber ve yazıları ile dergi makalelerinden alıntılar temelinde yapılmıştır. Bununla birlikte kitapta sıklıkla atıf yapılan bir başka kaynak ise Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının bazı yazışmaları ile Abdullah Öcalan'ın bir mektubudur. Bu kapsamda kullanılan kaynakların büyük çoğunluğunun herkesin ulaşabileceği yazı ve haberler ile çoğunlukla davacının siyasi görüşlerine muhalif kişilerin yazıları olduğu anlaşılmaktadır. Dolayısıyla kitap önemli ölçüde herkesin ulaşabileceği açık kaynaklar kullanılarak yapılan bazı değer yargılarına dayanmaktadır.”
Siyasilere ilişkin yapılan eleştirilerin cezalandırılması farklı seslerin susturulmasına yol açabilir
Poyraz’ın yazdığı kitabının yoğun siyasi tartışmaların yaşandığı bir dönemde yayımlandığı gözetildiğinde kamu yararına yönelik olmadığının söylenemeyeceğinin kaydedildiği gerekçede, başvurucunun kendi adına kamuoyunu bilgilendirmek ve eleştirilerle kamuoyu oluşturmak amacıyla hareket ettiğinin açık olduğu vurgulandı. Kararda, “Başvurucunun yorumları ve çıkarımlarının ağır eleştiri olduğunda herhangi bir tereddüt olmamasına rağmen başvurucunun yorumlarının ve çıkarımlarının keyfi kişisel saldırı boyutuna ulaştığı da söylenemez. Başvurucunun polemik içeren agresif usulü değerlendirilirken ifade özgürlüğünün sadece haber ve fikirlerin içeriğini korumadığı, haber ve fikirlerin iletilme usulünü de koruduğu gözetilmelidir” denildi.
Siyasi kişilerin demokratik bir ortamda kendilerine yönelik ağır eleştiriler yapılabileceğini, aile ve özel yaşamlarının sürekli takip edileceğini bilerek tercihlerini belirlediğinin ifade edildiği kararda, Poyraz’ın, uzun yıllardır siyasetin içinde ve cumhurbaşkanı adayı olan kişi hakkında önceden yayımlanmış kaynaklar temelinde siyasi hayatında yapmış olduğu bazı tercihlerden yola çıkarak aile hayatına ilişkin bilgiler iletmesine ve ağır eleştiriler yapmasına demokratik çoğulculuk açısından tahammül edilmesi gerektiği vurgulandı. Aile hayatına ilişkin bilgilere, ağır eleştirilere ve değerlendirmelere tahammül edilmesinin ve ifade özgürlüğünün güvencesi ile bunların dile getirilmesinin demokrasinin sağlıklı işlemesini sağlayacağının kaydedildiği kararda, şöyle denildi:
“Rahatsız edici de olsa siyasilere ilişkin yapılan bilgilendirme ve eleştirilerin cezalandırılması caydırıcı etki doğurarak toplumdaki ve kamuoyundaki farklı seslerin susturulmasına yol açabilir. Cezalandırılma korkusu, çoğulcu toplumun sürdürülebilmesine engel olabilir. Bu nedenle somut olayda başvurucunun 15 bin TL tazminat ödemesine karar verilmesi, siyasilere yönelik olarak bilgilendirme ve eleştiri ortamına zarar verebilecektir. Dolayısıyla başvurucunun ifade özgürlüğüne yapılan müdahalenin başkalarının şöhret ve haklarının korunması için demokratik bir toplumda gerekli bir müdahale olmadığı kanaatine varılmıştır. Başvurucunun Anayasa'nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.”