Yıl 1925,

Genç cumhuriyet, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün öncülüğünde, çağdaşlaşma atılımları kapsamında bir bir devrimlerini gerçekleştiriyordu. Bunlar arasında Şapka Devrimi'ne de büyük önem vermişti.

Çünkü genç cumhuriyetin çağdaş dünyada kıyafetiyle de yerini alıp birlik ve beraberliğini göstermesinin gerektiğine inanıyordu.

Haklıydı…

O zamana kadar, kıyafetimiz ne milli ne de uygardı. Fes, kalpak, külah, takke, sarık gibi başlıkların yanı sıra cübbe, ceket, şalvar, potur, pantolon gibi her çeşit kıyafet, genç cumhuriyetin yurttaşlarına görünüş bakımından karmaşık bir manzara veriyordu.

Gazi Mustafa Kemal, fikriyle, düşünüş biçimiyle uygar olmaya karar veren Türk milleti bunu yaşayışıyla, dış görünüşüyle de kanıtlamalı diye düşünerek Nuri Conkır, Rize Milletvekili Fuat Bulca ve Tefik Bey’e söylediğinde, ilk tepkiyi Nuri Bey'den şöyle alır:

“Sen durup dururken itibarını tehlikeye atıyorsun. Oysa halk sana masal kahramanı gibi davranıyor. Yapma lütfen."

Gazi, Nuri Bey’e ve yanındakilere döner “Beni halkımın anlayacağına güveniyorum” der. Ve amacının “dünyada ilkelliğin, gericiliğin timsali olarak görülüp aşağılanan festen vazgeçmelerini başarmak, ikincisi ise fes yerine şapka, kasket gibi çağdaş bir başlık giymelerini sağlamak; ya da açık başlı olsunlar” söyler.

Nuri Bey Gazi’ye tepkisini, “Bizim halkımız şapka giyene gâvur der” sözleriyle yineler.

Gazi “evet halkımıza öyle öğretilmiş” der.

Arkasından Fuat Bey, “Yobazların halkı kışkırtmalarından korkarım” ifadelerini kullanır.

Gazi, kaşlarını çatarak arkadaşlarına “Onlar bir zamanlar fese de, matbaaya da, rasathaneye de, ordunun ıslahına da, karşı çıkmışlardı. Ne yapacağız? Üç- beş yobazla onlara safdiller, gafiller yüzünden yerimiz de mi sayacağız? Halk yobazların peşinden gitmemek gerektiğini Milli Mücadele sırasında çok iyi anladı. Yobazlar Yunan’ın, İngiliz’in yanındaydı. Yurtsever dindarlar ise namus bayrağı altında toplandılar. Böylece vatanımızı, bağımsızlığımızı, onurumuzu kazandık. Halkımızın bizi anlayacağına inanıyorum” der.

Ve arkasından tepkisini dile getirerek şöyle devam eder Gazi:

“Adam İngilizlerin dokuduğu kumaştan elbiseyi giyiyor, Alman malı lokomotifin çektiği trene biniyor. Namaz vaktine ne kadar kaldığını cebindeki İsviçre malı saate bakarak kestiriyor. Odesa’dan getirilen Rus unundan yapılma ekmek yiyor ama şapkayı giyince kâfir olacağını sanıyor. Bu karanlık, donmuş, hasta kafayı yenmemiz gerek. Çünkü bir an dalsak, bu kafa devreye girer, halkı yine kendine benzetmeye, ortaçağa çekmeye çalışır. Onun için yarımız uyusak, yarımız uyanık durmalıyız."

Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün 94 yıl önce devrimlerini gerçekleştirdiği sıralarda arkadaşlarını ve Türk milletini bu karanlık, donmuş, hasta beyinlerin durmayacağını, bir anlık dalgınlık yüzünden iş başına geçeceklerini uyarmasında bugün bir kez daha ne kadar haklı olduğunu ibret verici bir şekilde izlemekteyiz.