Bir sabah uyanıyorsunuz, haberlerde bir yolsuzluk daha. "Alıştık artık" diyorsunuz, omuz silkerek. İşte en büyük tehlike de burada başlıyor: Alışmak. Çünkü bir ülkede yozlaşma alışıldık hale gelmişse, rüşvet artık yalnızca bir suç değil, sistemin doğal bir parçası olmuşsa, orada ne adaletten ne vicdandan söz edilebilir. Artık yalnızca paranın, torpilin ve ‘iş bitirme’ marifetinin sesi duyulur.
Ahlak, sadece duvarlara asılan değerler eğitimi panolarında ya da hitabeti güçlü siyasetçilerin nutuklarında kalır. Hayatın içinde ise pek yeri yoktur. Hatta dürüstlük, saflıkla karıştırılır; adalet talebi ise 'fazla idealist' bir heves gibi görülür. Bir işi halletmek için ‘bir zarf’, ‘bir tanıdık’, ‘bir rica’ aramak, neredeyse refleks haline gelir. Bütün bunları reddedenler, sistemin değil, kendi hayatlarının dışına itilir.
Daha da vahimi, bu çarpıklık sadece birkaç kişinin değil, koca bir toplumun gündelik alışkanlığına dönüşür. Yeni nesiller, hakla değil, hileyle yol bulmayı öğrenir. Okullarda öğretilen değerler, sokakta geçersiz hale gelir. Çünkü çocuklar, en iyi öğretmeni değil, en güçlü tanıdığı olanın kazandığını görerek büyür.
Toplum da bu sessizliğe teslim olur. Haksızlığa karşı çıkanlar yalnız kalır, cezalandırılır. Geriye kalanlar mı? Onlar susar. Çünkü susmanın bedeli yoktur; aksine, bazen ödülü vardır. Zamanla göz göre göre yapılan usulsüzlükler bile “Eh, ne yapalım...” cümlesiyle geçiştirilir. Yolsuzluk olağanlaşır, hatta 'başarı hikâyesi' gibi anlatılır.
İşte yozlaşmanın sıradanlaşması budur: Artık kimse şaşırmaz, kimse sorgulamaz. Garip olan, dürüst kalabilmektir. Cesur olan, itiraz edendir. Çünkü herkes, çıkarına zarar gelmedikçe sessizdir.
Oysa bir milletin gerçek gücü, ne tanklarında ne de banka kasalarında gizlidir. Bir toplumun ayakta kalmasını sağlayan, hukukudur, ahlakıdır, vicdanıdır. Onlar gittiğinde, geriye sadece gösterişli ama çürük bir kabuk kalır.
Ve şu gerçeği unutmamak gerek: Eğer bu çürümüş düzene susarak ortak oluyorsak, en az onu kuranlar kadar sorumluyuz. Bir yanlışa göz yummak, insanı masum yapmaz.
Belki de ilk yapmamız gereken şey, tekrar şaşırmayı öğrenmek. Yanlışa itiraz etmek. Ve en önemlisi, sessiz kalmamayı seçmek. Çünkü bu düzen, biz sustukça sürüyor.