Amerika’da 1980 başlarında HIV virüsü AIDS olarak açıklandığında, bizimkilerin bulunduğu her ortam birer GIRGIR sayfasıydı.
Hem de ne gırgır… Virüsün kaynağının Afrika'yı mekan tutmuş şempanzelerde depolandığı açıklanınca, bizimkilerin aklına hemen bu hayvanlarla bölgedeki insanlar arasında duygusal bağ yaşandığı geldi. Böylesi bir gönül ilişkisi(!) bizim toplumda yüz bulamayacağı için hastalık da bizim heriflere bulaşamazdı. Herifler; çünkü bu hastalıkla ilk anılan cins erkekler oldu. İnanç açısından da ters olacağı için ‘Müslümanlar AIDS olmaz’ safsatası yayıldı ama işin içine ters ilişki girince de hepsi ters köşe oldu.
Buyur;
Bizim Sağlık Bakanlığının verilerine göre 2010 yılında 539 olan HIV pozitif kişi sayısı, sekiz yılda yedi kat artış göstererek 3 bin 719 olmuş. Bak şimdi curcunaya; Prof. Dr. Fehmi Tabak ise bu konuda bakanlığa nal toplatmış. Diyor ki; “Türkiye'de ilk vaka bildiriminin yapıldığı 1985 yılından beri yaklaşık 20 bin kişi AIDS hastalığına yakalandı. Tanı sayısı giderek artıyor. Son yıllarda her yıl ortalama 3-4 bin kişiye tanı konuluyor.”
Kurum ve kişi arasında bi dalaşma çıkartma derdinde değiliz. Demem o ki;
Hani vardı ya “Müslümanlar AIDS olmaz” diyenler: Geçen yıla kadar dünyada 38 milyon kişi öldü. Türkiye’de mi, hani derler ya;
Başımıza iş çıkarma!
Al sana bi daha…
Fizyolog Doçent Doktor Oytun Erbaş;
Diyor ki;
Gerçi bunu 5 Mart’ta söylemiş ama, ben desem neyse…
“Koronavirüs Türkiye'ye de gelebilir ama asla Çin'deki gibi salgın yapmaz. 10-20 vaka olabilir. Bunu bilemeyiz. Onu gelince görürüz. Daha bir şey yok ortalıkta. Ama ben asla bir hızlı yayılım beklemiyorum. Burada gen farkı çok önemli. Türkler Asya ırkı ama bize biraz da Akdeniz'den de gen gelmiş. Biz biraz Macaristan, Rumen grubundan da gen almışız. Daha karışık bir gen grubuyuz. Ben Türkiye'nin çok az etkileneceğini düşünüyorum."
Burda doçent doktora koronanın Türkiye’deki günlük bilançosuna bi göz atmasını önerelim ve bu konuda neredeyse onun kadar bilgi sahibi olan vatandaşla arasında bi dalaşma beklemediğimizi de belirtelim.
Fizyologların matematik, yani rakam-sayı ile araları nasıldır bilemem. Demiş ya;
“Ben Türkiye'nin çok az etkileneceğini düşünüyorum."
Doçent doktor, kastettiği ‘az’ı hangi sayılarla açıklar, sahne onun…
Hani var ya bi deyim;
Sap yiyip saman üretmek!..
Dün, 1347’de dört yılda Avrupa nüfusunun neredeyse yarısını yiyen ‘kara veba’ salgınından söz ettik. Bırak dünyayı, en yakınındaki köyde olan biteni takip edemeyenler yanındaki insanların hayata veda ettiğini görürken büyük bir olasılıkla sadece kendi evinde cenaze var sanıyordu. Bugün ise korona salgını herkesi her yere bağladı. Tabi teknoloji sayesinde.
Halk doğal olarak Türkiye’deki vaka ve ölüm sayısını merak ettiği kadar, New York’taki son durumu da takip ediyor. Salgına bugün için en çok kurban veren İtalyanlar bile eminiz Türkiye’nin 3 katı büyüklüğündeki Grönland’da yaşayan ve hiç zayiat vermeyen 55 bin nüfusun durumu hakkındaki bilgileri önemsiyor. Bugün yeryüzünde yaşayan insanların hiçbiri ömrü boyunca bu denli hızlı yayılan bir salgınla karşılaşmadı. Ve dünya son yüzyılda hiç bu kadar kenetlenmedi. Sıranın kendisine ne zaman geleceği endişesiyle yaşayanlar, binlerce kilometre uzaklarda can verenlere samimi bir şekilde üzülüyor, acıyı yüreğinde hissediyor. Siyasilerin yapamadığını halklar, insanca yaşamak isteyenler yaptı ve beyinlerinde şekillendirdikleri dünya üzerinde sınırları kaldırdı.
Şimdi herkes Eskimo, Brezilyalı, Japon, Rus, Çinli, Arap, Danimarkalı ve diğerleri olarak dünyanın bu salgını atlatmasını umuyor, bilimsel çalışmaların kısa zamanda sonuç vermesini bekliyor. Zihinlerde oluşturulan kardeşlik zinciriyle dayanışma ruhuna sıkıca bağlanıyor.
Ve bu gelişmeler içerisinde bize düşen de salgın karşısında ayrıcalıklı olduğumuz hamasetinden uzak durarak şu olmalı;
Türk olarak sıyrılmak değil;
'Türk Geni'yle dünyalı olmak!