2010 yılı, bir üniversitede ders veriyorum. Özel bir akademiden de, "İletişim dersi verir misiniz?" teklifini kabul ettim. Sınıfa girdim ki, 10'un üzerinde kız öğrencim tesettürlü. Emekten yana bir gazetede çalıştığımı ve sol görüşlü olduğumu belirterek kendimi tanıttım. Derslerime ilgi yoğun!

Ve öğrencilerime ilk sorum: "Bir bilginin yaygın olması, doğru olmasının kanıtı mıdır?"

Cumartesi günleri girdiğim ikinci derste tesettürlü bir kız öğrencim, “Hocam sizinle özel görüşebilir miyim?” diye sordu. Bulunduğumuz yerde konuşabileceğini ifade ettiysem de, ısrarla beni yandaki boş bir sınıfa davet etti.

-Hocam, dersinize Batman’dan geliyorum. Bugün binaya girerken, Batman’daki eski sevgilim yolumu kesti. Belindeki silahı gösterdi. İstanbul’da olmamı, kötü yola düşmek olarak görüyor ve beni vuracağını söyledi. Ne yapayım?

-Ailenden yardım istemelisin!

-Hocam, bu dünyada yardım isteyeceğim, yegane kişi sizsiniz!

-!..

-Hocam, ben Batmanlıyım. Bulunduğumuz yerde, bir kızın, bir erkekle görüşmesi söz konusu değildir. Aksi halde, aile meclisi, o kızın intihar etmesine karar verir.

-Peki, buna yanaşmaz ise!..

-Geride bir mektupla kendini asan kızı bulurlar. Doğrusu, bu durum pek de soruşturulmaz.

Gerek beni ders vermek üzere davet eden gazeteci kökenli yöneticinin telkinleri, gerekse o günlerde evli olduğum eşimin sözlerinin de etkisi ile “Yanımda olun!” diyen kız öğrencime yardımım olmadı, olamadı.

İletişim fakültesi mezunu gençlerden, serbest temalı makale yazmalarını istemiştim.

Artık derslerimi bırakmış olan Batmanlı öğrencim, bir arkadaşı aracılığı ile bana yazısını iletmişti. Özetle, Batman’dan, Adana’ya giden bir kamyon dolusu kızdan, en güzeli fark edilmeyi bekliyordu!

Tesettür ile ilgili ilk beyin fırtınasını, 90’larda, KTÜ’den Dr. Hakan K’nın, anlattığı bir olay üzerinden yapmıştık.

Vizite çıkan intörnler (6. sınıf stajyerler) başlarında hocaları olduğu halde, yaşlı bir erkek hastaya rektal ve anal tuşe ile tanı koymaları gerekiyor. Tesettürlü bir öğrenci ise buna, "Dini inancıma aykırı" sözleri ile itiraz ediyor.

Hoca soruyor: Kızım, tanı koymazsan hastayı nasıl yaşatacaksın?

-Hocam, hastanın yaşayıp yaşamayacağı ile ilgili hükmü Allah verecektir!

-O halde sana ne gerek var?

İşte, Batılı toplumlar böyle nedenlerle, hizmet verenler için herhangi bir dini, siyasi işareti yasaklamış!

"Rabbim Cleveland dedi" diyen Maliye Bakanımızın, aslında ABD'den Tel Aviv'e kanser tedavisi için gittiği günlerdi. Muhafazakar siyasetçi ve iş insanlarının destekler göründükleri baş örtülü doktorları değil de başı açık olanları tercih ettiklerini dinlemiştim, Bağcılar'daki zincir bir hastanedeki kadın doktordan!
New York Manhattan'daki bir ofis için rayiç bedelinin üç katı veren Yahudi'ye emlakçı, "Size bir ofis değil, Manhattan'a giriş vizesi veriyoruz" dememiş miydi!
AKP'nin zengin ettiği muhafazakarlar da bu vizenin tadını çıkartıyor, her alanda sınıf atlıyorlardı!

Yoksulu daha yoksul, zengini daha zangin yapma pahasına!

İslamiyet’in başörtüsü ile her bir tarikatı temsil eden, farklı farklı baş bağlama biçimlerinin olduğuna dair bir çalışma yapılınca, Batılı toplumların da hoşgörüsü bitmiş, yasaklar gelmiş.

Başörtüsü ayeti deyince akla gelen ilk ve tek ayet olan Nur suresi 31. ayetinde kadınların mevcut baş örtüsünü geriye değil öne sarkıtmaları ve dekolteyi kapatmaları istenmiş. Yani "açık olan saçınızı gizleyin" değil, "başınızda mevcut olan örtüyü öne sarkıtın" sözü kullanılmış.

Üsküdar Üniversitesi'nin uluslarararası katılımla sergilediği tasavvuf eğitiminde tanıştığım Japon mutasavvıfa göre, Ortadoğulu baş bağlama biçiminin orijini ise sadece İsrailiyat'a ait!

Anadolu’da kadınlarımız geçmişte tam da olması gerektiği gibi örtse de başını, son 25 yılda her bir tarikatın özel bir saç bağlama yöntemi cazip tekliflerle gelmiş.
Tarikatların siyasette köşe başlarını tutması ile de, her bir baş bağlama şekli bir siyasi düşüncenin sembolü olarak kullanılmış.

Başını uluslararası bir örgüte göre bağlayan, Avrupa’da yaşamış, son moda makyajlılar da, metropolde yaşayan AKP zenginleri ile evli diğer tesettürlüler de, Batmanlı kızların, "Beni duyun" diyen çığlıklarını ne duymuş, ne de görmüş, hatta yazılan haberlere kitaplara karşın yok saymış!

"Komşusu açken, tok yatan bizden değildir!" diyen bir dinin mensubu olan süslümanlar, tarihte görülmemiş bir kibrin ve cehaletin temsilcisi olmuşlar.
Arif Mardin özetle, köyden şehre gelip entegre olamamış bir kesimin, siyasi iktidarı kazanmaları sonucu ortaya çıkan bir sınıfın yarattığı mahalle baskısından söz etmiş!

Baş örtülerini standarta bağlayan, son modayı takip eden kıyafetleri ve 10 bin açı doyuracak çantalarıyla bol paralı tesettürlü kadın, "Ben şehre entegre olmadım, şehir bana olsun" derken, çoğu inşaat sektöründeki eşleri de kendilerine başı açık metresler bularak sınıf atlamış(!)

Bu arada, öğrencilerime sorduğum sorunun yanıtını verdim: Firavun Amon Ra'nın, "İnsanlık adımı ansın" sözü üzerine, küresel dünyanın, amon, amen ve amin dediğini belirterek, en güçlü yalanlar, en yaygın olanlardır, dedim!

Ve dünyada yapayalnız bırakılan tesettürlü kızlara tüm toplumun destek olma borcunun olduğunu...

Tüm bunları düşünürken, bir gün bir gazetenin iç sayfalarında küçük bir haber ilişti gözüme. Batmanlı bir kızın intiharı ve arkasında bıraktığı dört satırlık kimseye duyuramadığı mektubu!..