TÜRK TARIMI ÇÖKTÜ
2008 yılında 1 MİLYON 127 BİN olan çiftçi sayısı, 2009 yılında 600 BİNE düştü! 2021 yılında bu sayı daha da azalarak 512 BİN oldu.
Yalnız çiftçi sayısı korkutucu oranda azalmadı, aynı süreçte tarım alanları da ürkütücü oranda azaldı! Son 15 yılda tarım alanları yüzde 12,5, sebze bahçeleri de yüzde 15 küçüldü.
Tarım sektörünün bankalara borcu Şubat 2024’te 617 MİLYAR 438 MİLYON TL oldu.
Tarım sektörünün TAKİPTEKİ kredi tutarı ise 2 MİLYAR 202 MİLYON TL.
TARIM SEKTÖRÜNDE DEVLET VE SİVİL KURULUŞLAR
Hem devletin hem de özel sektörün ÇÖKMÜŞ OLAN tarım sektöründe çok sayıda kurum ve kuruluşları ile buralarda çalışan (!) YÜZ BİNLERCE elemanı bulunmaktadır! Bunlara kısaca bir göz atalım:
Tarım ve Orman Bakanlığı
Bu bakanlıkta ve buna bağlı kuruluşlarda görev yapan (!) personel sayısı: 140 BİN 786
Tarım ve Orman Bakanlığı bünyesinde; Tarımsal Kalkınma Kooperatifleri, Sulama Ürünleri Kooperatifler bulunmaktadır.
Ticaret Bakanlığı bünyesinde ise Yaş Meyve Sebze Kooperatifleri ve Üretim ve Pazarlama Kooperatifleri bulunmaktadır.
Tarımsal Araştırmalar ve Politikalar Genel Müdürlüğü (TAGEM)
Genel Müdür: Dr. Mustafa Altuğ
Bitkisel Üretim Genel Müdürü: Uğur Erdem
Tarımsal Girdiler Dairesi: Tohum, gübre, tarım ilaçları, tarım alet ve makineleri, sulama kredileri.
Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB)
Yönetim Kurulu Başkanı: Şemsi Bayraktar
Görevleri: Tarımın gelişmesi, tarımın kalkınması için her türlü eğitim, yayımcılık ve danışmanlık yapmak.
TZOB’ünün ülke genelinde yaklaşık 750 ziraat odası bulunmaktadır.
Türkiye Çiftçiler Birliği (TÇB)
Türkiye Tohumcular Birliği (TÜRKTOB)
Yönetim Kurulu Başkanı: Hacı Ömer Güler
Birliğe bağlı 70 BİN tohum üreticisi, 4 BİN firma ve 8 BİN bayi bulunmaktadır.
TÜRKTOB yasalarca yetkili kılınmış ülkenin en büyük birliğidir.
Devlet kuruluşu niteliğinde 7 Alt Birliği ve 55 BİNİ AŞKIN üyesi bulunmaktadır.
Türkiye Tohumculuk Endüstrisi Derneği (TÜRKTED)
Genel Başkan: Burak Gönen
1985 yılında 9 öncü üye tarafından kurulmuştur.
ÇİFTÇİLER, ÜRETİCİLER ŞİKÂYETÇİ
Rize’de çay üreticileri hükümetin verdiği taban fiyatını çok az bulup protesto ettiler. Bir çuval çayı AKP İl Başkanlığı önünde yerlere döktüler.
Buğday hasadı başladı. Çiftçi taban fiyatının henüz açıklanmamış olmasını protesto etti. Çiftçi tohum, mazot, gübre fiyatlarının yüksek oluşundan şikâyetçi. Çoğu çiftçi, ”seneye ekmeyeceğiz!” diyor.
Fındık üreticilerinin şikâyetlerini öne çıkaran CHP, Fındık Mitingi düzenledi.
TÜRK TARIMINI AMERİKA’YA TESLİM EDENLER ZİNCİRİ
Değerli Dostlar,
Günümüzde tarımın çökmüş olduğunu görenler, tüm sorumluluğu AKP’li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a yıkmaktadırlar.
Hiç kuşkusuz Recep Tayyip Erdoğan’ın bu korkunç çöküşte payı büyüktür. Ancak, tek sorumlu Erdoğan mıdır?
Ben bu yazımda sizlerin önüne büyük resmi koyuyorum.
Önyargısız bu büyük resme bakarsanız, yaşadığımız çöküşün nedenlerini ve sorumlularını, çok sağlam kanıt ve belgeleriyle görmüş olacaksınız.
Şimdi, çöküş zincirinin ilk halkasından başlayarak ilerleyelim.
1. CUMHURBAŞKANI İSMET İNÖNÜ
İsmet İnönü, cumhurbaşkanı seçildikten 4,5 ay sonra, 1 Nisan 1939 günü bir yabancı ülkeye ilk anlaşmayı yaptı. Bu anlaşmaya göre Türkiye, Amerika BirleşikDevletleri’ne (ABD);
“Gerek ithalat ve ihracatta ve GEREKEN TÜM KONULARDA en ziyade MÜSAADEYE MAZHAR ÜLKE statüsü tanıdı.”
Ayrıca, ABD sanayi mallarının ithalatında yüzde 12 ile yüzde 88 arasında GÜMRÜK İNDİRİMLERİ sağladı.
ABD’ye başta ticaret olmak üzere “tüm konularda” imtiyazlar tanıyan 1 Nisan 1939 anlaşması imzalandı.
1945’ten sonra motor ve ağır sanayi yatırımlarından vazgeçildi.
Gübre ve tarım ürünleri dahil ithalata yönelindi. Yoğun olarak dış borç alındı.
Petrol işletmeciliği devlet tekelinden çıkarıldı.
Başında İsmet İnönü’nün bulunduğu CHP, 1947 yılında parti programını değiştirdi ve Demir Çelik İşletmeleri, Genel Makine Fabrikası, Elektrolitik Bakır Kombinası gibi ağır sanayi projelerinden vazgeçildiğini açıkladı.
Makine ve Kimya Endüstrisi’nin (MKE) gerçekleştirdiği ve Danimarka dahil birçok ülkeye ihraç edilen sekiz kişilik yolcu uçağı üretimine SON VERİLDİ.
1946’da TBMM’de konuşan CHP hükümetinin başbakanı Şükrü Saraçoğlu, Türkiye’nin ABD’ye olan 4,5 milyon dolar borcunu ödemesiyle ilgili şunları söylüyordu:
“Hepimiz inanıyoruz ki, ABD’ye bu parayı vermekle borcumuzun yalnız maddi kısmını ödüyoruz. ABD’ye bir de manevi borcumuz var ki, onu da özgürlük, eşitlik, bağımsızlık ve insanlık davalarında Amerika’nın bulunduğu saflarda bulunmak suretiyle ödeyeceğiz.”
Aynı gün, aynı konuda TBMM kürsüsüne çıkan CHP Bursa milletvekili kişi Baha Pars şöyle konuşuyordu:
“Bugün bu büyük milletin, Amerika’nın, insanlığa yaptığı yardımı hatırlayıp teşekkür ederken, peygamber gibi temiz ve kusursuz Roosevelt’i ve onun halefi olan kıymetli devlet ve millet adamı Truman’ı hürmetle selamlarım.”
Yaptığı ikili anlaşmalarla Türkiye’nin ticaretini, tarımını ve sanayisini Amerika’ya teslim eden Cumhurbaşkanı İsmet İnönü, 27 Aralık 1949 tarihinde, Türk milletinin geleceği olan çocuklarının eğitimini de ikili bir anlaşmayla emperyalist ABD’ye teslim etti.
Her zaman göz önünde bulundurmamız yalın gerçek şudur:
Türk tarımını, ticaretini, sanayisini ve Türk çocuklarının eğitimini emperyalist ABD’ye teslim eden CHP iktidarı olmuştur.
CHP’li Cumhurbaşkanı İsmet İnönü, CHP hükümetinin Başbakanı Şükrü Saraçoğlu ve tüm CHP milletvekilleri gönüllü olarak devşirilmiş, hem de büyük bir coşku ve sadakatle emperyalist ABD’nin UŞAĞI olmuşlardır. Onlar para, mal, mülk, makam ve güç için ABD’nin UŞAĞI olurken Türk milletini de KÖLE durumuna düşürmüşlerdir.
Peki, tüm bu yapılanlar Türk milletine İHANET değilse ya nedir?
(UŞAK sözcüğünü Arapça “hizmetkâr” yerine kullanıyorum, hakaret anlamında değil.)
2. BAŞBAKAN ADNAN MENDERES
Mayıs 1950’de iktidar olan Demokrat Parti’nin başbakanı Adnan Menderes, 12 Kasım 1956 tarihinde ABD ile “Tarım Ürünleri Anlaşmasını” imzaladı.
Bu anlaşmaya göre ABD, Türkiye’ye 46,3 milyon dolarlık buğday, arpa, dondurulmuş et, konserve, sığır eti, don yağı ve soya yağı satacaktı. Bu ürünler az gelişmiş bir tarım ülkesi olan Türkiye’nin temel tarım ürünleriydi ve bunlar ABD gibi bir ülkenin eşit olmayan rekabetine terk ediliyordu. Ama daha da ağır olanı anlaşmanın 2. ve 3. maddeleriydi:
“Madde 2:
Türkiye’nin yetiştirdiği ve bu anlaşmada adı geçen ya da benzeri ürünlerin Türkiye’den yapılacak ihracatı ABD TARAFINDAN DENETLENECEKTİR.”
“Madde 3 (b):
Türk ve Amerikan hükümetleri Türkiye’de Amerikan mallarına talebi artırmak için birlikte hareket edeceklerdir.”
Türkiye, Demokrat Parti iktidarında, 13 Şubat 1952 tarihinde NATO’ya girdi.
NATO demek, ABD demektir.
20-25 Şubat 1952 tarihlerinde Lizbon’da yapılan NATO Konseyi Zirvesinde konuşan, Adnan Menderes hükümetlerinin Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu şunları söylemişti:
“Karşınızda büyük bir istekle ve KAYITSIZ ŞARTSIZ iş birliği zihniyetiyle hareket etmeyi ilke edinen bir Türkiye bulacaksınız.”
Türkiye kayıtsız şartsız ABD’ye teslim olunca Türk Silahlı Kuvvetleri ABD’nin denetimi altına girdi.
NATO’ya bağlılığı gerekçe gösteren CIA ajanları Türk ordusunun içinde, rahatça örgütlendiler.
Değerli Dostlar,
BÜYÜK RESMİ sizlere sunmaya bir dahaki yazımda devam edeceğim…