Geçen hafta yazdığım yazının üzerinden bir hafta geçmeden tespitimi haklı çıkaran bazı gelişmeler oldu maalesef. Haklı çıkmanın üzüntüsü içindeyim!

Sokak röportajları yasaklanacak söylentileri arasında halkın söz sahibi olmasının engelleneceği durumunun kısaca vahametinden bahsetmiştim ki, neredeyse demeye kalmadı; Dilruba Y. adındaki bir kadın vatandaşın verdiği sokak röportajından sonra tutuklandığını gördük. Konuşmayın mesajı alındı vatandaşlarca. Ama düşüncelere ket vurulamaz, bilmiyorlar! Biz söyleyelim yine de. Millet aç aç! Bıçak kemiğe dayanıyor!

Türkiye’nin fikri anlamda sadece siyasilere bırakılamayacağını söylemiştim. Yani kast ettiğim şeyin; topluma fikirsel anlamda, entelektüel anlamda, vicdani ve duygusal anlamda katkıda bulunacak insanların da halk gibi söz sahibi olması gerektiğinden, sözlerinin dikkate alınması gerekliliğinden siyasilerin yetersizliğinden  bahsetmiştim ki, demeye kalmadı; Yüce Meclisi ring sanan malumunuz kişi kürsüdeki milletvekiline fiziki temasta bulundu. Daha önce defalarca yaptığı gibi... Siyaseti nasıl anlattılarsa artık. Umarım Adalet Bakanı filan olmaz.

Heyhat!  Siyaset çürüyor mu? Oysa biz fikirler çatışsın isterdik, haklı olunan konularda haklının, adaletin yanında durulmasını gösterecek olgunlukta olmalarını isterdik.  Siyasetçilerin, topluma örnek olmalarını ve öncülük yapacak donanımda kişiler olmasını ve vatandaşların sorununu çözmelerini, ülkeye faydalı olmalarını isterdik. (Bu konuda emek harcayan, gerçekten liyakatli siyasetçileri tenzih ederim) Böyle bir ülkede vatandaş da kendi hayatını güzelleştirme derdinde olsaydı... Ülkenin ekonomisinden tutunda, orman yangınlarına, hak, hukuk, adalet, insan hakları, hayvan hakları, barınma hakkı, eğitim, sağlık hakkı vs sorunlarını siyasiler çözse de vatandaşlarda bu kadar bu konulara eğilmek zorunda kalmasaydı...

Ama tekrar heyhat! Genel durum; siyasetçilerin sorunları çözmedeki yetersizliği ülkeyi ve toplumun geleceğini kötü yönde etkiliyor. Halkın bir kısmının, siyasetçilerden daha önde olduğunu, sorunlara bakış açılarının daha objektif, daha bilgili ve haklı olduğunu görüyoruz. Bu durumu analiz eden halkın artık susacak sabrı kalmadığını gözlemliyoruz. Bu anlamda halk; kendi haklarını savunmakta, demokrasi, hak, hukuk mücadelesini daha gür sesle duyurmak konusunda daha iyi organize olmalıdırlar. Seslerini duyurmalı ve toplumsal baskı yaratmalıdırlar.

Yoksa bu kötü gidiş ve halkın sorunlarına karşı duyarsızlık artarak devam edecektir. Tıpkı trafikte çakarlı araçlarıyla yanınızdan geçip giden o trafikte beklemenin zahmetine girmeyen yöneticiler gibi, siyasetçiler de halkın sorunlarının yanından mecazi anlamda çakarlı araçlarıyla geçip giderler. Kendi rahatlarının içindeler ne de olsa. Baskı hissetmezlerse konforlu alanlarına alıştıkça halkın sorunlarına değinmekte ve empati kurmakta körelmeye, tembelleşmeye başlarlar. Bir süre sonra ise iyice duyarsızlaşırlar. Siyasi Oblomovlara dönüşürler. Şahsi kariyer, çıkar ve konforun peşinde olanlar ise halkın sorunlarını asla çözemez. Bu durumda sistem tıkanıyorsa hemen seçimlere gitmek gerekiyor. Acil seçim Oblomovların rahatını bozar. Seçimler 5 yılda değil 3 yılda bir yapılmalı. Eğer seçimlerde hata yapıldıysa halk hemen cevabını verebilmeli. Uzun süren iktidar süreleri toplumu yoruyor, Oblomovlara uzun ve güzel  uykular sağlıyor. 

Kısa süre içinde seçimler olursa halk da olanları görüp seçimini ona göre yapacak ve kısa süre içinde cevabını verecektir. Diğer seçime kadar Oblomovlar uzun uykularını hakkaniyetli seviyeye çekeceklerdir. Bu arada hatalı seçimler için suçu halkta aramamak gerekir. Toplum derdi olan insanlar halkı bilinçlendirirse onun meyveleri toplanır elbet. Sabırla vatandaşları hakları konusunda bilinçlendirmek gerekir. Mecburuz aynı zamanda. Geminin içindeyiz hep birlikte ne de olsa.

Bana edebiyatla ilgili yaz diyorlar da, edebiyattan alıntılar yapıp gündelik siyaseti yorumlamaya çalışıyorum. Her vatandaş gibi gündemin esiri olmamak ama gündemden kopmamak da gerekmiyor mu? Ve normal bir durumdamıyız ki siyasi yorumlara girmeyelim. Edebiyatçılar bu gemide yaşamıyor mu? Siyaset onları etkilemiyor mu?  Aynı zamanda sanmayın ki; edebiyatçılar, sanatçılar rüyaların ve kelebeklerin peşinden koşarken efsunlu gecelerde sadece kendi acılarını dillendirirler. Kendi acılarına dokundukları yerde tüm insanlık vardır.  Tarihte ve günümüzde sanatçılar tarafından dönemin ve halkın acılarını dillendiren birçok roman, şiir, film, şarkı, türkü, resim heykeller yapılmıştır ve yapılmaktadır.  Biz yine şiirle göndermelerle bu yazıya bir son verelim ve Orhan Veli’yi de analım;

PİRELİ ŞİİR

Bu ne acayip bilmece!

Ne gündüz biter, ne gece.

Kime söyleriz derdimizi;

Ne hekim anlar, ne hoca.

 ***

Kimi işinde gücünde,

Kiminin donu yok kıçında.

Ağız var, burun var, kulak var;

Ama hepsi başka biçimde..

 ***

Kimi peygambere inanır;

Kimi saat köstek donanır;

Kimi katip olur, yazı yazar;

Kimi sokaklarda dilenir.

 ***

Kimi kılıç takar böğrüne;

Kimi uyar dünya seyrine:

Karı hesabına geceleri,

Gündüzleri baba hayrına.

 ***

Bu düzen böyle mi gidecek?

Pireler filleri yutacak;

Yedi nüfuslu haneye

Üç buçuk tayın yetecek?

 ***

Karışık bir iş vesselâm.

Deli dolu yazar kalem.

Yazdığı da ne? Bir sürü

İpe sapa gelmez kelâm...

Orhan Veli Kanık
 ( 1914 - 1950 )