14 Mart 2020…
Aralık 2019’da Çin’in Wuhan kentinde ortaya çıkan corona virüs, tüm dünyada ve ülkemizde büyük bir endişeyle takip ediliyor.
Dünya genelinde 6 bine yakın insan hayatını kaybetti ve bu kayıplar artarak devam ederken on binlercesi de virüsten etkilenerek hastanelerde karantina altına alınıyor. Ülkeler birbiri ardına corona virüsten korunmak için sınırlarını kapatıyor. Ülkemizde de bazı tedbirler alınmaya başlandı. Önce okullar tatil edilirken, yurt genelinde yapılması planlanan bütün etkinlikler, bir biri ardına iptal edilmeye başlandı.
Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, bilim insanlarıyla ardı ardına toplantılar düzenleyerek “hastalığa karşı en iyi önlemlerin nasıl olması gerektiğinde” fikir alışverişinde bulunulduğunu ifade etti. Bir taraftan halk panik hâlinde alışveriş merkezlerine hücum edip rafları boşaltırken öte yandan fırsatçılar talep edilen ürünlerin fiyatlarını kat be kat artırarak haksız kazanç etmeye başladı.
Medya organları olayın hassasiyetiyle haklı bilinçlendiren programları çoğaltırken haber merkezlerine virüse yakalanan kişi sayısının 6’ya çıktığı haberleri geldi.
Saat 16’yı gösteriyordu. İçimdeki gazetecilik dürtüsü de beni harekete zorluyordu. Daha fazla dayanamadım ve haber merkezinden çıkarak Metro’ya doğru yürümeye başladım. Ortalık sakindi. Güzergâhımdan tek tük insanlar gelip geçiyordu. Bundan birkaç gün öncesi, bu saatte bu yolda yürümek biraz zordu. İnsanlar birbirine çarparak yürür, kaldırıma sığmayan kalabalık yollara taşardı.
Etrafı gözlemleyerek 4. Levent Metrosu yürüyen merdivenlerinin önüne kadar gelmiştim. Ortalıkta ürkütücü bir sakinlik vardı. Suratıma çarpan ayaz cellâdın kılıcı gibi yüzümü kesip geçiyordu. Yürüyen merdivenlerden Metro altgeçidine doğru yürüdüm. Altgeçidin de yukarıdan bir farkı yoktu. Metro girişindeki turnikelerden geçerek istasyona yürüyen merdivenlerden indim. Aklımda Taksim’e doğru gitmek vardı. Beyoğlu İstiklal Caddesi'ni merak ediyordum. Acaba orası nasıldı? Belki oralarda bir iki kişiyle konuşurum diye düşündüm. Çünkü İstiklal Caddesi İstanbul’un kalbi gibiydi. Günün 24 saati muazzam bir kalabalık... Bu yaşıma kadar boş olduğunu bir kez bile görmemiştim.
Yürüyen merdivenlerden Metro istasyonuna indim, ardından Hacıosman durağından Yenikapı istikametine giden tarafa geçerek treni beklemeye başladım. Durakta başka yolcular da vardı. Bazı yolcular virüsten korunma amacıyla maske takarak kendilerince önlem almışlardı.
Hacıosman istikametinden gelen tren gecikmemiş, tam zamanında gelmişti. Tren gecikmemiş olsa da bende birkaç saniyeliğine “Acaba yanlış trene mi bindim?” fikri uyandırdı. Çünkü vagonlar neredeyse bomboştu. Günün her saatinde ağzına kadar dolu olan vagonların bu denli boş olması beni oldukça şaşırtmıştı. Belli ki bu virüs, insanları çok kokutmuştu. Türk insanı “Bize bir şey olmaz!” mantığıyla hareket ettiği için virüsten korkacak yapıda değildi. Öyle ya! AİDS bile bütün dünyada insanların korkulu rüyası olurken bizim insanımız “Bana bir şey olmaz!” fikriyle cahil cesaretini sergiliyordu.
Bu durum bende insanlarımızın artık hurafelerden uzaklaşıp öyle aptalca meydan okumalardan ziyade daha bilimsel çözümler üretmeye başladıkları algısı oluşturmuştu. Karşımda oturan orta yaşlı bir kadın elindeki çantayı tıka basa doldurmuştu, çanta taşacak gibi duruyordu. Tren Gayrettepe durağında geldiğinde, frenin etkisiyle çanta kadının elinden kaydı. Çantanın içindeki eşyalardan birkaçı döküldü. Dökülenler arasında çoğunlukta sabun, jel, kolonya gibi temizlik maddeleri vardı. Vagonda, benimle birlikte birkaç kişi, hemen kadının yardımına koştuk ve dökülen malzemeleri toplamasına yardım ettik. Telaş içinde, biraz da gülümseyerek teşekkür etti. Kadına, “Affedersiniz, bu kadar sabun, deterjan filan... Evinize yakın bir yerde mutlaka bir market ya da bakkal vardır. Neden kendinize bu kadar eşyayı yük ettiniz? Merak ettim.” diye sordum.
Kadın, yüzüme şaşkın şaşkın bakarken bir taraftan da çantasını sıkı sıkıya tutuyordu. “Elbette evimin yakınlarında market de bakkal da var. Ancak ne sabun nede başka bir şey kalmış. Ne varsa tükenmiş. Kalanlar da ateş pahası be kardeşim! Mecburen ben de Cumhuriyet Mahallesi’nde işyerimin yakınındaki bakkalda ne bulduysam aldım. Bakarsın yarın bir gün bu virüs ortalığı iyice sarar, İtalya gibi ülkenin tamamı karantinaya alınır malınır, neme lazım hazırlıklı olayım dedim, ne yaparsın tedbir işte…”
Yan tarafımda oturan yaşlı bir teyze, hemen lafa katılarak, “Almasın da ne yapsın? Marketlerde bir şey kalmadı ki! Kalanları da dört katına satıyorlar. Allah belalarını versin bu fırsatçı pezevenklerin. Anam anam, bunların hiç Allah korkuları da kalmamış. Vallahi! Lanet olasıca bu adamlara kimseler de dur demiyor ki! Anam millet ne yapacağını şaşırdı. Kimi kime şikâyet edecek, insan bilmiyor vallahi…” diye söylenmeye başladı. Belli ki teyze iyice dolmuş, içini dökecek birini arıyordu.
Teyze şikâyetlerini ve isyanlarını dile getirmeye devam ettiği sıralarda tren, Taksim istasyonuna yaklaşmıştı. Kapıya yaklaşarak trenin istasyonda durmasını beklemeye başlamıştım. Arada bir de teyzeye bakıyordum. Teyze hâlâ etrafına ve biraz önce çantasındaki eşyaları dökülen kadına hararetli hararetli bir şeyler anlatmaya çalışıyordu.
Tren nihayet Taksim’de durdu. İndiğimde etrafıma bakındım. Tek tük insan vardı. Hâlbuki bir hafta önce, Metronun Taksim istasyonuna geldiğimde kalabalıkta yürümekte zorlanıyordum. Özellikle yürüyen merdivenlerde iğne atsan yere düşmeyecek bir insan seli vardı. Belli ki corona korkusu her yerde aynıydı.
Yürüyen merdivenlerden yukarı çıktım. Turnikelere geldiğimde birkaç tane delikanlı ellerindeki kolonyayı geçenlere ikram ediyorlardı. Gençlik işte her zaman, her koşulda kendilerine bir eğlence buluyor. Aslında sağlıklı da bir eğlence çünkü kolonyanın virüsten korunmada en çok işe yarayan maddelerden olduğu söyleniyor.
Taksim Meydanı… Beyoğlu sınırları içinde bulunan, kentin en önemli ve en ünlü noktalarından biri… Sadece gezinti mekânı değil, hem eğlencenin hem konaklamanın hem de iş merkezlerinin yoğun olduğu bir alan… Günün her saati kalabalık olan meşhur meydan bomboş… Az sayıda insan görüyordum alanda. Tahminen onların da birçoğu turistler ve mültecilerdi.
Şöyle bir çevreme bakındım. Gözüme kestirdiğim biri olursa ona virüs hakkında birkaç soru sormak niyetindeydim. Bir iki kişiye sormaya yeltendim ama onlar da yabancı uyruklu çıktılar. Arapça konuşuyorlardı. Onları geride bırakıp İstiklal Caddesi’ne yöneldim. Galatasaray Lisesi ve Tünel istikametine doğru yürürken adeta bir insan selini tam bulunduğum yerden izleyebilirdiniz ama şimdi neredeyse bomboştu.
Cadde’nin başındaki büfeleri bilenler bilir. Taksim’e yolu düşen hemen herkes bu büfelerden ıslak hamburger ya da ekmek arası döneri alır, ısıra ısıra cadde boyunca yürür. Ben de her geldiğinde bu büfelere uğrayıp, çok sıra yoksa hamburger alanlardan biriyimdir. Hazır büfeleri boş görünce fırsatı değerlendirmek istedim. “Kızılkayalar” büfesine giderek iki ıslak hamburger söyledim. Bu arada içeride oturan üç kişi vardı ve kendi aralarında Corona yüzünden sokakların boş kalmasından bahsediyorlardı. Fırsatı kaçırmayıp muhabbete ben de dahil oldum. “Biraz önce Taksim’e Metro’yla geldim. Metro’da da pek kimse yoktu. Galiba insanlar virüsten korkup evlerine kapandı.” dedim.
Karşımda oturan esmer uzun boylu olan, “Doğru söylüyorsun bilâder ben de biraz önce geldim her taraf bomboştu. Ama bizim millet fazla evde duramaz. Bak birkaç gün sonra herkes sokağa dökülür. Şu aralar televizyonlar falan sürekli virüsün ne kadar tehlikeli şekilde yayıldığını söylüyor. İnsanların böyle paniklemesi biraz da televizyonların marifeti.” dedi. Ardından büfenin içinde oturan diğer bir müşteri lafa girerek “A be kardeşim doğru söylersin de olan bize oluyor. Allah inandırsın dört gündür çiçek tezgâhına kimsecikler uğramadı. Meydan da kimsecikler yok. Ben yıllardır buradayım, ilk defa böyle bir şey görürüm.” diyerek meydandaki insan sirkülasyonun azlığından nasıl etkilendiğini anlatıyordu.
Islak hamburgerlerimi bitirip büfenin önüne çıktım. Sırtımı büfelere doğru dönerek meydana doğru bir daha baktım, belki bir iki soru soracağım birilerini gözüme kestiririm diye. Nafile, biraz önceki manzarayla aynı manzara; birkaç Arap turist ve hızlı adımlarla gelip giden insanlar…
Sağımdan gitsem Cihangir, soluma dönsem İstiklal Caddesi'nden aşağı... Bir an kararsız kalıp duraksadım. Sonra İstiklal Caddesi'ne doğru yürümeye başladım, belki dönüşü Cihangir üzerinden yaparım diye düşünmüştüm.
İstiklal Caddesi, İstanbul’un en eski semtleri arasında yer alan Beyoğlu’nda, Tünelden Taksim Meydanı'na kadar olan alanda yer alır. Yaklaşık bir buçuk kilometre uzunluğundaki caddenin ilk şekillenme evresi, Bizans döneminden sonra başlar. Caddenin başında sağda tek katlı bir yapıdan oluşan Fransız Kültür Merkezi ve Konsolosluğu var. Vakti zamanında veba hastanesi olarak yapılmış, dolayısıyla veba ve ölümle karışık bir geçmişi var. Ahşap olarak yapılan Fransız Veba Hastanesi 1600’lü yıllardan başlayarak defalarca onarımdan geçmiş, 1898’de de ahşap bina yıkılıp yerine şu anki betonarme bina yapılmış.
Caddenin orta noktası, Galatasaray Lisesi’nin Yeni Çarşı Caddesi’yle kesiştiği noktada bununan 50. Yıl Anıtı kabul edilir. Paralelinden geçen Tarlabaşı Bulvarı ile birlikte, Beyoğlu ilçesinin iskeletini oluşturur. 9 Ayrı mahalleyi kapsayan İstiklal Caddesi’nde adeta tarihi koklayarak yürürsünüz. Cadde boyunca nostalji solursunuz. Caddenin ortasında giden nostaljik tramvay… Diğer tarafta her köşe başında değişik değişik milletlerden sokak müzisyenleri ayrı bir renk katar İstiklal Caddesi’ne.
Her zaman hayranlıkla yürüdüğüm bu caddenin sakin ve ıssız olmasının keyfini çıkara çıkara Tünel istikametine yürümeye devam ettim. İnsanların pek çoğu ağız ve burunlarını kapatan maskelerle yürüyordu. İstiklal Caddesi’nin bu hâline pek de alışık değildim. Köşebaşlarında ne bir müzisyen ne de başka etkinlik yapan sanatçı vardı. İstiklal Caddesi her şeye rağmen insanı büyülüyordu. Çiçek Pasajı’nın önüne gelmiştim. Anlaşılan İstiklal Caddesi’nin bu sessiz ve büyüleyici hâline dalıp gitmişim. Birden İstiklal Caddesi’yle bütünleşen nostaljik tramvayın çan sesiyle irkilerek kenara doğru çekildim. Normal zamanlarda dolup taşan trende üç beş kişi anca vardı. Sonra Çiçek Pasajı'na daldım. Esnaflar adeta sinek avlıyordu. Kimsecikler yoktu.
Sokağın içindeki balıkçı esnafından biri sandalyesini tezgâhın yanına atmış, etrafında da birkaç esnaf ayakta… Bir taraftan çay içiyorlar, bir taraftan da sohbet ediyorlardı. Yanlarına yaklaşarak “Merhaba!” dedim. Balıkçı tezgâhının yan tarafında sandalyede oturan esnaf belli ki tezgâhının sahibiydi. Beni müşteri zannetti. “Buyurun.” dedi. Hemen müşteri olmadığımı ve bir şey almayacağımı belirttim. Sadece gazeteci olduğumu ve corana virüsün esnafı ve yurttaşları nasıl etkilediği hakkında bir yazı dizisi hazırladığımı söyledim.
İşte, Türk kültür ve geleneğinin en önemli parçası olan misafirperverlik, nerede olursan ol, hangi şartlar altında olursan ol. Hiç değişmeyen gelenek... Balıkçı esnafı ve diğer esnaflar hemen “Ne içersiniz?” diyerek bir sandalye verdiler. Birkaç dakika geçmeden çaylar da gelmişti.
Önce, tezgâhının yanındaki sandalyede oturan elli-elli beş yaşlarındaki Hızır Usta konuşmaya başladı “Ula uşağum, ha bu konuşulanların hepsu, ha bu milletu korkutmak içindur da! Aha bak bütün esnaf hep birlikte sinek avlayruk!” diye konuştu. Ötekilerden biri lafa girerek “Hızır usta o iş öyle değil” deyince o da “Ya nasul uşağum?” diye çıkıştı.
Ardından yine aynı esnaf Hızır Ustaya “Yahu usta daha Suriye’de şehit düşen onlarca yiğidin üzerinden kaç gün geçti. Baksana kimse konuşmuyor, herkes dut yemiş bülbül oldu. Sonra Reis Suriyelileri Avrupa’ya gitsin diye izin verdi, ne oldu? Yunan duvarını aşıp da bir yerlere gidemediler. Üç-beş gün sonra geri gelecekler. İşte bu corana mı morana mı ne zıkkımsa onun yüzünden hem Suriye’de şehit düşen aslanlarımız ülke gündeminden düştü hem de Edirne sınırında Yunan duvarını aşamayan Suriyelilerin nereye gittiğinden, ne olduğundan, nerelere dağıldığından kimsenin haberi yok. İşte bu virüs belası yüzünden ülkenin gündemi değişti.” diye cevap verdi.
Buraya kadar İstanbul sokaklarında tanık olduğum sükûnet, halkımızın ne denli bilinçli olduğunun bir kanıtıydı. Evlerinden çıkmamaları, toplu taşımayı kullanmamaya özen göstermeleri, yol boyunca maske takmaları… Bu görüntüler bana ümit vermişti ancak Hızır Usta ve komşu esnafın virüsü hafife alıp sadece ülke gündemini değiştirmeye yönelik bir algı gibi görmesi, işin ciddiyetinin bilincinde olmamaları… Anlaşılan bu virüs ilerleyen zamanlarda canımızı epey yakacak.
Hızır Usta’ya birkaç soru sormak istedim ama ben ne sorarsam sorayım o kendi doğrularını cümleye dökmeye devam edecekti. O, virüsün Türk insanını korkutmak amacıyla ülkeye dış güçler tarafından sokulduğuna inanıyordu. Diğerleri de virüsün gündemi değiştirmek için uydurulmuş bir bahane olduğuna… İnsanların tadını kaçırmama adına müsaade isteyerek kalktım.
Balıkçıdan kalktıktan sonra tekrar İstiklal Caddesi'ne çıktım. Oradan da Tünel istikametine doğru caddenin sakinliğinin tadını çıkara çıkara yürüdüm.
Tünel'deki Metro’ya kadar gelmiştim. Saat epey ilerlemiş hava kararmaya başlamıştı. Daha Şişli ve civarında dolaşmayı planlıyordum. Mahalle arasında bir iki market ve ardından da büyük bir markete gidip gerçekten raflardaki fiyatları, virüsün etiketlere yansımasını görmek istiyordum.
Metroya binip Şişli durağında indim. Metro’daki manzara yine Taksim’e geldiğim gibiydi. Ne bir fazla ne bir eksik… Her yer sakindi.
Duraktan çıkınca Cumhuriyet gazetesinin önünden geçerek minibüs duraklarına doğru yürüdüm. Buralar İstiklal caddesine oranla biraz daha kalabalıktı. Anladığım kadarıyla bu kalabalık işe gidip gelen insanlardı. Buradan da anlaşılacağı üzerine yurttaşımız olaylara karşı daha duyarlı davranıyordu. Demek ki iş dışında gezmek için sokağa pek çıkılmıyordu. Minibüs duraklarını da geçerek yolun karşısına geçtim. İlk sokağa girerek bir market ya da bakkal ne görürsem girip bir bakacaktım. Sokakta biraz yürüdükten sonra orta ölçekli bir market gördüm. İçeriye müşteri gibi girerek raflara baktım. Raflarda bazı ürünlerden yok denecek kadar az kalmıştı. Özellikle makarna ve bakliyat türü gıda ürünleri… Marketlerde kolonya ve temizlik ürünlerinin de kalmadığı söyleniyordu. Raflarda gerçekten kolonya yoktu. Makarna ve bakliyatların önceki fiyatlarının ne olduğunu bilmediğim için ürünlerin üzerindeki fiyatları ile bir yorum yapamıyordum. Kasaya gelerek kolonya sorduğumda kasiyer kolonyanın kalmadığını söyledi. “Ne zaman gelir?” diye sorduğumda ise “Bilmiyoruz beyefendi” cevabını aldım. Ardından, “Kolonya fabrikaları üretimi alkol bulamadıkları için durdurmuşlar, hiçbir yerde bulamazsınız. Boşuna aramayın” dedi. Teşekkür ederek marketten ayrıldım.
Öte yandan birkaç kişiyle daha konuşa bilir miyim, diye sokakta ilerlerken bir kafeye denk geldim. İçeri girerek bir çay söyledim. Kafedeki masalar aşağı yukarı dolu sayılırdı. Dikkatimi çeken şeyse Beyoğlu gibi bir yerde kafe ve sokaklar bomboş iken Şişli ara sokakları daha kalabalıktı. Çayı getiren garsona “Biraz önce Beyoğlu tarafındaydım, oralarda pek kimseler yoktu ama sizin burada neredeyse boş masa yok. Yoksa sizin buralara virüs uğramıyor mu?” dedim gülümseyerek. Garson çocuk gülerek “Ağabey buradakilerin çoğu mahallenin insanları, ondan öyle kalabalık. Virüsten dolayı birçoğu dışarıya gitmiyor, akşama kadar buralarda dolaşır, çay içerler.” demesinin üzerine “Yahu virüs tanıdıklara bulaşmıyor mu? Öyle şey olur mu hiç?” dedim. Garson yine gülerek “Abi ben orasını bilemem; satacağım çaya, kahveye bakarım.” cevabını verdi. Çayımı bitirip kafeden çıktım.
Görünen o ki bu virüs dünyada olduğu gibi ülkemizde de çok sayıda kişinin canını yakacağa benziyor. İzlenimlerime göre corona virüs salgını sadece sağlığımızı bozarak canımızı yakmayacak. Zorda olan ülke ekonomisinin daha da kötüleşmesine neden olacak ve maalesef ekonomik olarak da ağır bir darbe yiyeceğiz.
Koronavirüs nedir? - Uzm. Dr. Kadir Göktürk
Corona (Korona) virüsü hayvanlar arasında yaygın olan büyük bir virüs grubudur. Nadir durumlarda, bilim insanlarının zoonotik olarak adlandırdığı durumdur, yani hayvanlardan insanlara bulaşabilirler.
Coronavirus’lar (Cov), soğuk algınlığından Orta Doğu Solunum Sendromu (MERS – CoV) ve Ağır Akut Solunum Sendromu (Severe Acute Respiratory Syndrome, SARS-CoV) gibi daha ciddi hastalıklara neden olan bir virüs ailesidir. Yapılan kapsamlı araştırmalar sonucunda, SARS-CoV’un misk kedilerinden, MERS-CoV’un ise tek hörgüçlü develerden insanlara bulaştığı ortaya çıkmıştır. Henüz insanlara bulaşmamış olan ancak hayvanlarda saptanan birçok coronavirüs (koronavirüs) mevcuttur.
Coronavirus’ların insanlarda dolaşımda olan alt tipleri (HCoV-229E, HCoV-OC43, HCoV-NL63 ve HKU1-CoV) çoğunlukla soğuk algınlığına sebep olan virüslerdir. SARS-CoV, 21. Yüzyılın ilk uluslararası sağlık acil durumu olarak 2003 yılında, daha önceden bilinmeyen bir virüs halinde ortaya çıkmış olup yüzlerce insanın hayatını kaybetmesine neden olmuştur. Yaklaşık 10 yıl sonra Coronavirus (koronavirüs) ailesinden, daha önce insan ya da hayvanlarda varlığı gösterilmemiş olan MERS-CoV (Middle East Respiratory Syndrome Coronavirus) Eylül 2012’de ilk defa insanlarda Suudi Arabistan’da tanımlanmış; ancak daha sonra aslında ilk vakaların Nisan 2012’de Ürdün Zarqa’daki bir hastanede görüldüğü ortaya çıkmıştır. 31 Aralık 2019’da DSÖ Çin Ülke Ofisi, Çin’in Hubei eyaletinin Vuhan şehrinde etiyolojisi bilinmeyen pnömoni vakalarını bildirmiştir. 7 Ocak 2020’de etken daha önce insanlarda tespit edilmemiş yeni Coronavirus (koronavirüs) (2019-nCoV) olarak tanımlanmıştır. Daha sonra 2019-nCoV hastalığının adı COVID-19 olarak kabul edilmiştir.
Coronaviruslar (Koronavirüs), Coronaviridae ailesi içinde bulunurlar. Başlıca dört türde sınıflandırılırlar. Bunlar: Alfa, Beta, Gama ve Delta Coronaviruslar’dır (koronavirüs). İnsan, yarasa, domuz, kedi, köpek, kemirgen ve kanatlılarda bulunabilmektedirler. (evcil ve yabani hayvanlarda). İnsanlarda Coronavirus’un (koronavirüs) neden olduğu hastalık spektrumu basit soğuk algınlığından ağır akut solunum sendromuna (Severe Acute Respiratory Syndrome, SARS) kadar değişkenlik gösterebilmektedir. İnsan ve hayvanlarda çeşitli derecelerde respiratuar, enterik, hepatik, nefrotik ve nörolojik tutumlarda seyreden klinik tablolara neden olabilmektedir. COVID-19 virüsü, SARS-CoV ve MERS-CoV’unda içine bulunduğu beta-coronavirus (beta- koronavirüs) ailesi içinde yer almaktadır.
Coronavirus’lar (Cov), soğuk algınlığından Orta Doğu Solunum Sendromu (MERS – CoV) ve Ağır Akut Solunum Sendromu (Severe Acute Respiratory Syndrome, SARS-CoV) gibi daha ciddi hastalıklara neden olan bir virüs ailesidir. Yapılan kapsamlı araştırmalar sonucunda, SARS-CoV’un misk kedilerinden, MERS-CoV’un ise tek hörgüçlü develerden insanlara bulaştığı ortaya çıkmıştır. Henüz insanlara bulaşmamış olan ancak hayvanlarda saptanan birçok coronavirüs (koronavirüs) mevcuttur.Image titleCoronavirus’ların insanlarda dolaşımda olan alt tipleri (HCoV-229E, HCoV-OC43, HCoV-NL63 ve HKU1-CoV) çoğunlukla soğuk algınlığına sebep olan virüslerdir. SARS-CoV, 21. Yüzyılın ilk uluslararası sağlık acil durumu olarak 2003 yılında, daha önceden bilinmeyen bir virüs halinde ortaya çıkmış olup yüzlerce insanın hayatını kaybetmesine neden olmuştur. Yaklaşık 10 yıl sonra Coronavirus (koronavirüs) ailesinden, daha önce insan ya da hayvanlarda varlığı gösterilmemiş olan MERS-CoV (Middle East Respiratory Syndrome Coronavirus) Eylül 2012’de ilk defa insanlarda Suudi Arabistan’da tanımlanmış; ancak daha sonra aslında ilk vakaların Nisan 2012’de Ürdün Zarqa’daki bir hastanede görüldüğü ortaya çıkmıştır. 31 Aralık 2019’da DSÖ Çin Ülke Ofisi, Çin’in Hubei eyaletinin Vuhan şehrinde etiyolojisi bilinmeyen pnömoni vakalarını bildirmiştir. 7 Ocak 2020’de etken daha önce insanlarda tespit edilmemiş yeni Coronavirus (koronavirüs) (2019-nCoV) olarak tanımlanmıştır. Daha sonra 2019-nCoV hastalığının adı COVID-19 olarak kabul edilmiştir.Coronaviruslar (Koronavirüs), Coronaviridae ailesi içinde bulunurlar. Başlıca dört türde sınıflandırılırlar. Bunlar: Alfa, Beta, Gama ve Delta Coronaviruslar’dır (koronavirüs). İnsan, yarasa, domuz, kedi, köpek, kemirgen ve kanatlılarda bulunabilmektedirler. (evcil ve yabani hayvanlarda). İnsanlarda Coronavirus’un (koronavirüs) neden olduğu hastalık spektrumu basit soğuk algınlığından ağır akut solunum sendromuna (Severe Acute Respiratory Syndrome, SARS) kadar değişkenlik gösterebilmektedir. İnsan ve hayvanlarda çeşitli derecelerde respiratuar, enterik, hepatik, nefrotik ve nörolojik tutumlarda seyreden klinik tablolara neden olabilmektedir. COVID-19 virüsü, SARS-CoV ve MERS-CoV’unda içine bulunduğu beta-coronavirus (beta- koronavirüs) ailesi içinde yer almaktadır.Corona / Covid-19 (Korona) Virüs Belirtileri ve Çeşitleri Nelerdir?Bu virüs grubuna bağlı virüsler, genellikle soğuk algınlığına benzer şekilde, hafif ve orta derecede üst solunum yolu hastalığı olan insanları hasta edebilir. Corona / Covid-19 (Korona) virüsü semptomları arasında burun akıntısı, öksürük, boğaz ağrısı, muhtemel baş ağrısı ve bazen de birkaç gün süren ateş sayılabilir. Bağışıklık sistemi zayıf olan ileri yaştakiler ve çok genç olanlar için virüsün pnömoni veya bronşit gibi çok daha ciddi solunum yolu hastalığına neden olabilir. İnsanlarda ölümcül olabilecek seviyede çok az Corona / Covid-19 (Korona) virüsü vardır.Aynı zamanda solunum problemlerine neden olan, MERS virüsü olarak da bilinen Ortadoğu Solunum Sendromu ilk olarak 2012 yılında Orta Doğu’da tespit edilmiştir. Hastalık Kontrol Merkezleri’nin verdiği bilgiye göre semptomları çok daha şiddetli olan MERS ile enfekte olan her 10 hastanın dörtte üçü ölmüştür.
SARS olarak da bilinen Şiddetli Akut Solunum Sendromu, diğer türlerine göre daha ciddi semptomlara neden olabilen diğer bir Corona / Covid-19 (Korona) virüsü türüdür. İlk olarak Güney Çin’deki Guangdong Eyaleti’nde tespit edildi. Dünya Sağlık Örgütü’ne göre solunum problemlerine neden olmasının yanı sıra ishal, yorgunluk, nefes darlığı, solunum sıkıntısı ve böbrek yetmezliğine neden olabilir. Hastanın yaşına bağlı olarak, SARS ile ölüm oranı vakaların %0-502si arasında değişmekte olup, yaşlılar en riskli ve savunmasız durumda olan hasta grubudur.
Corona / Covid-19 (Korona) Virüs Nasıl Bulaşır?
Corona / Covid-19 (Korona) virüsleri hayvanlarla insan temasından yayılabilir. Dünya Sağlık Örgütü’ne göre MERS’in develer arasında, SARS’ın ise misk kedileri arasında yayıldığını düşünülüyor. Corona / Covid-19 (Korona) virüslerinin insandan insana bulaşması, genellikle sağlıklı bir insanın enfekte bir insanın vücut salgılarıyla temas etmesi sonucu mümkün oluyor. Virüs hasta insanlardan öksürme, hapşırma yoluyla ortaya saçılan damlacıklarla ve hastaların temas ettiği yüzeylerden göz, ağız, burun mukozası ve el sıkışma ile bulaşabilir. Coronaviruslar (koronavirüs) genel olarak dış ortamda dayanıklılığı olmayan virüslerdir. Ancak bugün için COVID-19’un bulaşıcılık süresi ve dış ortama dayanma süresi net olarak bilinmemektedir.
Corona / Covid-19 (Korona) Virüs Klinik Özellikleri Nelerdir?
Enfeksiyonun yaygın belirtileri solunum semptomları, ateş, öksürük ve nefes darlığıdır. Daha ciddi vakalarda pnömoni, ağır akut solunum yolu enfeksiyonu, böbrek yetmezliği ve hatta ölüm görülebilir. Ancak eldeki veriler doğrultusunda hastalığın şiddeti konusunda yorum yapılamamaktadır
Corona / Covid-19 (Korona) Virüs Tedavi Yöntemleri Nelerdir?
Özel bir tedavi yöntemi yoktur. Çoğu zaman belirtiler kendiliğinden kaybolur. Uzman hekimler teşhis sonrası ağrı kesici ve ateş düşürücü ilaçlar ile belirtileri hafifletmek için tedavi uygulayabilirler. Yaşam alanlarındaki oda neminin dengelenmesi ve ılık duş ile boğaz ağrısı ve/veya öksürüğün hafiflemesine destek sağlanabilir. Ayrıca bol sıvı tüketmek, dinlenmek ve uyku tedavi için faydalı olacaktır. Belirtiler standart soğuk algınlığı sürecinden daha kötü seyretmeye başlarsa mutlaka uzman hekime danışılması gerekir.
Corona / Covid-19 (Korona) Virüsten Korunma İçin Neler Yapılabilir?
Henüz Corona / Covid-19 (Korona) virüs ailesine karşı koruma sağlayacak bir aşı bulunmamaktadır. MERS aşısı için deneme süreci devam etmektedir. Korunmak için basit önlemler oldukça faydalı olacaktır.
Dünya Sağlık Örgütü,
*Enfekte olmuş kişilerle yakın temastan kaçınmanın,
*El hijyenine dikkat etmenin, sık aralıklarla elleri en az 20 saniye sabun ve su ile yıkamanın; sabun ve su olmadığı durumlarda alkol bazlı el antiseptiği kullanmanın; özellikle hasta insanlar veya çevresi ile doğrudan temas ettikten sonra elleri mutlaka yıkamanın,
*Çiftlik veya vahşi hayvanlarla korunmasız temastan kaçınmanın,
*Enfekte olduysanız eğer, mesafeyi korumanın, öksürürken, hapşırırken tek kullanımlık kağıt mendil ile ağzın ve burnun kapatılmasının; kağıt mendilin bulunmadığı durumlarda ise dirsek içinin kullanılmasının, ellerin yıkanmasının; gözlerinize, burnunuza ve ağzınıza dokunmaktan kaçınmanın,
*Enfekte olan kişilerin dokunduğu yüzeylerin dezenfekte edilmesinin,
*Et, yumurta gibi hayvansal gıdaların iyice pişirilmesinin,
*Hasta kişilerin mümkünse kalabalık yerlere girmemesinin, eğer girmek zorunda kalınıyorsa ağız ve burnun kapatılmasının, mümkünse tıbbi maske kullanılmasının önemli olduğunu belirtmiştir.