Değerli okurlarım, yeni haftaya omuzlarımızda iki ağır yükle girdik.

Birinci yük: 41 Maden işçisinin hayatını kaybetmesine, 11 işçinin yaralanmasına neden olan Bartın grizu patlaması. Ağır bireysel maddi, manevi zararlar verdi, çok ciddi ulusal sosyopolitik sorunları açığa çıkardı. 13 Mayıs 2014’te Soma’da 301 işçinin; altı ay sonra 28 Ekim 2014’te Ermenek’te 18 işçinin; derken, sekiz yıl sonra, Bartın’da 41 işçinin ölümüne neden olan sorunları henüz çözememiş bir siyasi yönetim içindeyiz.

İnsanlıktan önce siyaset diyenler var karşımızda ancak asıl sorumluluğun biz halkta olduğunu düşünüyorum. Yapıcı değil yıkıcı bir iktidar; zorlayıcı değil iktidarın işlerini kolaylaştıran bir muhalefet olduğu kesin.

İkinci yük: İktidarın “dezenformasyon kanunu”, muhalefetin “sansür yasası” olarak adlandırdığı tartışmalı yasa tasarısının 13 Ekim’de meclisten geçmiş olması.

Soru 1: Neden maden kazalarını hâlâ tarihe gömemediniz?

Cumhurbaşkanı Erdoğan basın açıklaması yaptı: “Biz kader planına inanmış insanlarız. Bunun ne dünü ne bugünü ne yarını hiçbir zaman olmayacaktır, bunlar her zaman olacaktır bunu da bilmemiz lazım. Maden kazalarını inşallah tarihe gömmek için elimizden gelen gayreti göstermenin çalışmaları içerisindeyiz” dedi.

İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi-İSİG durumu rakamlarla açıkladı: "20 yıldır Avrupa’da maden işçilerinin grizu patlaması diye bir korkusu kalmamışken, 2002-2022 yılları arasındaki 20 yıllık AKP icraatında 1980 maden işçisi hayatını kaybetti."[1] diye belirtti.

Biliyorsunuz; İSİG "Bütün iş kazaları ve meslek hastalıklarının önlenebilir olduğunun bilinciyle, yaşanan işçi ölümlerini 'iş kazası' olarak değil 'iş cinayeti' " olarak tanımlayan ve "bu noktada işçilerin sağlığının her türlü ekonomik çıkardan, büyümeden önce geldiğini" savunan bir meclis.

Öte yandan Emek ve Demokrasi güçleri de "Ankara, Adana, Antep, Antalya, Bursa, Eskişehir, Elâzığ, Gebze, Denizli, Malatya ve İzmir'de düzenlenen açıklamalarda Bartın’ın Amasra ilçesinde gerçekleşen grizu patlaması sonucu 41 madencinin hayatını kaybetmesinin kaza değil cinayet, sorumlusunun çalışma yaşamını güvensizleştiren hükümet olduğuna"[2] dikkat çekti.

Bartın’daki ölümler; Soma ve Ermenek sonrası madenlerimiz konusunda yükümlülüklerini yerine getirememiş iktidarın ve muhalefetin sorumluluğundadır.

İkinci soru: İktidarın Bartın açıklaması eğer bir tür "bilgi manipülasyonu" değilse Milli Uzay Programı da öyle değil midir?

9 Şubat 2021’de Cumhurbaşkanı Erdoğan Türkiye’nin Milli Uzay Programı'nda neler olduğunu, uzaydaki hak ve menfaatlerinin nasıl korunacağını, AKP iktidarı olarak gelecek 10 yılı nasıl şekillendireceklerini açıklamıştı.

Oysa teknik ve bilimsel yollarla çözülecek bir Bartın var burada. Ay taa orada değil mi?

9 Şubat 2021’de Cumhurbaşkanı Erdoğan demişti ki: "İnşallah Ay'a gidiyoruz. İlk aşamada 2023 yılı sonunda yakın Dünya yörüngesinde ateşleyeceğimiz kendi milli ve özgün hibrid roketimizle Ay'a ulaşarak sert iniş gerçekleştireceğiz. İlk fırlatmayı uluslararası iş birliğiyle gerçekleştireceğiz. Böylece ikinci aşama Ay misyonu için de gerekli bilgileri toplamış olacağız. 2028'de gerçekleştirmeyi planladığımız ikinci aşamada ise aracımızı yakın yörüngeye çıkaracak ilk fırlatmayı bu kez kendi milli roketlerimizle yapmayı ve yumuşak inişi planlıyoruz. Böylece Ay'da bilimsel faaliyetler yapabilen sayılı ülkelerden biri konumuna geleceğiz."

Soma, Ermenek, Bartın; madenlerimizde 8 yıldır grizu patlamalarının sonu henüz gelmemişken, bu durum AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı tarafından bir teknik ve bilimsel plana değil de kader planına inanmakla açıklanırken 2028’de Ay misyonunun gerçekleştirileceğini düşünmekte zorlanıyorum.

Halkın aklını karıştırıyorlar. Partilerin siyasi çıkarları uğruna doğru bilgiler de ustaca düzenlenip sunuluyor.

Üçüncü soru: Halkı haksızca yanılgıya sürüklediğinizi, güveni sarstığınızı düşünüyor musunuz?

"Kanunda dezenformasyon, “yalan haberi kasıtlı olarak üretme ve yayma eylemi” olarak tanımlı. ‘Halkı yanıltıcı bilgi’, ‘gerçeğe aykırı bilgi’, ‘halk arasında endişe, korku veya panik yaratmak saiki’ gibi kavramların tanımlarına ise yer verilmiyor. […] 40 maddelik kanunda; yanıltıcı bilgi nedir, gerçek olmayan bilgi nasıl ayırt edilir, halk arasında duygular nasıl tetiklenir sorularının cevapları yer almıyor."[3]

Çeşitli sözlükleri inceledim.

Dezenformasyon: Rıza uydurma; manipülasyon, propaganda; çıkarları korumak veya kamuoyunu etkilemek için insanları veya kamuoyunu yanıltmayı amaçlayan bir dizi iletişim tekniği. Aldatmaya yönelik yanlış bilgilerin bilerek iletilmesi anlamına gelir. Yanıltıcı, hatalı veya yanlış bilgi, "infox", "intox".

Dezenformasyona yol açmak: Manipüle etmek, yalan söylemek. Kamuoyunu aldatmak veya etkilemek ve belirli bir yönde hareket etmesini sağlamak amacıyla kısmen hatalı bilgilerin iletilmesi için medyanın kullanıldığı iletişim süreci.

Bilgi manipülasyonu: Kamuoyunu şekillendirmek veya bilginin gerçekliğine olan güveni sarsmak için yapılır. Bazen yasadışı siber faaliyetlerle koordineli olarak, anavatandaki bölünmeleri artırmak ve huzursuzluğu körüklemek için yeni ve geleneksel medyanın kullanımını içerir.

Bilgi Manipülasyonu Teorisi (IMT): (McCornack 1992) & (McCornack ve diğerleri 1992). Teorinin kökleri H. Paul Grice'ın diyaloga dayalı ima teorisine dayanır; bir aldatıcı söylem üretimi teorisidir. En yaygın aldatma biçimi "beyaz yalanlar" olarak bilinen mesajların düzenlenmesidir. Yanlış bilgiler dahil olmak üzere paylaşılan bilgi miktarıyla oynamak, alakasız bilgiler sunmak ve/veya bilgileri aşırı belirsiz bir şekilde sunmak manipülasyondur. Algılanmadığı sürece aldatma başarılı olur. Aldatıcılar doğru bilgilerden oluşan mesajları yaygın biçimde aldatmak için kullanırlar. Dolayısıyla insanların aldatmayı saptama yeteneği sınırlı kalır.

Sansür: 13 Ekim 2022’de meclisten geçen 29. maddenin muhalefet temsilcileri için anlamı sansür, bilginin kontrolü hatta otoriter güç demek. Demokratik, laik ve sosyal hukuk devleti olan Türkiye ile bağdaşmayan ve kötü niyetli olduğunu düşündüren bir değişimdir. Meclisten geçen dezenformasyon kanunu, iktidarın; kendisini rahatsız ettiği için Anayasayı kullanarak bilgiyi sansürleme riskini içermektedir.

Başlıca uluslararası yasalara ve Uluslararası İnsan Hakları Beyannamesi’ne dayanan Gazetecilik Etik İlkeleri Küresel Bildirisi doğrultusunda hareket eden gazetecilere göre dezenformasyon kanunu "özgürlükçü metnin kınanması"dır hatta "düşünce polisi" yaratılması olarak düşünülebilir. İktidar ise meclisten geçirdiği bu kanunu bir "koşullar kanunu" olarak tanımlıyordur diyebilirim. Bunu da "2016 ABD Başkanlık Seçimleri ve Brexit sürecinde, kitlelerin yanlış bilgilerle manipüle edilmesine"; "internetin demokrasilere doğrudan etkisinin somut örnekleri"ne dolayısıyla "hükümetlerin ardı ardına interneti tahakküm altına alma girişimlerinin de başlangıcı" olmasına dayanarak geçirdiğine hükmediyordur.

Gerçek olan şu ki: "Yanlış bilgiye karşı ifade özgürlüklerinin korunarak önlem alınması gerektiği" belirtilen Avrupa Konseyi 2017 raporunda "amacı dışına taşan dezenformasyon yasaları" hazırlayan ülkeler arasında "Kamboçya, Vietnam, Tayland, Endonezya, Singapur, Filipinler ve Malezya" ile Türkiye de sayılıyor.

İYİ NİYETLİ ÇÖZÜMLER
AB Komisyonu ilk adım olarak dezenformasyona karşı uygulama kurallarının geliştirilmesini ve bağımsız bir teyit ağının desteklenmesini öneriyor. Bunun dışında tüm vatandaşların doğru bilgilere ve çeşitli bakış açılarına erişme yeteneğini geliştirmek amacıyla yapay zekâ veya blockchain / blok zincir gibi yeni teknolojilerin kullanılmasını öğütlüyor.

Öte yandan eğitim her çağda olduğu gibi bugün de özellikle medya ve bilgi eğitimi alanında ayrı bir önem taşıyor. Medya ve dijital kodların, dillerin ve uygulamaların ustalığını aktarmak, kaliteli bilgileri ayırt etmeyi, sahte olanları saptamayı öğrenmenin en iyi yolu bundan geçiyor çünkü.

Belki de en önemlisi; "yanlış bilgiyle ve bilgi kalitesiyle mücadelede, reklamcıların etkisini ve medya sahipliğinin yoğunluğunu sınırlamak, gazeteci statüsünün istikrarsızlığına karşı mücadele etmek için önlemler" araştırmaktır.

Ayrıca "Daha geniş anlamda, gençlerin haberleri deşifre etmesini sağlamak için eleştirel zihnin eğitimi temel alınmalıdır. Çocuklar genel olarak görüntü hakkında eğitilmelidir. Çok erken yaşta onlara bir filmin, bir fotoğrafın nasıl çekildiği gösterilmeli, kadraj hakkında bilgi verilmeli, fotoğraf büyütüldüğünde ne görüldüğü açıklanmalıdır. Her fotoğrafın, her hikâyenin arkasındaki önyargı dile getirilmelidir.[4]


[1]https://www.voaturkce.com/a/erdogan-madenci-olumleri-icin-kader-madenci-yakini-ihmal-dedi/6791434.html

[2]https://www.evrensel.net/haber/472393/bartinda-madende-yasanan-is-cinayetine-tepkiler-suruyor-is-kazasi-degil-katliam

[3]https://www.dogrulukpayi.com/bulten/dezenformasyon-yasasi-nin-ongordukleri?gclid=Cj0KCQjw166aBhDEARIsAMEyZh5_g3WwLer3NRwL_J00uE7mNge1b7W0knX3M9dURM5Nn4lQMUk5kBMaAnyNEALw_wcB

[4]https://www.rtl.fr/actu/sciences-tech/journee-pour-un-internet-sans-crainte-comment-reperer-les-fake-news-7792139992