Bir varmış, bir yokmuş…
Memleketin yeni sadrazamı, bir gün hamama gitmeye karar vermiş. Yanında ne bir, ne iki; tam dört yüz kişilik maiyet!
Vezirler, danışmanlar, peşkircibaşından nalıncıbaşına, hatta sosyal medya paylaşımlarına “like” basan “klavyecibaşına” kadar hepsi hazır.
Hamama girer girmez kurnaların başına kurulmuş bu kalabalık. Sadrazam, göbektaşına yan gelip yatmış; etrafında memleketin en “ünlü” tellakları, yani “uzmanları” dizilmiş.
Başlamış bir keseleme faslı, aman Allah’ım, görmeyin! Ama bu keseleme öyle böyle değil. Tellaklar keseledikçe sadrazamdan kir çıkıyor, kir! Öyle bir kir ki, her biri parmak kadar. Tellaklar şaşkın: “Efendimiz, bu ne kiri?” diye soruyor, ama nafile. Keseledikçe sadrazam eriyor, eriyor…
Maiyet erkanı yerinden fırlıyor: “N’ittiniz devletliyi?”
Tellaklar cevap veriyor: “Vallahi biz sadece keseledik, devletlinin kirden ibaret olduğunu bilemedik!”
Kir bitti, sadrazam elden gitti.
*
Ümit Yaşar Oğuzcan’ın 50 yıl önce kaleme aldığı “Sadrazam Hamamda” şiiri (1), bu mizahi hikâyeyle güç ve statüyle şişirilmiş figürlerin gerçekte ne kadar boş ve “kirden ibaret” olabileceğini anlatıyor.
Günümüz Türkiye’sine bakınca, bu eleştirel ruh hâlâ capcanlı mı, diye soralım...
Liderlerin, bürokratların, göz önündeki isimlerin sahte ihtişamı sorgulanmıyor mu?
Yakından bakıldığında, bu figürlerin “kese altında eriyip gidecek” kadar dayanıksız olduğu görülüyor, zannediyorum.
Zira,
Hamam aynı hamam, ama kirler çeşitli: liyakatsizlik, yalakalık, israf, biat yığınları, iltica dalgası, irtica gölgesi, yolsuzluk bataklığı, din istismarı, emekli çilesi, çevre talanı, gençlerin umutsuzluğu vs...
Oğuzcan’ın hicvi adeta, “Kesele ki, kir bitsin!” der gibi;
“Hamamın buharı boğucu, sadrazam göbek taşında, maiyet kurnada. Kir o kadar çok ki, kese yetmez, yeni bir hamam lazım!”.
“Kirlenince paklanmak gerekir, yoksa özgür olamayız,” diyorsanız, memleketin dertlerini ve bunları yok etmek için yazılan reçeteyi elimize almalıyız...
“Ne yapılabilir?” diye soracaksınız, biliyorum...
O reçeteye yazılan ilaçları, yan etkilerini ve çözüm yollarını hem tıbbi hem de mizahi bakışla yazalım mı?
İzahın mizahı gibi...
*
Liyakat/Sadrazamın maiyeti “evet efendim”cilerden oluşuyor. Liyakat yerine sadakat, memleketi geri bırakıyor.
X’te bir genç yazmış: “Yüksek puan aldım, evdeyim; o ise torpilli müdür.” diyerek...
Kamuda ve özel sektörde şeffaf atamalar olsa, mülakatlar kaldırılsa yani sınav puanları esas alınsa bir çözüm olmaz mı? Mesei, bağımsız bir Liyakat Denetim Kurumu kurulsa, ya da Estonya'nın , e-devletle torpili bitirdiği gibi...Biz niye yap(a)mayalım ki...
Yan etkisi mi, menfaatçiler, yalakalar işsiz kalınca memleket kazanır.
*
İtibar/“İtibardan tasarruf olmaz” dediler, makam araçları memleketi turluyor, bütçeye yük bindiriyor.
Çözüm, makam aracı sayısını azaltmak, lüks araçları satıp gelirini eğitime yatırmak olur mu? Bakanların, bürokratların mesela bisiklete binerek işe gitmeleri mümkün değil midir?Bu hem çevre dostluğu, hem de gerçek bir itibar olarak güven kazandırmaz mı?
Almanya’da bakanlar toplu taşımacılığı kullanıyor; bizde niye olmasın?
Yan etkisi mi ? Koruma orduları spor yapar, böylece göbekleri erir, ne diyorsunuz...
*
Şeffaflık/ Yolsuzluk, hamamın en inatçı kiri maalesef... Bakıyorsunuz bir Vakıf'da naylon faturalarla kaynaklar buhar olmuş, İstanbul’da ihale oyunları, suç örgütü iddiaları vs... Türkiye, yolsuzluk algısında gerilerde.
Bağımsız bir Yolsuzlukla Mücadele Kurumu kurulabilir, ihaleler canlı yayınlanabilir böylece harcamalar şeffaflaşmış olmaz mı? Danimarka’da bütçe cam gibi iken bizde niye bulanık?
Yan etki: Herhalde Sadrazamın “hortumcu” dostları hamamdan kaçar...
*
Eğitim/Biat eden yığınlar ve sadrazamın alkışçılarının artması...X’te yazıyorlar: “Okumadan diploma, çalışmadan maaş.”
Eğitime yatırım şart, eleştirel düşünceyi öğreten müfredat da... Bakınız, Finlandiya, bilim odaklı eğitimle parlıyor, biz niye ezberde kalalım? Bütçede eğitime daha çok pay, öğretmen maaşlarına zam. Bilgili bir toplum, sadrazama “N’ittin memleketi?” diye sorar...
Yan etki: Yalaka sayısı azalır, hamamda yer açılır.
Adalet/Şiirde tellaklar keseledi, sadrazam eridi, ama suçlu onlar oldu. Gerçeği söyleyenler neden hedeftedir? Mesela gazeteciler, muhalifler susturuluyor.
Çözüm: Yargı bağımsızlığı, hâkim-savcı atamalarında liyakat, siyasi baskıların sonu. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarının uygulanması birer çözüm noktalarıdır.
Adalet olunca, sadrazam göbek taşında yatamaz. Maiyet erkanı, “N’ittiniz devletliyi?” diye bağıramaz ki!
*
İltica/Doktorlar, akademisyenler, gençler iltica kuyruğunda. X’te biri yazmış: “Tıp birincisiyim, Almanya’dayım, ülkemde değerim yok.” diyor...
Beyin göçü, geleceği kemiriyor. Çözüm için liyakatli atamalar, adil ücretler, ifade özgürlüğü gibi değerler öne alınıp uygulanabilmeli...
Bugün Kanada, o yetkin gençleri çekiyor alıyor, biz niye kaçıralım? Üniversiteleri özgürleştirmek, gençlere girişim fonları vermek de önemlidir diye düşünüyorum.
Yan etkisi mi, Sadrazam, “Bu gençler niye dönüyor?” diye şaşırır belki!
*
İrtica/İrtica gölgesi bir kara bulut gibi.. Eğitimde dogmalar, müfredatta geriye gidiş mi ?
X’te bir veli: “Çocuğum evrimi öğrenemiyor, bu mu çağdaşlık?” diye sesleniyor.
Laiklik eğitimi güçlendir, bilimi merkeze almamız, Diyanet’in bütçesi ve din istismarı gibi girişimleri görmek ve tedbir almak çözümler getirebilir.
Yan etkisi mi? Laiklik, hamamın temiz suyu gibidir, Sadrazamın “dogmasever” maiyetini terletir.
*
Dindarlık/ Bu maskeyle dincilik, hamamı da zehirler, X’te yazmışlar: “Camide ibadet, ihalede hile; bu mu Müslümanlık?” diyerek... Din, çıkar için kullanılmamalıdır.
Din istismarına denetim, Diyanet’i siyasete alet etmemektir önemli olan... Zira, gerçek dindarlık, ahlak ve adaletle olur. Bakınız, Malezya, din eğitimiyle ahlakı birleştirmiş, biz niye yozlaşalım?
Yan etkisi, Sadrazam, “Maskem nerede?” diye arar durur!
*
Emekli/ Sanki, milyonlarca emekli hamamın kapısında dilenci gibi...
Bir emekli, “40 yıl çalıştım, simit alamıyorum.” diyor...
Enflasyon ise maaşları eritmiyor mu? Emekli maaşlarını insanca seviyeye çekilmesi, otomatik enflasyon ayarlaması yapılması...Norveç’teki emekliler refah içindeyken bizler niye sefalet içindeyiz?
Yan etkisi mi, belki Sadrazamın “itibar” bütçesi daralır.
*
Çevre/ Çevremiz, doğamız talan mı ediliyor? Ormanlar maden için kesiliyor, kıyılar betona gömülüyor, neden?
“Denizimiz mavi değil, gri!” diyenlerin sesine kulak verelim.
Çevre yasalarını uyumlu hale getirmek , maden ruhsatlarını şeffaflaştırmak, yeşil enerjiye yatırım yapmak, belli başlı çözümler olabilir... Biz, niye karanlıkta kalalım?
Yan etkisi mi, bu kez Sadrazamın “beton dostları” hamamda terleyecektir.
*
Umut/Gençlerimiz umutsuz, yazıyorlar: “Diploma çöpte, iş yok, gelecek karanlık” diye..