14 Mayıs hepimiz için hayati bir gün...
En büyük sebebi ise değişimin ne derece büyük olacağı ve mevcut adayların Türkiye’ye ne getireceği…
Adaylardan en iyi tanıdığımız ise artık sevmediğimiz akrabamız gibi gördüğümüz AKP ve ittifakı…
Kapı dürbününden baktığımızda suratımızı buruşturup kaçtığımız o akrabalarla sandıkta son kez vedalaşmak istiyoruz.
Peki, kadınlar ne istiyor?
Doğulu olmanın getirisi olarak bizde kadınlar ve erkekler hep farklı sofralarda yemek yerdi.
Aile içerisinde kadınlar ilk önce eşlerinin sofrasını hazırlar, ilk olarak onların karnını tok tutar, sonra kendilerine hazırladığı küçük sofralarda, yine kendilerine layık gördükleri ölçüde yemek yerdi.
Erkeğin egemen olduğu bir dünya düzeninde bunu yadırgamayan birçok kadın olacaktır fakat ben o kadınlardan olmayı reddettim.
Erkeğin karnını tok, sırtını pek tutmak benim görevlerim içerisinde olmamalıydı çünkü bu benim doğrum değildi.
Fakat Türkiye böyle bir zihniyete sahip tek adam rejimiyle 20 seneden fazladır yönetildiğinde; kadının gülmemesi, kadının oynamaması, kadına ‘kadın’ denmemesi gerektiği tartışmalarının odağında olan kadın, ataerkil toplumda çığlıklarını duyurmaya çalışmaktan başka bir noktaya erişmek için çaba sarf eder hale geldi.
Bunları niye anlatıyorum? Aile hikayemi bilin diye değil tabii…
AKP’nin son ittifaklarından olan Yeniden Refah Partisi ve Hizbullah’a yakınlığıyla bilinen Hüda-Par kadınların sadece nesne olarak görüldüğü bir Türkiye yaratmaya adım adım ilerliyor.
‘Kızını dövmeyen dizini döver’ cümlesinin meali ‘karısını dövmeyen dizini döver’ cümlesine fiziki olarak erişince söz sahibi olabileceği kanısına varan sözde din adamları şiddeti meşrulaştırmakla kalmadı, vaaz verir hale geldi.
Bu vaazları veren din adamlarını boy boy gösteren, fonlayan AKP’nin yeni ittifakı Hüda-Par ise en büyük kadın düşmanlarından…
Allah’ın Partisinin Genel İdare Kurulu üyesi Aynur Sülün, üyeliklerinde yükseliş olduğunu Allah’ın lütfu olarak sunarken şaka yapmıyor.
Meral Akşener’e yüklenen Sülün, ‘’ O vurmaya çalışırken inşallah Hüda- Par’ın kadına bakışı daha iyi kavranmış olacak’’ dediği aslında kadının fıtratıyla buluşması, fıtratına boyun eğmesi…
Hüda-Par’a göre kadının fıtratı ise anne olmak.
Erdoğan’ın üç çocuk ısrarı, ailelerin ‘ee çocuk düşünmüyor musunuz’ sorusu bu fıtratın altında yatıyor aslında. Kabul etmesek dahi kadınlar ilk olarak ‘anne’ olmak zorunda gösteriliyor.
Sülün’e göre kadınların şefkatli olmasının tek sebebi de Allah tarafından kendilerine verilen anne olma mükafatı.
Kadına şiddet ile mücadele edelim diyen Hüda-Par, Hande Yener’in konserlerini müstehcenlik ve inançlara aykırı olduğu gerekçesiyle iptal ettirmek istedi.
Yine aynı parti, 1998 yılında kaçırılarak 35 gün boyunca Hizbullah üyeleri tarafından işkence gören, öldürülüp, evinin bodrumuna gömülen Konca Kuriş’in ölümünün Hizbullah tarafından yapıldığını kabul etti.
LGBT+ bireyler için her seferinde nefret söyleminde bulunan parti, ‘’ Bazı ülkelerde vuku bulan eşcinsel sapık ilişkililerle aile kurulmaz. Buna aile denemez. Aile kurumunun kutsallığını ortadan kaldıran bu tür sapık ilişkiler toplum ve devlet tarafından meşru kabul edilemez’’ diyerek imam nikahına resmi statü istiyor.
Allah’ın Partisinin Kadın Kolları Başkanı Sema Yarar, İstanbul Sözleşmesi hakkında, ‘’ İstanbul Sözleşmesi ile uzaklaşma alan bireyler birbirine karşı daha çok bilenmekte ve şiddet baş göstermektedir’’ diyerek feminist jargonun erkekleri yok saydığını iddia etti.
Ailede huzur bozuluyor diyerek sitem eden bu partiler, küçücük bir çocuğun tarikat mensubu ile evlendirilmesine alkış tuttu.
Sorarım size, tarikat yuvalarının kilitli kapıları ardında yok edilen masumlar ‘Allah’ın gördüğü’ gözler olan şeyhlere mi emanet edilecek?