Öğrenme, belli yaşanmışlıklar sonucunda organizmada oluşturulan kalıcı izli davranış değişiklikleridir. Öğretme, bilgilerin karşı tarafa aktarılma sürecidir. Eğitim ise tüm bu öğretme ve öğrenme süreçlerini kapsayan, yaşam boyu devam eden bir süreçtir. Eğitimde bazı pedagojik bilgiler ve çocuk psikolojisi dediğimiz olgular oldukça önemlidir. Bir olay durumunu öğretirken nasıl davranacağımız, neleri göz önünde bulunduracağımız oldukça önemli detaylar. Kalemin görevini öğretirken öğrenciye direkt olarak; ‘’kalem yazı yazmaya yarayan bir araçtır’’ dersek hazır bilgi sunmuş oluruz. Fakat bizim burada esas almamız gereken olay, olgu farklıdır ki o da öğrenciye rehber olmaktır. Öğretmen, öğrencinin yol göstericisidir. Bazı durumları öğrenciye belli bir yere kadar gösterir, belli bir şema çizer, öğrenciye hangi yoldan gidebileceğini küçük tüyolarla gösterir. Öğrenci de öğretmeninin çizdiği şemaya göre bir yol haritası ve bu haritanın sonunda bir hedef belirler. Bu hedefe ulaşmak öğrencinin en büyük gayesidir. Bu amaç uğrunda öğrenci kendine bir çalışma planı hazırlar ve bu plan doğrultusunda bir şeyleri başarmak için mücadele eder.
Pedagojik bilgi; öğretme bilgisidir. Alan bilgisi ise öğretmenin kendi branşındaki bilgi düzeyidir. Pedagojik alan bilgisi ise bu iki bilgi alanının ortak buluşma noktasıdır. Şimdi küçük bir örnek düşünelim. Matematik öğretmenliğini ele alalım. Matematik bilmek ile matematik öğretmek farklı olgulardır. Şöyle de denilebilir ki: ‘’Herkes matematik bilir ama herkes matematik öğretemez.’’ Çünkü en temel beceri olan dört işlemin bile birden çok çözüm yolu vardır. Toplama, çıkarma, çarpma, bölme… Matematik yapabilmenin en temel yolu bu dört işlemi bilmekten geçer. Bir çocuğa problem çözdürmek istiyorsanız önce bu dört işlemi öğretmelisiniz. Biz buna eğitimde konuların birbiri ile bağlantılı olması diyoruz. Yani her konu özünde birbirini izleyen bir zincirin halkaları gibidir. Dediğimiz gibi çarpma işlemini ele aldığımızda pek çok anlamı bir arada barındırdığına şahit oluruz. Çarpmanın alan, faktöriyel, tekrarlama gibi pek çok anlamı vardır. Bölmenin gruplama ve kısımlarına ayırma gibi farklı anlamları vardır. Birden fazla anlamları olan bu işlemlerin birden fazla çözüm yolları vardır. Örneğin çarpmanın; geleneksel çarpma ve çözümleme ile çarpma olarak farklı yollardan çözümü mevcuttur. Şimdi anlatılmak istenen olaya gelinirse önemli olan dört işlemi bilmek değil dört işlemin nasıl öğretileceğini bilmektir. Pedagojik alan bilgisi bunun en güzel örneğidir.
Bu bilgi alanı eğitim ile bağdaşlaştırıldığında iyi bir eğitim için öğretmenlerin görev öncesi eğitimlerindeki formasyon programlarının desteklenmesi gerekmektedir. Formasyon programı; öğretmenlik okuyan öğrencilerin eğitim sürdürdüğü, daha çok öğrencilerle nasıl iletişim kuracaklarını öğrendiği bir eğitim programıdır. Öğrenci ile nasıl iletişim kurulmalıdır? Öğrenciye nasıl yaklaşılmalıdır? Bütün bunlar eğitimin yapı taşıdır. Öğrenciye ders, teorik bilgi öğretmenin yolu öncelikle o dersi sevdirmekten geçer. Çünkü o derse karşı antipatisi oluşan öğrenciler dersten korktukları için başarısız oluyorlar. Yine matematik öğretmenliğinden örnek verilecek olursa sınıfa yeni gelmiş bir matematik öğretmeninin derse başlamadan önceki ilk görevi matematik dersine olan olumsuz önyargıları ortadan kaldırmak ve dikkat çekmektir. Derse gündelik hayattan bir soru ile başlayabilir. Böylece Öğrencilere matematik dersinin tam da hayatın odak noktasından bir ders olduğunu anlatabilir. Matematiğin doğası ile ilgili ilginç bir video izletebilir, su doku çözdürebilir veya benzer oyunlar oynatabilir. Oyun oynatma durumunu tabi ki belli bir sınıf seviyesi için uygulayabilir, ortaokul gibi. Lise öğrencisine de kendi seviyesine göre etkinlik ve oyun hazırlamak durumundadır. Etkinlikler hazırlanırken öğrenci seviyeleri dikkate alınmazsa öğrencide sıkılmaya ya da dikkat dağınıklığına yol açabilir. Yapılan tüm bu giriş aşamalarının yanı sıra öğrencide bir dikkat ve ilgi odağı oluşur. Dersi merak etmeye ve derse karşı önyargılarını yıkmaya başlayan öğrenci grubu dersi öğrenmeye istekli hale gelip motive olurlar. Öğrenmeyi etkileyen unsurlardan biri de öğrenme motivasyonudur çünkü. Gerekli motivasyon ve öğrenme ortamı sağlandıktan sonra öğrenme gerçekleşir.
Eğitimde ders planları vardır. Öğretmenler derse başlamadan önce belli bir ders planı hazırlarlar ve ders boyu planlı- programlı bir şekilde derslerini işlerler. 5E ders planı da bunlardan biri ve en çok kullanılanıdır. Bu ders planı 5 aşamadan oluşmaktadır. Bunlar; giriş, keşfetme, açıklama, derinleştirme, değerlendirmedir. 5E ismi bu aşamaların İngilizce isimlerinin ilk harfleridir. Bu planın ilk aşaması olan giriş aşamasında bahsedildiği üzere dersin odağına ilişkin dikkat çekme çalışmaları yapılır. Keşfetme aşamasında biraz daha konu ile ilgili modellemeler ve görseller ile farkındalık oluşturulmaya çalışılır. Modelleme özellikle matematik eğitiminde oldukça önemli bir konuma sahiptir çünkü matematik soyut bir derstir ve bu soyut dersi somutlaştırma görevi modelleme çalışmalarınındır. Örneğin kesir problemlerinin en anlaşılır çözümü modelleme çalışmaları olabilmektedir. Dört işlemle anlaşılmayan bazı nüanslar modelleme ile daha rahat anlaşılır duruma getirilebilmektedir. Açıklama kısmında konu açık bir şekilde masaya yatırılıp gerekli tartışma ortamı sağlanarak ve yaparak- yaşayarak öğrenme ortamı sağlanarak öğretilir. Yaparak- yaşayarak öğrenmeyi destekleyen eğitim anlayışı ise yapılandırmacı eğitim anlayışıdır. Derinleştirme kısmında konu ile ilgili soruların ve örneklerin çoğaltılarak, konuda bir derinlik sağlanması baz alınır. Değerlendirme kısmı ders planının son aşaması olup öğrencinin neyi ne kadar öğrendiğini ölçen alıştırmalar ve rubriklerdir.
Ölçme değerlendirme rubrikleri kriterlere göre hazırlanan ölçüm araçlarıdır. Rubriklerde dereceler olur: ‘’kötü, iyi, çok iyi’’ gibi. Bu derecelere göre öğrencilerin performansları ölçülür. Rubriklerin güvenilir olması için ölçülecek konu ile ilgili alıştırmalar içerip gereksiz etkinliklerden arındırılmış olması gerekir. Bazı öğrenmeler vardır ki onlar bu tarz ölçüm araçları ile ölçülemez, proje tabanlı öğrenme gibi. Yaparak- yaşayarak öğrenmeyi baz alan proje tabanlı öğrenme; adından da anlaşılacağı gibi odağında proje olan bir kendi kendine öğrenme şeklidir. Kendi kendine öğrenme şekli denilmesinin nedeni adından anlaşılacağı üzere ‘’öğrenme’’ kelimesidir. Burada bilgilerin bir yerden başka bir yere aktarılması söz konusu değildir. Öğrencinin belli bir süreç içinde kendi deneyimleri ile elde ettiği öğrenmeleri söz konusudur. Proje tabanlı öğrenmede en önemli olgu ürün değil süreçtir. Çünkü amaç ortaya bir ürün çıkarmak değildir. Ürün bu çalışmanın sonunda ortaya çıkan bir sonuçtur. Bu öğrenme alanında kullanılan öğrenme yöntemi araştırma ve inceleme yoluyla öğrenmedir. Araştırma becerilerinin ortaya çıktığı bu öğrenme ortamı öğrencilere ‘’zaman çatısı oluşturma’’ gibi önemli kavramları kazandırır. Bir İngilizce dersini ele aldığımızda yazılı sınavla ölçülebilecek olan becerileri ölçtükten sonra öğrencinin okuma becerilerini ölçmek için farklı yollar aranmalıdır. Örneğin, ses kaydı tutmak gibi. Demek ki her beceri farklı ölçüm araçları ve durumları ile ölçülebiliyormuş.
Öğrenmeyi etkileyen birçok etken vardır. Bunlardan bazıları; öğrenme ortamı, motivasyon, yaş, önceki öğrenmeler, öğrencinin hazır bulunuşluluğu gibi etkenlerdir. Sayılan bu etkenlerden farklı olarak daha pek çok etken vardır. Öğrencinin kaygıları öğrenmek istediklerini etkileyecektir. Buna en güzel örnek sınav kaygısıdır. Öğrenci stresli olduğunda yapabileceği soruları da yapamaz hale gelir. Kaygıların azaltılması gerekli motivasyonun sağlanmasına bağlıdır. Hazır bulunuşluluk, öğrenilecek konuya karşı hazır olmak anlamına gelmektedir. Bunu etkileyen etmenlerden biri de olgunluktur. Olgunluk adına bir örnek verilecek olursa iki buçuk yaşındaki bir çocuğun eline kalem verip bir şeyler çizmesini istemek çok anlamlı olmayacaktır çünkü o yaştaki çocukların kas becerileri yeterli olgunluğa ulaşmadığından kalemi tutmakta bile zorluk yaşayacaktır. Öğrenmeye hazır bir çocuk için önemli olan bir diğer unsur ise öğrenme ortamıdır. Bu ortam sessiz ve olabildiğince dış dünyadan uzak olmalıdır. Çünkü şekil- zemin ilgisi, odak noktası sadece çalışılan konuda olmalıdır. Eğer dış dünyayla olan bağ (tablet, bilgisayar, telefon gibi) koparılmazsa öğrencinin şekil- zemin ilişkisi değişir ve odağı dağılır. Odağı dağılan çocuk konuyu anlamakta zorlanır. Ve başarısız olur. Çalışılacak ortamda onu motive edecek ufak detaylar eklenebilir. Masasının kenarında şeker, çikolata, su bulundurulabilir.
Şekil- zemin ilişkisi açıklanacak olunursa şekil öğrencinin odağı, dikkatini verdiği konu; zemin ise öğrenme ortamıdır. Sınıfta oldukça dikkatli şekilde dersi dinleyen öğrencinin dikkati bir anda dışarıdan gelen sese yönelebilir. İşte o dakikaya kadar şekli- odağı öğretmen olan öğrencinin şekil zemin dengesi dışarıdan ses gelmesi ile artık farklı yöne kaymıştır.
Odak noktası olmak isteyen bir öğrencinin dersi anlatış biçimi, ses tonu oldukça önemlidir. Düz anlatım yapan ve ses tonunu monoton kullanan bir öğretmeni hiç kimse dinlemez. Sıkıcı bulurlar. Fakat arada sınıf içerisinde gezinen, sesini yükseltip- alçaltma sureti ve jest- mimikleri ile dikkati çeken bir öğretmeni bütün öğrenciler can kulağı ile dinler. Çoğu zaman öğretmenler sınıfta dikkat dağınıklığını önlemek için dersin bazı noktalarında soru sorarlar. Öğrenciden aldıkları cevaplar doğrultusunda anlık olarak dersin akışını belirlerler. Dersi genelde tek düze anlatmaktan ziyade soru- cevap şeklinde sürdüren bir öğretmen, öğrencilerden gerekli ilgiyi görür. Bu yöntem çerçevesini biraz daha geniş bir yelpazede sunmak isteyen bir öğretmen ise tartışma yöntemine başvurur. Sınıfta bir beyin fırtınası oluşturan bu tartışma yöntemi soru- cevap yönteminin bir tık üstünde bir yöntemdir. Çocuklarda farklı düşüncelere saygı duyma gibi becerileri ortaya çıkaran bu yöntem herkesin derse aktif şekilde katılımını sağlar. Derse aktif şekilde katılım sağlayan öğrenciler dersi net bir şekilde öğrenir. Çünkü Bloom taksonomisinde de bilindiği gibi yaşantılar ve deneyimler sonucunda öğrenilen öğrenmeler kalıcıdır. Bu öğrenmeyi en aktif hale getirmek isteyen bir öğretmen sınırları biraz daha genişleterek öğrencileri bir müzeye götürüp orada dersine devam edebilir. Özellikle tarih dersi için güzel bir çözüm yolu olan müze gezileri öğrencilere bizzat görerek ve deneyimleyerek öğrenme ortamı sunmaktadır.
İstanbul Oyuncak Müzesi, Panorama 1453 Müzesi, Topkapı Sarayı, Yerebatan Sarnıcı, Gülhane Parkı, Dolmabahçe Sarayı, Yıldız Parkı, Millet Kütüphanesi; okul dışı öğrenme ortamlarından sadece bazılarıdır. Okul dışı öğrenme; belli duvar sınırlarının olmadığı, sınıf dışı öğrenme olarak tanımlanabilir. Öğrencilerin kendilerini dört duvardan oluşan okulla sınırlamadıkları ve cesaretlerinin doruklarını zorladıkları bir öğrenmedir. En etkili öğrenme olan okul dışı öğrenme kavramının bir alt basamağı da orman okullarıdır. Orman okulları; genel olarak her yaş grubuna hitap eder. Çocukların doğada bizzat tehlikenin kendisi ile baş başa bırakılarak mücadele gücü kazandıkları orman okulları; doğa şartları ile de mücadele etmeyi en anlamlı şekilde öğretir. Soğuğu hissetmeyen bir çocuk montun, botun, atkının, eldivenin, şapkanın amacını anlayamaz. Soğuğu hissetmeyen bir çocuk sıcağın değerini anlayamaz. Yani çocuğa bir şeyleri anlatmaktan ziyade kendisine o olayı yaşama imkanı sunulursa bu çok daha etkili olacaktır. Çünkü bir çocuk için en etkili öğrenme yolu taklit ederek öğrenmedir. 3-5 yaş grubu çocuklarda kız çocukları anneyi, erkek çocukları da babayı taklit ederek bir öğrenme süreci yaşarlar. Çünkü eğitim ailede başlar; daha sonra okul ve arkadaş çevresinde devam eder. Ama bir çocuğun ilk izlemlediği kişiler ebeveynleridir. Bu nedenle ebeveynlerin çocuklara öğretecekleri olay durumlarını öncelikle çocukların gözü önünde kendileri deneyimlemelidirler.
Bir orman çoğu zaman önemsenmese de bir çocuğa oldukça faydalı bilgiler katabilir. Örneğin doğada bilinmeyen onlarca renk vardır. Doğa deyince akla gelen ilk renk doğal olarak yeşildir ama doğada mor da var pembe de. Sadece farklı bir gözle bakılarak fark edilmesi gerekiyor. Doğada yeşilin yüzlerce tonu var, sarının yüzlerce tonu var. Doğada kaç tane ses duymuşuzdur şimdiye kadar. Bir doğa, özellikle orman bizim duyduklarımızdan daha fazla ses barındırır. Bir an için gözlerinizi kapatıp bu seslere kulak verdiğinizde duymadığınız pek çok sesin farkına varacaksınız. Doğanın sessizliği bile bir sestir aslında, kendi içinizin sesi. Anaokulu grubunu düşünürsek doğada öğretilebilecek olan geometrik şekiller, renkler, sesler, hayvanlar, çiçekler, bitki türleri (kozalak vb.) eğitimde yardımcı doğal unsurlardır. İlkokul grubunu düşünürsek ise ağacın halkalarından yaşını hesaplamak gibi bir sürü öğrenme ortamı vardır. Ortaokul grubu için doğadaki düzgün geometrik şekillerin alanlarını hesaplamak söylenilebilir. Lise grubu için ise düzgün olmayan geometrik şekillerin alanlarını integral ile hesaplamak söylenilebilir. Doğaya biyoloji dersi gözünden bakılacak olunursa yaprakların fotosentezi, oksijenli solunum gibi olaylar çocuklara adeta kendilerini bir laboratuar ortamında gibi hissettirerek öğretilebilir. Canlı yaşamı doğada anlatılabilir.
Bir eğitim öğrencide merak uyandırmalıdır. İşte bu hususta okul dışı öğrenme ortamı olan orman okulları alışılagelmiş- standart eğitim programlarından farklı bir program sunar öğrenciye. Öğrenci de bunu en iyi şekilde değerlendirir. Etkili öğrenme için öğrenci merkezli bir eğitim şarttır ve okul dışı öğrenme ortamları öğrenci merkezli eğitimin ilgi odağını oluşturmaktadır. Doğayla baş başa kalan anaokulu çocukları kendilerine verilen sınırlı imkanlarla kendi oyunlarını kendileri kurarlar. Yaratıcılıklarını geliştirmek zorunda kalan çocuklar arkadaşlığın oyuncaklardan daha önemli olduğunu bu şekilde daha net kavrarlar.
Açık havaya karşı ailelerin önyargıları vardır genelde. ‘’Aman çocuğum hasta olmasın’’ denilebilir çoğu zaman ama açık hava hastalık getirmez aksine çocuğun bağışıklık sistemini güçlendirir. Açık havada sık bulunan çocukların bulunmayanlara oranlara daha az hasta oldukları tespit edilmiştir. Bu yüzden bu durum gerekçe gösterilmemelidir. Sağlıklı bir eğitim için çocuklara gerekli fırsatlar sağlanmalıdır.
Eğitim bir çocuk için önemli bir olgudur. Çünkü ruhunun güzelleştirilmesi sağlıklı bir eğitimden geçer. Eğitim; öğrenme ve pedagojik bilgiyi kapsayan geniş bir alandır. Yelpazesi geniştir. Bunun en önemli yapı taşı ise çocuk psikolojisidir.