Kübra Karabulut/Ankara

Depremden hemen sonra Mimarlar Odası Genel Merkezi Ankara Şubesi, İstanbul Şubesi ve Kültürel Miras Komitesi ile deprem bölgesine gittiklerini ifade eden Tezcan Karakuş Candan, 7 il 14 yerleşim merkezini gezdiklerini açıkladı.

Bölgeyi gezen Candan, enkazdan sorumlu olan iktidarın her afetten kendisine bir nimet edindiğini ifade ederek, bölgedeki durumun çok ciddi olduğunu söyledi. Candan bölgede gördüklerini şu sözlerle ifade etti:

Bölge çok kötü onun altını çizmek isterim. İnsan çok üzülüyor. Biz insanlar sağlıklı kentlerde yaşasın, yanlış yer seçimleri olmasın diye mücadele etmiş binlerce dava açmış bir örgütüz. Hatta bunun için yargılanmışız, cezalar almışız ama gidiyorsunuz söylediğiniz şeylerin tam tersini yapan bir sürecin enkazını görüyorsunuz. Bu enkaz sadece oradaki binaların enkazı değil. Aslında 21 yıllık iktidarın enkazı, 21 yıllık neoliberal kentleşme politikalarının enkazı, bu iktidarın aslında yozlaşma kültürüyle herkesin kendi menfaatini düşündüğü bir ahlaki değerler sisteminin çökmesinin bir enkazı. Topyekûn yukarıdan aşağıya, merkezinden yerel yönetimlerine kadar yapı üretim sürecindeki her aktörün aslında bir parçası olduğu rant düzeninin enkazıydı. Bu enkazda canlarımız kayboldu, bu çok açık. 11 ili kapsamasından kaynaklı, bunun çok kolay atlatılacağını düşünmüyorum. Hem psikolojisi çok ağır hem de ekonomik olarak süreci çok ağır ama bu iktidar her depremden sonra bir nimet çıkartmayı kendisine görev bildi.

Candan, 1999 depreminden sonra Yapı Denetim Kanunu çıkarıldığını ve bu sürece kadar yapı denetimi, yapı üretimi, yapım süreçlerinde denetimin tamamının yerel yönetimler tarafından yapıldığına dikkat çekti. Candan, bu kanundan sonra neoliberal politikaların kentleşme politikasında kendisini bulmasıyla sonuçlandığını ifade etti. Candan, “Yapı üretim sürecindeki yapı denetimini özelleştirdiler. Yani siz özel firmalar tarafından denetlenmiş binalarda oturuyorsunuz 1999’dan sonra” dedi.

'YAPI ÜRETİM SÜRECİNİN EN ÖNEMLİ NOKTASI YAPI DENETİMİ ÇÖKTÜ' 
Birkaç yıl öncesine kadar bir müteahhit firmanın kendisini denetleyecek yapı denetim firmasını kendisinin seçtiğini ifade eden Candan, bu durum büyük bir problem ortaya çıktığı için Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın havuzdan firma seçmeye başladığını belirtti. Ancak havuzdan seçilen firmalarında bir çözüm yolu olmadığını çünkü denetim firmasına parayı müteahhitlerin ödediğini belirten Candan, işleyişteki sıkıntıyı şu sözlerle ifade etti:

“Yapı denetimi dediğimiz, kamu hizmetidir ve bu kamu hizmetinin kamu eliyle yapılması kaçınılmazdır. 99’da Yapı Denetim Kanunu çıkarken de meslek örgütlerinin çok büyük bir muhalefeti vardı ve karşı çıkmıştı. Dolayısıyla yapı üretim sürecinin en önemli noktası yapı denetimi çöktü. Yine 2012 yılında meslek örgütlerinin ciddi olarak yaptığı mesleki denetim vardı. Bunu da zorunluluk halinden çıkardılar. ‘Meslek örgütleri tarafından denetlenmenize ihtiyaç yok’ dediler ve dolayısıyla siz kendi beyanatınızla mimar olup olmadığınızı belirliyorsunuz. Belediyeler ise yine kulağını tersten göstererek bize soruyorlar ‘Bunlar mimar mı?’ diye. Dolayısıyla da çok fazla sahte mimar ortaya çıktı.”

Kentleşme politikasındaki en büyük problemlerden birinin yer seçimi olduğunu vurgulayan Candan, dere yataklarında, sulak arazilerde, ormanlarda kıyılarda, fay hatlarının olduğu yerlerde yerleşim alanı kurulmasının büyük bir hata olduğunu belirtti. Candan, iktidarın 2011 yılındaki Van depremini de fırsata çevirdiğini söyledi. 2011 yılındaki Kentsel Dönüşüm Kanunu’nun amacına uygun kullanılmadığını ifade eden Candan, bu konuya ilişkin şu sözleri kullandı:

“2011 Van depreminden sonra yine bir afetten nimet çıkarttı. Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkındaki Kanun’nu çıkardı. 18 buçuk milyon yapı stoğu vardı bunlar depreme karşı dayanıklı değil, ‘Bunları dönüştüreceğiz’ dedikleri Kentsel Dönüşüm Kanunu’nu çıkardılar. Bu Kentsel Dönüşüm Kanunu nasıl uyguladılar? Ankara’dan örnek vereyim, mesela kent dokusu olmayan yerleri kentsel dönüşüm alanı ilan ettiler. Atatürk Orman Çiftliği, Kaçak Saray’ın yapılması için 7 dönüm araziyi kentsel dönüşüm alanı ilan ettiler. Yine İncek’te, Gölbaşı’nda tarım arazilerini kentsel dönüşüm alanı ilan ettiler. Buralarda kent yok ki neyi dönüştüreceksiniz? Yani tarım arazilerini kentsel dönüşüm ilan ettiler ve yüksek yoğunluk verdiler. Çavundur’da, Yaşamkent’te o kadar çok yeri kentsel dönüşüme tabi tuttular ki riskli alan konusunda da ilk yaptıkları iş 2013 yılında Cumhuriyet’in ilk toplu konut alanı olan tarihi Saraçoğlu Mahallesini riskli alan ilan ettiler. Bunun üzerine davalar açıldı bu davalarda buranın riskli olmadığı ortaya çıktı. Çünkü orayı da yıkıp Manhattan gibi yüksek yoğunluklu bir rant yapılandırması yapacaklardı. Dolayısıyla kentsel dönüşüm alanlarını o kanunu amacına uygun kullanmadılar. Amacına uygun kullandıkları yerlerde de kentsel dönüşüm alanı ilan ediyorlar ama bir plan geçiriyorlar orada imar planı, oraya yüksek yoğunluk veriyor. 5 katlı bölgeye 25 kat veriyorlar. Dolayısıyla o bölgenin onu kaldırması mümkün değil. Yani vatandaşın arsası üzerinden başka bir rant elde ediyor, 5 kata 20 kat rant elde ediyor.”

'YENİDEN İNŞA DEDİKLERİ, KENT DEDİKLERİ ŞEY TOKİ TARZINDA BETON BİNALARI KOYMAK'
Mart ayında başlayacak inşa sürecine ilişkin, 200 bini merkezde 70 bini kırsalda olmak üzere toplam 270 bin konut projesinin bilimsel bakış açısına uygun olmadığını ifade eden Candan, bu bölgelerde inşa sürecinin başlaması için en az 6 ay ile 1 yıl zamana ihtiyaç olduğunu söyledi. Bölgede hala hareketlilik olduğunu belirten Candan, yer bilimcilerin uyarılarının yok sayıldığını ifade etti. Candan’ın konuyla ilgili diğer ifadeleri şu şekilde:

Bir kent 1 yılda inşa edilmez. Antakya, binlerce yıllık bir kent, bu kenti bir yılda inşa edilemez. Çünkü o kentin kendi sosyal dokusu var, kendi kültürel dokusu var. Yaşanmışlıkları var, ezan sesleriyle çan seslerinin birbirine karıştığı kültürler coğrafyasından bahsediyoruz. Bunu 1 yılda inşa edemezsiniz. 1 yılda beton inşa edersiniz, kent inşa edemezsiniz. Dolayısıyla bütün bilimsel bilgiyi de verileri de dikkate almadan inşaata başlamaları demek yeni bir afete davetiye çıkartmak oluyor.

Candan, planlama süreçlerinde mikro bölgeleme, mikro ölçekte arazi çalışması, zemin etütleri yapılarak bölgelerin kaç kata müsait olduğunun belirlenmesi gerektiğine dikkat çekti. Şu an yer hareketlerinde nasıl bir değişim olduğunu belirlemek için mikro bölgelemenin yapılmasının önemine vurgu yapan Candan, bu çalışmalar için 6 ay ile 1 yıllık süreye ihtiyaç olduğunu ve bu sürede bilimsel verileri toplama ve bu verilerin üzerinden haritalama yaparak sağlıklı bir kentleşme politikasıyla yapı sürecinin koordine edilmesi gerektiğini söyledi.