"Onca kötülüğün hakimiyet kurduğu bir dünyada iyi olmayı seçmek bir isyandır, birçok insanın sandığı gibi ahmaklık değildir." Mario Levi...
*
"O kadar basitleşmiş ve yıpranmışız ki. 
Ye, iç ve uyu...
Aptalca pahalı kıyafetler ve eğlence peşindeyiz. 
Maneviyata ilgi yok, idealizm kayıp...
Herkes daha fazla nasıl kazanacağını düşünüyor.
Bir tarafta şarlatanlık var, hırsızlık diz boyu. 
Diğer tarafta har vurup harman savuranlar...
Ülke yangın yeri, herkes vur patlasın çal oynasın!..." dizeleri
Grigory Petrov'dan...

Günümüzün ABD'li yazarı Chris Hedges, dünyanın hal ve gidişindeki sorumluluğu geniş bir alanda;
"Öyle bir çağda yaşıyoruz ki; 
Doktorlar sağlığı, 
Avukatlar adaleti, 
Üniversiteler bilgiyi, 
Devletler özgürlüğü, 
Medya haberi, 
Dinler maneviyati
ve bankalar ekonomiyi yok ediyor..." diyerek açıklayıp,
"Direnişin bedeli çok ağırdır. Varoluş tehdidiyle karşılaştıklarında muktedirler sözde adaleti dahi ortadan kaldırırlar.
Zenginler, tarih boyunca kitleleri boyunduruk altına almanın yollarını bulsalar da, kitleler de zincirlerini atmak için döngüsel olarak uyanmışlardır" diyerek nokta koyuyor.
*
Bizde durum nedir?

İlk değerlendirme Ceyhun BALCI 'dan ...
"Cehalet günümüz Türkiyesinde yüreklendirilen ve yüceltilen bir olguya dönüşmüştür desek abartmış olmayız. 

Ülkeye egemen olan ve “tuz da koktu” dedirten çürümeden herkesin payına bir şeylerin düştüğü açık..." derken
"Çevresine ışık saçacak aydının yerini, karanlığı koyulaştıranların aldığı bir dönemde" olduğumuzu ve 
"Hiç olmazsa aydın etiketliler kendilerini bu kirlilikten korusalar ne iyi olurdu demekten alamıyor insan kendisini..." diyor.

 İçinde bulunduğumuz ortam nedeniyle ;
"Emperyalizmi yenerek kanla, canla kurulmuş bir ülkede yaşananlara başkaldırmamak olası mı?" diye de soruyor.
 
Sokakta yürürken gördüğümüz her 10 kişiden 1’inin yabancı olduğu, yabancı cenneti bir ülkeye dönüştüğümüzü, “demografik darbe”yle başbaşa olduğumuzun  abartı olmadığını, kentlerimizin yabancı suç örgütlerinin vuruşma alanına dönüştüğünü, yabancılara olağanüstü hoşgörülü ve denetimsiz yaklaşıldığını...."    dile getiriyor ki, kendi vatanımızda el olmuşuz gibi...
*
Sıfırdan başlayabilmek için önce kendimizi  iyi bilmemiz gerekiyor. Yani BEN olabilmek... Neden bu hale geldik, "hatalarla dolu hayatımızdan nasıl kurtulabiliriz?"in cevabı için elzem diye düşünüyorum...
*
Müge GÜLSES; "Hepimiz biliyoruz ki ülkemiz ve milletimiz tarihin zor bir aşamasında... Ülkemizin ve milletimizin bekası için akıl tutulmasından kurtulma seferberliği ilan etmeliyiz" diyor .

Tarihimizi millet yararına yazan bir örnek var geçmişte... Mustafa Kemal Atatürk'ü ve yaptıklarını iyi bilmek, tam ve doğru anlamak için okumalı ve sindirmeliyiz.

 "Duygular birleştirir, bilgi ayrıştırır ki, şu anda Atatürk'te birleştik söylemi bence bu duyguyu yansıtıyor" diyor.

Bizler, insanlar doğduğumuz andan bugüne kadar değişik ortamlarda değişik kültür, bilgi, fikir, tutum, deneyim, algıların bileşkesiyiz ki bu bileşkeyi bir "giysi" olarak düşünürsek giysiyi çıkardığımızda çıplak insan varlığı oluruz. İşte eşit olan bu çıplak insan varlığıdır.

Duyguda birleştiğimiz ortada ama bilgi ayrıştırıyorsa bizler milletin fertleri olarak birlik ve beraberlik içinde olup sorunlarımıza, çözüm olacak iktidarı nasıl yaratabileceğiz?

Dayatmacı olmadan her bir bireyin kendi aklına güvenmesini ama bununda bilgi ve becerilerinin gelişmesini sağlayarak olabileceğini, her özgür aklın katkısı ile oluşacak geniş uzlaşı alanının hepimizce yaratılarak ortak hedefte çok çalışarak başarılabileceğini gösterebilirsek başaracağımızı düşünüyorum.

Bu süreçte en önemli konu insan ilişkileri...
Siyaset öyle bir alan ki başında insan süreçte insan ve hedefte de insan var.

Hem "egemenlik kayıtsız şartsız milletindir" diyeceğiz, hem de yaşadıklarımıza isyan edeceğiz.
Sizce burda bir terslik yok mu?

Hepimizin egemenliğimizi sorgulamamızın "akıl tutulması"nı ortadan kaldırmak için önemli bir adım olacağını düşünüyorum" diyor... 
*
Aynı konuda Ramazan Kurtoğlu;
"Çok acı! Türkiye, çok az istisnalar dışında her kesimiyle akıl tutulması yaşıyor. Ahlaksızlık her yeri sarmış vaziyette. Ülke dümeni kilitlenmiş bir gemiye dönüşmüş, Türk Milleti testi kırıldıktan sonra öğrenir hale gelmiştir. Bir vatansever olarak yüreğim parçalanıyor!" diyor. 
*
Demek ki "ses var görüntü yok" der gibi ortamdan çıkış yolunda ilk adım akıl tutulmasını yok etmek olmalıdır.
Bunun yolu ise okumaktan geçiyor. Ama nasıl bir okuma olmalıdır?

"Yalanlamak ve reddetmek için okuma!
İnanmak ve her şeyi kabullenmek için de okuma!
Konuşmak ve nutuk çekmek için de okuma! 
Tartmak, kıyaslamak ve düşünmek için oku!" diyor, Fikriye Kesici...
 *
Sosyolog Mümin SEKMAN da yaşadıklarımız ve sonuçları bakımından diyor ki;

"Ülkemiz Ortadoğulu bir zihniyet tarafından, Ortadoğulu bir üslupla yönetiliyor ve görünen o ki yakında tamamen Ortadoğu’ya dönüşeceğiz.

Ortadoğululuk nedir?
-Ölümü yüceltip güzel yaşamayı aşağılamak,
-Dini yüceltip bilime kayıtsız kalmak,
-Lideri yüceltip, iyi sistem kurmayı aşağılamak,
-İmanı yüceltip aklı aşağılamak,
-Duyguları yüceltip mantığı küçümsemek,
-Müteahhitti yüceltip, mühendisi aşağılamak,
-Üniversiteleriyle değil, camileriyle gurur duymak,
-“Alnı secde görüyor” diye, zorba ve hırsız politikacılara oy vermek,
-İmamları yüceltip, filozofları aşağılamak,
-Ev kadınlığını yüceltip, kariyer yapan kadını aşağılamak,
-Kendi çocuklarını Amerika’da okutup, halk çocuklarını imam hatiplere zorlamak,
-Sözü yüksek olanı değil, sesi yüksek olanı iyi lider sanmak,
-Kurumsal çözümler üretmek yerine, karizmatik lidere tapmak,
-Hatasından öğrenmek yerine, onunla duygusal bağ kurup hayatını bataklığa çevirmek,
-Standart sahibi olmak yerine, düştükçe “beterin beteri var” diye kendini avutmak,
-Başına gelene katkısını görmek yerine, hep dış güçleri suçlamak,
-Şeytan taşlamaktan ibadet etmeye zaman bulamamak,
- Kendi hayatında hiçbir başarısı yokken, sürekli atalarıyla övünmek,
-Sıkılmış bir yumruğun, açık bir elden daha güçlü olduğuna inanmak Ortadoğululuktur.

Yukarıdaki maddelerin birçoğunun dinle ilgili olduğunu görüyorsunuz, neden?

Bir Ortadoğulunun beyninin yüzde 75'i dinle kaplıdır. Bu yüzden diğer şeylere çok az yer kalır.
Onun zihniyetiyle ilgili söylediğiniz her şeyi, dinine saldırı sayar. Dinle ilgili olmayan pek fikri olmadığı için, dinini ilgilendirmeyen hiçbir eleştiri yapma şansınız da yoktur! Üstünüzü ıslatmadan, elinizle balık yakalamanın imkansızlığı gibi bir şey. İronik bir şekilde, Ortadoğulular ülkelerinin sıkıcılığından kaçıp, nefes almak için turist olarak Türkiyeye geliyor. Türkiye'nin yöneticileri ise gittikçe ülkemizi Ortadoğululaştırıyor.

Yurt dışında en iyi yerlerde hep Arap şeyhlerinin çocukları, yanlarında Rus sevgilileri... Kendi ülkelerini modernleştirmek yerine, modern ülkelerde hayatlarını yaşıyor, kendi halklarına da din pazarlıyorlar. Gidip, bu adamların ülkesinde, “bu adamlar size din merkezli yaşamayı övüyor ama kendileri son derece dünyevi yaşıyor” desem, beni o diktatörlerin polislerinden önce, o yoksul insanlar linç eder.  

Celladına âşık zihniyetteki insanlar için ne yapılabilir ki?

Bu hayatta, bazıları akılla öğreniyor, bazıları acıyla. 
Maalesef bu coğrafya, acıyla öğrenenlerin coğrafyası.
Benimki, sadece geleceğe dönük bir “ben dememiş miydim” notu. Bu topraklarda, her şeyin bir gün anlaşıldığını ama hep geç anlaşıldığını biliyorum.

Hepsi bir gün neyin ne olduğunu anlarlar, ama hep geç anlarlar! Azgelişmişlerin kaderi iki kelimede saklıdır: 
İdrak gecikmesi!

Matbaanın 300 yıl geç geldiği bir topluma, mantık da olması gerekenden 30 yıl sonra geliyor. Neyin en mantıklı çözüm olduğuna karar vermeden önce 30 yıl kavga ediliyor!

"Coğrafya kaderdir" der, Ibni Haldun, bizim kaderimiz de idrak gecikmesi!"....
*
Ortadoğululuk.... Ali Avcu diyor ki;
Türk milletinin dost bildiği, kardeş bildiği bu topluluklardan defalarca sırtından bıçaklanması, tarihin tozlu sayfalarında birer kara leke olarak yer almakta.
Türkiye, tarih boyunca karşı karşıya kaldığı ihanetleri unutmadı ve unutmayacak. Bu millet, onurunu ve bağımsızlığını koruma konusunda her zaman güçlü ve kararlıdır.
*
"Zihinlerde devrim " yapmak mı, nasıl olacak?
Bir tarafta akıl tutulması ve idrak gecikmesi, diğer tarafta BEN olamamak...Bunu nasıl telafi edebiliriz yada başarabiliriz...
*
Tunay Şendal ;"Türkiye, demokratik bir düzenin istikrarını sağlamak adına öncelikle salt lider odaklı siyaset anlayışını değiştirmelidir. Bu anlayışın tabusal prangalarını kırabilmek; bu anlayışa karşı reel siyaset anlayışı ile karşılık vermekten geçmektedir.

Heyecan yaratan güçlü bir lider profiliyle seçmenin;
Siyasetin geçmiş için değil gelecek için yapıldığı farkındalığıyla mevcut sosyo-kültürel ve ekonomik şartların gerçekliğine çekilmesi hedeflenmelidir. " diyor...
*
Değerli okurlar , 
Hayatımıza yön verecek ne varsa, hepsinin temeli insan olmaktan, insanî değerlere sahip olmaktan geçiyor.
İnsanın ve insanlığın gelişimi zaman / mekan ile değişkenlik gösterdiği nedenle yaşadığımız çağa ayak uydurabilmek noktasında, "Hayatımıza format atma" zamanıdır, diyorum .

Sıfırdan, doğar doğmaz ailede, kreşte, anaokulunda, ilk öğretimde adım atarak başlamalıyız ,acilen...
Neden mi...21.Yüzyılda tıp tahsili almış gencimiz  omurilikte "omurilik soğanı"nın varlığını  öğrenememişse,  bir mühendis, ilkokul öğrencisinin kolaylıkla çözebileceği basit bir soruya  cevap veremiyorsa... Uranüs, Venüs ve Anüs diyerek üç gezegen ismini bilemediğimiz yetmedi,son olarak maddenin üç halini bil(e)meyenleri de görmüş isek, cehalet zirvede demektir.

 İşte tam burada;
Ne yapılmalı, ne yapmalıyız diye de sormak gerekiyor...
Belki idrak gecikmesi ve akıl tutulmasına çare bir süreçtir, ancak yapabileceğimiz çooook şeyler var, hemde zor olmayan. ..
Öncelikle,
Dünya'nın en güzel dili Türkçe'ye sahip çıkacağız ...Kendimiz iyi öğrenip çocuklarımıza da öğreteceğiz. 
Hayatın kendisi olan Matematiği öğreteceğiz, çocuklarımıza...
Öğretirken saygıyı, sevgiyi, doğruluğu, ahlaklı olmayı da  insanî olmanın ne kadar faziletli olduğu bilincine de sahip olsunlar...
Çünkü onlar bizim GELECEĞİMİZ...Ve unutmayın "Ahlaklı ve dürüst bir insanın varlığı, Tanriya en büyük öküzü kurban eden sahtekar dindardan evladır."Mısır bilgeliği (MÖ 2000)...
 *
Çocuklarımız, çocuklarımız, çocuklarımız...
İlk  görev ve sorumluluğumuz bu olmalıdır, diye düşünüyorum.
 

Usta yazar Muzaffer İzgü'den bir alıntı;
Ben çocuklara düş kurdurmayı seviyorum.
Düş kuran insan düşünüyor demektir,
düşünen insanın beyni çalışıyor demektir.
Beyni çalışan soru sormaya başlar,
soru sordu mu o kişi bireydir.
Sürünün koyunu değildir!
Sorgulamadan nasıl yaşanır; bir çocuk
nasıl bilgi sahibi olur?
*
Yazar, şair Bülent Güldal'dan;
"Hiç kimse için
tekrarı yok ömrün
Gözlerinin içi bahar
gözlerinin içi gökyüzü
Özgür tayların dağı
masumane uykuları
Atatürk alfabesini öğretin, yeter
"çocuklara kıymayın efendiler"...

 Onlar bizim geleceğimiz ...
*
Derya Dağaşan Özaydın;
"Dünyanın gelişmiş ülkeleri geleceklerini düşünerek bilimin ışığında yol alıyorlar.Gerçi biz de aya gidiyorduk ama gidemedik, yolda çevirme oldu (!) herhalde..." diyor.
*
Hep birşeyler yanlış yapılmış, yönlendirilmiş....Yavaş yavaş zaman içinde....Ben üç tarafımız deniz dört tarafımız düşman (!) ile çevrili cennet gibi bir ülkedeyiz derken...Meğer;
*
 "Üç tarafı "CAHİLLER", dört tarafı "YOBAZLAR"  ile çevrili, 783 bin 562 km² ile dünyanın en büyük açık hava tımarhanesinde saçımızı başımızı yolarak yaşamaya, nefes almaya çalışıyoruz..." 

Halka  en büyük kötülük,  yalanlarla dolu zifiri karanlıkta birbiriyle kavga eden insanlar haline getirmektir" diyor, Derya Dağaşan Özaydın...
*
Bu karanlıktan aydınlığa çıkmalıyız,
*
Bruno diyor ki;
Aydınlık ve karanlık arasındaki, bilim ve cehalet arasındaki savaşa her yerde katıldım. Bundan dolayı her yerde zorlukla karşılaştım ve cehaletin babaları olan resmi akademisyenlerin yanı sıra kalın kafalı çoğunluğun öfkesinde hedef olarak yaşadım." 
*
Dr. Hakan Bolat ise eğitimin önemine farklı bir bakış getiriyor.
Akıl tutulmasından kurtulabilmek, idrak gecikmesini yaşamamak için diyor ki;
"Akıllı bir toplum yetiştirmenin en başta olması gereken kuralı, aldıkları eğitimin nerede ne işe yarayacağını öğretmektir ki,  artık o toplumun sırtı yere gelmez. Çünkü o toplumu kimse kandıramaz.Aksi halde yani ezberci ve kuralcı eğitimlerin dayatıldığı köleleşmiş toplumlar, ortaya çıkar.

Bütün vaktini,  hayatını ve sağlığını belli bir ücret karşılığında başkaları için harcayan insandır , köleleşmiş insan ... Bir de bütün ruhunu harcayanlar vardır ki, onları  insan türünden saymayınız...

Eğer;
Matematik bilmezseniz soyulursunuz.
Edebiyat bilmezseniz  kandırdıklarını anlayamazsınız.
Coğrafya bilmezseniz  yoksulluk çekersiniz.
Tarih bilmezseniz geleceğinizi doğru kuramazsınız.
Fen bilimleri bilmezseniz sağlığınızla nasıl oynandığını dahi bilemezsiniz.
Sosyal bilgileriniz olmazsa kültürünüzü koruyamaz, sahip çıkamazsınız.
Sanat bilmezseniz ruhunuzu vicdanınızı yumuşatamazsınız.
Ahlakı bilmezseniz hangi konumda olursanız olun adaletsiz
olursunuz.
İnanç eğitimi almazsanız Allah'tan başkalarının kulu olursunuz ..." diyor ...
*
Muzaffer Kılıç diyor ki,
"Matematik hayattır...
Akıl, zeka ve mantıktır, felsefedir, imandır. 
Çünkü aklı olmayanın dini olmaz. 
Tanrı kâinatta bulunan canlı cansız ne varsa bütün evreni matematik, fizik, kimya ve biyoloji bilimi ile yaratmış, düzenlemiş ve dünyayı da bu temel bilimlerde güçlü olan ülkeler yönetmektedir.Dünya nano teknolojiyle uğraşıyor ve yeni gezegenler arıyor.Kuantum çağını yaşayamazsak bizi yaşatmazlar ki, milliyetçilik kuantum çağını Türklükle buluşturmak olmalıdır."

 Hocam iman nedir?  diyorlar ki, iman;aklı kullanmak, zeka, mantık, algoritma, matematiği bilmek sonra iman etmektir.

Hadisler ve ayetlerden de örnekler veriyor;

Aklı olmayanın dini de yoktur.
Allah indinde en kıymetliniz, akılca en üstün olanınızdır.
İlim öğrenmek, kadın erkek her Müslümana farzdır.
Hiç kimse, cehaletle aziz, ilimle zelil olmaz.
İlim olan yerde Müslümanlık vardır, ilim olmayan yerde küfür vardır.
Âlimin bildiğini söylememesi, cahilin de bilmediğini sormaması helâl değildir. Çünkü Allahü teâlâ, “Âlimlere sorun” buyuruyor.

Katip Çelebi’nin dediği gibi “Göklerin ve yerin hükümranlığına, Allah’ın yarattıklarına… bakmadılar mı” (Araf Suresi 185) emrini “öküz gibi bakmak” sandılar. 

Öküz gibi bakanlar öküzleştiler ve insan gibi bakıp bilimlerde gelişenlerin öküzleri oldular. Daha ne diyelim?

Hayır ve şer Allah’tan gelmez.
Hayır, insanın yaptığı iyiliklerden,
Şer ise yaptığı kötülüklerden gelir. 
Hayır-Şer kader değildir,yanlış anladık.

Nasıl mı;
-Biz “her şey olacağına varır” dedik.
Kur’an “İnsana sadece çalışmasının karşılığı vardır”(Necm-39) dedi.
-Biz “nasipse, kısmetse olur” dedik.
Kur’an “Biz her insanın kaderini kendi çabasına bağlı kıldık” (İsra-13) dedi. Sonra da, kendi beceriksizliğimize kader deyip ağladık...
-Biz, "başıma bela gelmesinden sorumlu olan Allah" dedik.
Kuran " Sizin başınıza gelen bütün belalar kendi ellerinizle yaptıklarınız şeyler yüzündendir" (Şura 30) dedi.
-Biz her şeyi Allaha havale ettik.
Kuran "Her insanın (akıbeti) kendi kazandıklarına bağlıdır" (Müddessir 38) dedi.
-Allah yeryüzünün idaresini insanın aklına bırakmıştır. Bütün evrenede bilimle düzen vermiştir. İnsana da bilimin yolundan git bu nimetlerden faydalan, mutlu ve zengin yaşa demiştir. 
-"Din, hurafeleri yok etmezse, hurafeler dini yok eder. "
Şu an yaşadığımız din, kurtulmak gerekir 
"Siyasetin ve parti liderlerinin yalanlarından ve esaretinden..."de kurtulmalıyız ...

Bilim olmadan dünya lideri olamayız.
Eğitim sistemimiz, okuyan, araştıran, inceleyen, sorgulayan, itiraz eden ve analitik düşünen gençler yetiştiremiyorsa büyük Türk Medeniyetini kuramayız. 

Türk insanının insanca yaşamasını, dünyada söz sahibi olmasını ve saygı görmesini istiyorsak bir tek çıkış yolumuz var. Eğitim sistemimizi düzeltip bilgi, bilim, teknoloji, felsefe ve sanat üretmemiz gerekiyor. 

Üst aklın izafiyet teorisi:Üst akıl var mı, yok mu?
Cevap sizin akıl seviyenize bağlı...
Aklı olmayanı üst akıl yönetir.
Borç alanı borç aldığı yer yönetir.
Salakları komplo teorileri yönetir.
Bilgi, bilim ve teknoloji üretmeyeni dış güçler yönetir.
Yobazları hurafeler yönetir.
Milli kimliği olmayanı herkes yönetir. 
Kuranın dini İLİMDİR.
Devletin dini: ADALETTİR. 
Dinin devleti: ÖZGÜRLÜKTÜR. 
Adalet yoksa devlet DİNSİZDİR.
Özgürlük yoksa din DEVLETSİZDİR.
İlim yoksa din KURANSIZDIR."Muzaffer Kılıç ...
*
Doğru değil mi, daha kısa bir süre önce Olimpiyatları izledik.
"Olimpiyattan altın madalya alan dünya çapında bir sporcu çıkaramadık diye üzüldük...
Peki son yıllarda dünya çapında bir edebiyatçı, şair, ressam, heykeltraş, müzisyen, mimar, bilim adamı çıkarabildik mi? 
Kendiliğinden olmuyor bu işler...
Bilimsel çalışma, planlama, spora teşvik, 
çağdaş eğitim gerçekleşmeden olmaz.
Hiçbir şey yapmadan sadece madalya beklerseniz, gelmez... " diyor,Melih Aşık...
*
 Değerli okurlar, uygar olabilmenin yolu aydın olmaya endekslidir. Ne yapılmalıdır diyorsanız, Hatice Nur Beyaz ERKIZAN ne diyor, birlikte okuyalım...

"Atatürk...
O'nun yaşamı bir “üçüncü aydınlanma” gerçekliğidir. Kendimizden başlamak durumundayız, o zaman belki yalnızca Avrupa değil, insanlık da bize bakar...
*
“Siyasetin bir kenti/toplumu/ülkeyi yönetmesinden dolayı aynı zamanda Tanrıları da yönettiği söylenemez.”
Aristoteles
*
 İnsanın insan olabilmesi için kendine değerler yaratması, seçmesi ve de onları “var etmesi” gerekir. İster ülke bağlamında isterse de bireysel bağlamda düşünülsün, ne olduğumuz ne yapabildiğimizin toplamıdır.

Tarihsel olarak farklı iki aydınlanmadan söz edilebilir.
 I. Aydınlanma MÖ 6. yüzyılda bugünkü Ege kıyılarında, Anadolu’da gerçekleşen varlığın bilinebilir olduğuna ilişkin bilim felsefe devrimidir.
 II. Aydınlanma ise “varlığı ve yaşamı kapatan” ortaçağ anlayışına karşıt olarak Ockhamlı William’ın nominalizmi ile kendini duyurur. İnanç alanı başka, bilgi alanı başka demek anlamına gelir bu.

Şimdi, 21. yüzyıl Aydınlanması veya III. Aydınlanma olarak da tanımlayabileceğimiz yeni bir anlayışa gereksinim olduğu açıktır. Bu “Aydınlanma” varlığa ve insana  hükmetmenin olmadığı bir zemin üzerinde yükselmeyi olanaklı kılma sorumluluğu ile karşı karşıyadır.

Atatürk Devrimlerini/Türk Aydınlanma Devrimini radikal  biçimde yeniden düşünmemiz gerekir. Çünkü kavrayışı değiştirmeden koşulları değiştirmek pek olası görünmüyor. 

 I. ve II. Aydınlanma  yeterli değildi. Yeni bir Aydınlanma gerekli. Bunun için; 

- İnsan kendini başlangıç olarak almalı...
- Ne yapmalı sorusunu, “ne olabilirim” sorusuna bağlamalı!
- Uman değil, umut eden ve gerçekleştiren
- Ne bir ideolojinin ne bir inancın kölesi olan
- Söylemlerin taşıyıcısı değil, yaşamın öznesi olabilen
- Kendini din üzerinden tanımlamayan
- Kapitalizmin tüketici-edilgen kinetik öznesi olmayan 
- Özgürlüklerin ve hakların edilgin taşıyıcısı olmayan
- Alan değil, verebilen... kendine, hayata ve başkalarına...

Bunlar için de siyasetin politikaya evrilmesi gerekir. Aydınlanmanın bilgesi Atatürk’ün yaptıklarına bakması gerekir."
diyor.
*
" Dünya,
Ne üç günlük,
Ne de beş metrelik…
Elbette gün gelecek…
Doğayı
Canlıları
Adaleti
Hukuku
Özgürlüğü yakanlar bir gün,
Goebbels’in korku dolu bakışlarıyla,
Kral Aslanın,
Timsah korkusunu yaşayacaklar…
İşte o gün,
Tam bağımsızlığın ve ATATÜRK’ün kıymetini anlayacaklar ama 
Vatanları elden gitmiş olacaktır.
İşte bu yüzden,
Her yer…
Herkes…
TÜRKİYE YANIYOR… "
İsmet Orhan...

*
SON SÖZ; İnsana dair...
İstiklâl, istikbal, hürriyete dair...
Hak, hukuk, adalete dair...
Atatürk'ün izinde...
Cumhuriyetin bekçileri olarak,
Görev ve sorumluluk bilinciyle...
Atatürk gibi düşünerek yapalım...
 -------------
Hatice Nur Beyaz ERKIZAN, Mümin SEKMAN, Muzaffer KILIÇ, Müge GÜLSES, Hakan BOLAT, Derya Dağaşan ÖZAYDIN, Melih AŞIK, Tunay ŞENDAL, Ramazan KURTOĞLU, Fikriye KESİCİ, İsmet ORHAN, Ceyhun BALCI, Ali AVCU, Bülent GÜLDAL ve Muzaffer İZGÜ'ye teşekkürler...