Burak Toraman 

İnsanların gezdiği yerleri, sevdiği şarkıları, yediği yemekleri, sevdiği herhangi bir şeyi ve kendi fotoğraflarını paylaştığı bir yeri bir günde politik bir mecraya çevirdik. Öyle ki bir taraf “Özgürlük!” derken diğer taraf “Tepki!” diyerek karşılıklı kılıçları bileyleyip hemen arenaya atladılar. 2 Ağustos 2024’te kapatılan Instagram, 10 Ağustos günü tekrar açıldı. Aradaki 8 günde arenadaki savaş epey kızıştı ve herkes saflarını sıklaştırdı. Bu duruma iletişim temelli bir yaklaşımla bakarsak aslında taraf olmakta zorlanabiliriz. Evet insanların (çoğunlukla) politik olarak kullanmadığı bir uygulamayı nasıl oldu da hemen politikleştirdik? Bunun cevabı en baştan bakıldığında aniden gelen yasak olabilir. Katalog suçlar, Haniye, Hamas, Filistin dörtlüsü üzerinde geçen tartışmaya gün geçtikçe başka sebepler de eklendi. Temelinde ileriye sürülen sebep Instagram’ın sansürcü bir yapıya sahip olduğuydu. İnsanlar birden kendini yasağın içinde bulunca haliyle özgürlüklerine müdahale olarak durumu değerlendirdi. Evet, iletişim yaklaşımıyla da baksak bir vatandaş olarak da baksak bu kişilerin haber alma, internet kullanımı gibi haklarına yapılmış bir engel ve yasaklama diyebiliriz.

Şu bir gerçek ki yasaklamanın güzellemesini yapamayacağım gibi Instagram’ın da güzellemesini yapamayacağım. Geçtiğimiz aylarda Gigi Hadid Filistin için paylaşımlarda bulunmuştu. İsrail’in resmi Instagram hesabı (stateofisrael) Gigi Hadid’in paylaşımlarına tepki göstererek bir hikâye paylaştı ve en son cümle olarak “seni görüyoruz” yazdı. Bunun üzerine Hadid kardeşler FBI’a bile başvurmuştu. Açıkça bir tehdide, Instagram bir tepki vermemişti ve bunun üzerine Filistinlilerin durumunu paylaşan görsellerin bir kısmını kaldırdı ya da bazı ülkelerde görünmesini engelledi. Bu ortamın “Özgür” olarak nitelendirilmesi sadece şahsi paylaşımlarımız ise kabul edilebilir derdim ama öyle de değil. Eğer dijital medyada bir ürüne para vermiyorsanız orada satılan sizsinizdir. Sizden topladıkları verileri reklam verenlere satıyorlar ve gözetlenirken aynı zamanda da bir nesne olarak vitrine koyuluyorsunuz. Böyle bir ortamın özgür ve katılımcı demokrasiyi tamamen desteklediğini söylemek gerçekten beyhude bir çaba olabilir. İşte bu kısım bir paradigmanın yıkılışıdır. Dijital medya şirketlerinin Slikon vadisinde olduğunu ve bu yerin de Amerika’da olduğunu unutmamak gerek. Sonuçta ev sahibinden izinsiz yeni bir mutfak yaptıramazsınız. Yani kısaca özgürlük var ama Amerika’nın istediği ölçüde.

Şimdi de yasak kısmına devlet açısından bakalım. Yasaklamak bir çözüm değildir. Daha iyi bir çözümü mutlaka masaya koymalıydık. Hem dışarıdan bakışta olumsuz bir imaj çizerken hem de içeriden bakışta yani vatandaş açısından gergin bir durum oluştu. Karar alıcılar mutlaka bazı pazarlıkları düşünmüştür. Buna gelmeden önce bizim alandan çekilmemizin eksinini de değerlendirmek gerek. Peki biz çekildik ama İnstagram’da İsrail hegemonyası durdu mu? Tam tersine biz olmadığımız için hegemonyaları daha da arttı. Biz Türkler dijital medya ortamında çok güçlüyüz ama daha farkına varamadık. Şöyle örneklendireyim; FIFA, UEFA sürekli sosyal medya hesaplarından bir Türk takımının videosunu paylaşıyor. Bizim maçlarımızın iyiliğinden mi? Yoksa Türklerin etkileşiminin yüksekliğinden mi? Real Madrid hesabı da sıkça Arda Güler’i paylaşıyor. En iyi oyuncuları olduğu için mi? Yoksa Türklerin etkileşim gücünden dolayı mı? Cevabın açık olduğunu düşünüyorum. Bütün bu gücü kitlesel bir harekete çevirip Türkiye Cumhuriyet’i lehine kullanmak varken yasakla meydanı boş bırakmak sanırım çok doğru olmadı. Bu da bir diğer paradigmanın yıkılışıdır, yani yasaklamanın.

7 Ağustos’ta katıldığım bir TV programında şunları demiştim; “masada pazarlık var ve Türkiye olarak alabildiğimiz en iyi şartları almamız lazım”. PKK, PYD, FETÖ gibi terör örgütlerinin paylaşımlarının ve hesaplarının silinmesi ülkesini seven bütün vatandaşlar için olumludur tabii ki. Bunun yanı sıra İnstagram’ın temsilci bulundurması, Türkiye Cumhuriyeti kurallarını dikkate alması yaşanan durumun kazanımlarındandır. Sadece, bu kazanımlar için vatandaşların elinden iletişim hakkının alınması doğru bir yöntem olmadı. Önceden görüşmeler gerçekleşip, pazarlıklar yapılabilirdi ve eğer sonuç elde edilmezse vatandaşlara olay, açık ve anlaşılır bir şekilde açıklanabilirdi. Alınacak reaksiyonlar konusunda daha temkinli olunabilirdi.

Şimdi önümüzde daha büyük meseleler var; terörizm ve dijital medya. Bu durumu hem vatandaş açısından hem de devlet açısından konuşmak gerek. Bu da bir sonraki yazının konusu olsun.