Gazeteci Çiğdem Yılmaz, Narin Güran cinayetinin duruşmasında yaşananları Armağan Çağlayan’ın sunduğu "Hepsi Bu Hafta" programında anlattı.
İki ana soru yanıt bulamadı
Narin’in ölümüne ilişkin davada ilk duruşma, tam 42 saat sürdü. Ancak bu uzun süren duruşma boyunca herkesin merak ettiği iki ana soru yanıt bulamadı: Narin nasıl öldü ve Narin’i kim öldürdü?
Duruşmaya katılanlar, özellikle çapraz sorgular sırasında bu soruların cevabını almayı umuyordu. Sanıklardan Nevzat’ın çapraz sorgusu, diğer sanıklara göre çok daha uzun sürdü. Diyarbakır Barosu avukatları da Nevzat’a yoğun bir şekilde odaklanmıştı. Ancak Nevzat, sorgulamalar sırasında birçok soruya net cevap veremedi. Bazı soruları "bilmiyorum" ya da "unutmuş olabilirim" şeklinde yanıtladı.
Sonuç olarak, 42 saat süren bu ilk duruşmada, Narin’in ölümüne dair yanıtlanması beklenen bu iki soru ne yazık ki açıklığa kavuşmadı. Davanın bir sonraki duruşması 26 Aralık’ta yapılacak ve süreç devam edecek.
“Bilmiyorum”, “Unuttum” ve “Duymadım”
Duruşma salonunda en çok duyduğumuz cümleler, “Bilmiyorum”, “Unuttum” ve “Duymadım” gibi ifadelerdi. Önümüzdeki süreç ne gösterecek, bunu zamanla göreceğiz. Dosyaya yeni talepler eklenmiş olsa da, bu davanın böyle devam etmemesi gerektiğine inanıyorum. Kim, neden öldürdü bu kızı? Bu soruların aydınlatılması şart. İlk duruşmada, en azından bir şekillenme bekliyorduk ancak ne yazık ki çapraz sorgularda ve dinlenen tanıklardan bu konuda bir ilerleme kaydedilemedi.
Arif Güran'ın bayılması dikkat çeken bir olaydı
"Duruşmada dikkat çeken olaylardan biri de, babanın fenalaşmasıydı. Nahit Eren, Baran Güran’a soru sormaya başladığı anda, baba birden fenalaştı. Nahit, Baran’a vicdani bir yaklaşımda bulunmayı ve belki de duygusal bir konuşma yapmayı planlıyordu, ancak tam bu sırada baba fenalaştı. Elbette, kızının adli tıp sürecini anlatması da etkili olabilir, ancak bu durumu tamamen eleştirmiyorum. İnsanlık açısından baktığımızda, böyle bir durumun yaşanması oldukça insani bir tepkidir.
Babanın fenalaşmasının ardından, bütün aile de tepki gösterdi. Nahit Eren’in Baran’a soru sormaya başlamasına karşı büyük bir karşı duruş sergilendi. Bu tür bir tepkiyi ilk defa bir duruşmada gördüm. Hatta, karşı tarafın ailesi, yani Güran ailesi, Nahit Eren’e yüksek sesle tepki gösterince, bu durumun daha da şiddetlenebileceği düşüncesi mahkeme başkanında da oluştu. Mahkeme başkanı, yerinden kalkıp Güran ailesinin yanına kadar giderek onları sakinleştirmeye çalıştı. Bir süre sonra sakinlik sağlandı.
Burada dikkat çeken bir diğer husus da, babanın Nahit Eren’e söylediği "Sen neyin peşindesin?" sorusuydu. Babadan gelen bu tepki aslında garipti, çünkü Baran’a soru sorulmaya başlanmıştı ve o noktada Baran konuşturulmamıştı. Nahit Eren’in, Baran’a sormak istediği soruları net bir şekilde sorabilmesi engellenmişti. Bunun sonucunda Güran ailesinden yüksek sesler yükseldi ve adeta bir kıyamet koptu. Mahkeme başkanı bu durumu kontrol altına almak için yerinden kalkıp aileye yaklaşarak ortamı sakinleştirmeye çalıştı."
Duruşmada beklenen bir gelişme yaşanmadı
"Duruşmada yaklaşık 30 tanık dinlendi, ancak tanıkların ifadeleri genel olarak birbirine benzer şekilde şekillendi. Birçoğu ya görmediğini, duymadığını ya da bilmiyor olduğunu söyledi. Pek çok tanık, özellikle olayın yaşandığı saat dilimlerini unutmuştu. Çoğu, yaşanan olaylarla ilgili net bir hatırlama yapamadı. Bu durum, tanıkların ifadelerinde büyük bir belirsizlik yarattı.
Duruşmada dinlenen tanıkların çoğu tutuklu kişilerdi. Güran ailesinin dokuz tutuklusundan biri, Salim Güran'ın işçisi bir kişi ve Nevzat da sanıklar arasında yer alıyordu. Birçok kişi, özellikle Nevzat’tan farklı bir şeyler duymayı umuyordu. Hem davaya katılanlar hem de izleyenler, belki Nevzat’ın daha fazla bilgi vereceğini, ya da farklı bir şey söyleyeceğini bekliyordu. Ancak o da, diğer tanıklar gibi çoğu soruya net cevaplar veremedi ve duruşmada beklenen bir gelişme yaşanmadı."
Hukukçuların giremediği salona Gülben Ergen girdi
Gülben Ergen, duruşmaya katılmasıyla ilgili eleştirilerin odağında yer aldı. Bazı haberlerde, hukukçuların dahi salona giremediği bir ortamda Gülben Ergen’in nasıl içeri girdiği sorgulandı. Ancak, mahkeme başkanı bu durumu çok inisiyatifli bir şekilde ele aldı. Salondaki yer sıkıntısını göz önünde bulundurarak, "yer varsa, gerekirse ayakta dinlemek isteyenler de alabilir" şeklinde bir yaklaşım sergiledi. Diyarbakır’daki en büyük duruşma salonu olmasına rağmen, 300-350 kişilik kapasiteyle salon oldukça dolmuştu.
Sonradan öğrendim ki, salon gerçekten çok kalabalıktı ve Gülben Ergen, yasal izinlerini alarak içeri girmiş. Ancak, bu sürecin nasıl işlediği, yani özel izinlerin nasıl alındığı konusunda kesin bir bilgim yok. Gülben Ergen, bu konuda bir paylaşım yaparak, "yasal izinlerimi alıp öyle girdim" şeklinde bir açıklama yaptı. Ancak, bunun nasıl gerçekleştiğine dair daha fazla ayrıntı bulunmuyor."
Ailenin "Akıl hocası" var
5 Kasım'da bir köye gittim ve burada çeşitli görüşmeler gerçekleştirdim. İlk olarak, baba ile konuştum. Baba, Baran’ın baroya başvurduğunu ancak sonradan başvurusunu geri çektiğini söyledi. Bunun sebebini ise, Nahit Eren'in bir televizyon programında aile aleyhine konuşmuş olması olarak açıkladı. Baran’la olan bu konuşmamız, o dönemdeki dinamikleri anlamama yardımcı oldu.
Ayrıca, köyde halk arasında sıkça dile getirilen bir konu vardı: Ailenin "akıl hocası" olarak adlandırılan 74 yaşındaki Ali Rıza Güran. Bu durumu duydum ve Ali Rıza Güran’a, "Madem böyle bir unvanınız var, konuşmak istiyorum" dedim. Ali Rıza, hakkındaki bu iddiaları yalanladı ve aslında kimsenin akıl hocası olmadığını, herkesin kendi aklının olduğunu belirtti.
Melek Güran: Eşime güveniyorum
Köydeki kadınlarla ilgili bir başka soru işareti de vardı. Kadınlarla neden hiç konuşulmadığı konusunda merakım vardı. O sırada, köydeki erkeklerle (Baran, Ali Rıza ve Arif Güran ile) görüşmeler yapılıyordu. Ben de "Bir kadınla konuşmak istiyorum" dedim ve bunun üzerine Salim Güran’ın eşiyle görüşmeyi çok istedim. Ancak, Salim Güran’ın eşi evde değildi. Evde olmadığını söylediler ve kapıyı çaldım. Kızları kapıyı açtı ve annelerinin evde olmadığını, ancak 5 dakika içinde geleceğini belirtti. Aileye ait telefonların tamamına el konulmuştu, bu yüzden kimseye ulaşmak mümkün olmadı. Telefonlarının teslim edilmediği iddiası da vardı.
Salim Güran’ın eşi, Melek Güran, sonrasında eve geldi ve onunla görüşme fırsatım oldu. Melek Güran, "Eşime güveniyorum" dedi ancak ilk ifadesinde "eşime güvenmiyorum" şeklinde bir açıklama yapmıştı. Bu konuda da, ifadesinin yanlışlıkla verildiğini, okuma yazma bilmediği için böyle bir hata yaptığını ve sonrasında savcılığa gidip bunu düzelttiğini belirtti.