İnternette çeşitli arkadaş grupları veya haber gruplarının köşe yazarlarını okuduğumuzda genel görünüm şu; herkes globalist/ “küresel” (“dünya çapında/worldwide” değil) güçlerin çizmiş olduğu çemberin içinde merkezden kenarlara doğru tartışıyor.
Çemberi aşmaya çalışan çok nadir insanlar var. Onlar da "köyün delisi" oldukları için "kendi örgüt"lerinde dertlerini anlatmaya çalışıyor. 'Can baba' ünlü şiirini boş yere yazmamış. Biz lay-lay-loma getirmişiz!
Yani hegemonya sahiplerinin gündem mühendisleri dedikleri, sosyo-psikolojik dürtü ile sosyo-politik kibernetik yönlendirmelerinde çok başarılılar. Marxist ekonomistlikleri bile tartışmalı olan "kıymeti kendinden menkul" gurularımız siyasi vecizeler yumurtlarken; yapmış oldukları analizler aslında tam da bu kibernetik gündem mühendisliğinin dolaylı onaylamasını yapıyor.
Globalist emperyalizmin militer merkezlerinin özel operasyonlar işlevselleri içinde kullandıkları tutarlı taktiklerle de bunları kitleye çok güzel okutarak, zaten kapitalist denetim içinde olan bellekleri bulandırmaya devam ediyorlar. İşte bunların açıklanması zor bir iş. Çünkü insanlarımız kolay atılan fitillere alıştırıldı, buna burjuva beyinler kaos bilimlerini icat ederken "empati" dedi ve bir parmak darbesi ile işi hallettiler, herkes "empati" peşinde şimdi.
Böyle bir ortamda rüzgâra karşı savaşmak zorunlu. Kelebek kanatlarının vuruşlarını takip edip, fırtınaların nerede ve kimler tarafından ne için çıkarılacağını bulmak, ne XIX. ne de XX. yüzyılın devrimcilerin önünde bir sorundu. Çünkü onlar kendi yerelliklerinde savaşıyorlardı.
Ama böyle durumlarda en büyük sorun; savaşan tarafın içinde oluşturulmuş olan "düzensizliği" devrimci iradenin disiplini içine sokan bilimsel devrimci-bilinçli eylem (praxis) uygulama zorunluluğunu ortaya koyup uygulayabilmektir. Bunu Lenin 1917 Devrimi ardından gelen İç Savaş başlangıcında yaşadığı için, ünlü kitabını kaleme almak zorunda kalmıştı.
Lenin'in kitabının orijinal Rusça adı: “Komünizm'de Solculuk bir Çocukluk Düzensizliği”. Bu ad nedense kitabın 1920'de Moskva'da Enternasyonal tarafından bastırılan İngilizce baskısında "Hastalığı- Sickness" olarak tercüme edilmiş. İngilizce ve yabancı lisanlarda tercümeler "disorder-düzensizlik"i esas almış. Bizim tercümeler ise Enternasyonal’in baskısının adını tercih etmişler- göz yaşartıcı bir sadakat; keşke bunu ustaların “Bütün Eserleri”ni bunca yıl içinde tercüme etmekte de gösterselerdi…
Orthodox Bilimsel Komünizm epistemolojisi esas alındığında Lenin’in kitabına verdiği ad doğru. Bizler yanlış tercümeler ve klasiklerin doğru tercümesinin bir disiplin içinde yapılmamasından dolayı, ülkedeki küçük burjuva devrimciliğinin ideolojik baskınlığı ile “sol” duruşu devrimci tavır olarak kabul ettik…
Oturup araştırıp, öğrenmeyi ve kavramayı değil; tam da sınıfımıza özgü ayrışmayı esas aldık. Örneğin; Mahir “Kesintisiz Devrim”lerinde tıpkı Latin Amerika ve Avrupa solları gibi “orthodox” duruşu ağır eleştirir. Hâlbuki kendi deyimleri ile gerek Marx-Engels gerekse de Lenin (ve Stalin) “orthodox”tur. Kendim olarak; 45 ciltlik (şimdilik) külliyatın tamamı ile (Labriola’nın “Engels’e Mektuplar”ı ile 6 cilt- eksik okudum…) Orthodox Batılı marxistlerin yorumları (yaklaşık 60 cilt) okuma sonrası; bizim benimsediğimiz duruşun Bakuninci bir duruş olduğunu; ancak saydığımız külliyatın klasiklerini tekrar-tekrar okuyarak ve yaşamın nesnel gerçekliğinin bizi durmadan tokatlaması ile kavrayabildik…
Ama 1970-1974 sürecinde lider kadrolar ya imha edildi ya da dağıldı. Eskinin kuryeleri ve tanınmayanları “lider” oldu, bunların da kök devletle halvet olduğunu 1980 ve sonrasında ancak bazılarımız fark edebildi. Şimdi bilişim teknolojisi kitap okumanın önüne dikilmiş; hala 1960’ların “anti-marxist” Lassalleci solculuğunu “devrimcilik” zanneden, terminolojinin sınıflar mücadelesinin özünü sakladığını çoktan unutmuş, kendini akşamcılığa, alkole ve özellikle sigara bağımlılığına teslim ederek merkezi sinir sistemini tahrip etmekle meşgul “çok samimi” insanlarımız ile uğraşıyoruz. Bence onları kendi empatileri ile baş başa bırakalım…
Oysaki özellikle 1990 sonrası gençlik istim üzerinde. Bizim bilimsel proleter devrimci demokrat görevimiz acilen kavramlar “düzensizliği”ne RADİKAL olarak bir son vermek: dünyanın ve ülkenin çok boyutlu manzarasını videoya almaktır diyorum.
Hala XXI.yüzyılın ilk çeyreği içinde bırakın “nasıl yapılmalı?” sorusunu, günümüzü bilimsel olarak tarif edemiyoruz. Formatlanıp, güncelleşmeye değil. Yeni bir işletim programı yazmak aciliyeti var. Bunu yaratabilecek deneyim sahibi olmuş, kendinin devrimini tamamlamış, devrimci "eski"ler hala o ateşi yakabilecek güçteler…
(Halid Özkul. 24 Ekim 2015. Telgrafhane.org)
Uzun koşunun yeni atleti Özgür Özel’in yoldaşlık gözyaşları bu ülkede hala varolan devrimci iradenin rasyonel ve irrasyonel materyalist polyalektiğin dik duruşunun haykırışıdır... 10 yıl önce boş yere yazmamışım! Devrimci epistemolojik praxisin özü insanın beyninde ve yüreğinde yaşadığı müddetçe; karşı-devrimci psiko-dezenformasyon komploları ezip geçeceğiz… Bu ülke, tarihini yazan uzun koşucuların ülkesidir; bunun için daha çok maratoncuları da var olmaya devam edecektir; düşenlerin yeri muhakkak doldurulacaktır…
En eski kitabımızın sonunda “Hesaplaşma Olmadan, Uzlaşma Olmaz!” diye yazmıştık; 1980 Haziran’ında…