Daha hafızalarda tazedir Filistin’in nasıl taksim taksim Yahudilerin eline geçmesi… Yahudilere topraklarını Filistinli toprak ağaları kendi elleriyle satmadı mı? Satışlar 3-5 bir derken 34 bin 200 yükselmiş… Güzel kâfiye oldu: Ersin Tatar, adayı SATAR…
Türk tarihi araştırmalarıma 2008 yılında o tarihte Milliyet Gazetesi’nde aktif muhabirken merak sardım…Merakımın öznesi Çanakkale Savaşı idi… Kut-ül Amare okumaları derken yolum pek tabii Kıbrıs Barış harekatına düştü…Kıbrıs’ın çocukluğumuzdan kalma anılarla yeri bir başkaydı…Savaşın gerçekleştiği tarihte 10 yaşında idim…O tarihteki ruh, hafızamdan hiçbir zaman silinmedi…Ve şunu çok iyi hatırlıyorum ki Türkleri salsanız adaya çoluk-çocuk-yaşlısıyla savaşı koşacaktı… Öyle bir ruha bürünmüştü koca ülke…Sonrası malumunuz…Ne olacaktı ki? Koca Türk ordusu üç-beş palikaryaya aman mı verecekti? Tarihe merak salınca haliyle Kıbrıs hakkındaki bilgilerim daha da zenginleşti…Meğersem “ada tarihi hakkında hiçbir halt bilmiyormuşuz” dediğimi anımsarım…
SOL’U İNGİLİZ Mİ DİZAYN EDİYOR!
Yıl 1975 idi…İstanbul’a taşınmıştık…Küçükçekmece Beşyol’da ilkokula devam ediyordum…Öğretmenimizin adı Ali Kızıl’dı ve her haliyle Güney Doğulu idi… (Komünistti ve haliyle çok sonra anladık) Sıklıkla yine kendisiyle aynı görüşte olan arkadaşı gelip o zaman ilkokul öğrencisi bizlere nasıl anlayacaksak komünist propaganda yapıyordu…Hatta bir gün müzik dersinde bize “işçiler birleşin yok bu dünya haram size” türlü bir şeyler söyletmişti…Yine bu ziyaretler sırasında Kıbrıs konusuna değindiğini de çok iyi hatırlıyorum…”Türkiye nere, Kıbrıs nere? Türkiye’nin Kıbrıs neden savaş açtı ki! Türkiye’nin ne işi var Kıbrıs’ta!” demişti…Lafı, Türkiye Kıbrıs’ta işgalci demeye getiriyordu…
Neden anlattığımı birazdan anlayacaksınız…
Yıllar, yıllar geçti…Gençliğimizde sosyalist hareketin içinde bulunmuşluğumuz oldu… (Sosyalist değerlere hala sadığım…Ancak bir devrimle rejim değişikliğine şiddetle karşıyım! Yani, demokratik sosyalizme varım!) Ve inanın her Kıbrıs konusu açıldığında solculardan buna benzer sözler işittim… Hatta bunların arasında Doğu Perincek’i de sayabilirim… Kendisi Türkiye’nin emperyalist gibi hareket ettiği gibi cümleleri hala hafızamdadır…Buna daha sonra Ahmet Altan gibi yalan yanlış ifadelerle diline dolağını da ekleyebiliriz…Unutmadan bir tespitimi daha yapayım ve ilerleyelim…İki yakın arkadaşım bir gece kafayı çekip sokakta slogan atıyor…Yıl 1980 veya 81….Yani 12 Eylül rejimi dönemiydi…Arkadaşlar paketleniyor ve 141-142 maddelerden damda istirahate alınıyordu…Haliyle kaldıkları koğuş siyasi mahkumlara aitti…Bir küsur yıl yattıktan sonra çıktılar…
Ne mi oldu?
Bizimkiler damdaki solcu abilerinden bir şey kapmışlar: BBC radyoyu dinlemek…
DÜŞMAN İÇİMİZDE UYAN
Allah Allah!
Neymiş? BBC bağımsızmış!
Kraliçeye ait yahu BBC, kraliçenin radyosu...Neymiş bağımsızlığı ile ünlüymüş…Tövbe tövbe…Tabii o zaman kafamızı basmadığı için cahil şebelek olarak inandık söylenenlere…BBC Türkçe ne mi yapıyordu o yasaklı yıllarda? Arada iki Livaneli şarkısı çalış malı davarı kafalıyordu… Hepsi bu! Soru şu: BBC’nin bağımsız olduğuna inanan solcu, solcu mudur? Bunu o komüniste kim söyletti, kim aklına soktu? Kim nasıl inandırdı…İnanan ahmaktı ahmaklığına, ama bunu ona inandıran hiç de öyle değildi…Öyle ya bu insanlar acayip mi acayip devrimciydi!
Hala bu yalanı satarlar ki alıcısı salak çoktur! Neymiş? “Bağımsız İngiliz Yayın kuruluşu BBC!”
Resmi bilgidir, lütfen okuyunuz: Britanya Yayın Kuruluşu ya da BBC, Birleşik Krallık merkezli olarak Britanya Kraliyeti himaye ve finansal desteğiyle faaliyet gösteren uluslararası yayın kuruluşudur. Kuruluşundan 1954'e kadar televizyon, 1972'ye kadar da radyo yayınları alanında tekel konumunu korumuştur. Merkezi Londra'da bulunur.
TÜRK ORDUSU İŞGALCİYMİŞ
Barış Harekâtından sonra TSK Kıbrıs’ta çok kuvvetli bir askeri birlik oluşturdu…Kimine göre kolordu, kimine göre bu bir ordu gücündeydi bir oluşum…Dikkat ettiniz mi bilmiyorum! Ama dünyada ikide birde Türk askeri adadan çekilsin çağrıları yapılmakta…Ki bu görüşe katılan çok sayıda Kıbrıslı sözde Türk’ün olması ise ayrı bir araştırma konusu…EOKA ve EOKA B’nin yaptığı katliamlar uluslararası basında defalarca manşet olmasına rağmen bu ifadelerini kullanmaları alçak olduklarına delildir…Tam Türk ordusu çıksın dediniz ama biz de mankurt değiliz…İyi, çekilsin de adada uzun yıllardır konumlanmış iki İngiliz askeri üssünü neden kimse ağzına almıyor? Hani Dikelya ve Agratur askeri üsleri var ya, onlar kalsın, Türkler çıksın, öyle mi? Dünya küresel gücünün ağa babası İngiliz’e tek laf eden çıkmaz, çıkamaz…
Soru basit! İngiliz, girdiği ülkeden çıkmaz sözü bilindik sloganlardan biridir…Sadece çıkmış gibi yapar…Sen bayrağını asar efelenirsin, ama tüm kaynaklarına çoktan İngiliz çökmüş, sadık hizmetkârlarını bırakmıştır…
Bir de Annan Planı uyarınca adada gerçekleştirilen referandumda “Yes Be Annem” sloganını unutmadık! Özellikli bu referandumda AKP’lilerin ve Tayyip reisin kendilerini yırtmalarını da unutmadık…Allahtan Rumlar birleşmeye yanaşmadı ve oylamada “Hayır’ı tercih etti…Yani, kendi elimizle, kendi irademizle, devlet imkanlarını seferber ederek düşmanların isteğini yerine getirecektik, maşallah!
İngiliz Türkiye’den ve Kıbrıs’tan çıktı mı?
Karar sizin olsun…
Benim naçizane fikrim sabittir!
MİLLİYETÇİ AMA TÜRKÇÜ DEĞİLLER
Derken, adada yabancılara sık aralıklarla büyük miktarlarda arsa ve ev satıldığı bilgileri dolaşmaya başladı…Yıl 2020 olsa gerek…Kıbrıs konulu senaryolara sahip olmamdan kaynaklı az sayıda da olsa yerel entelektüellerle ilişkiye sahiptim…Biri ile temasa geçerek durumu anlatan bir rapor hazırlamasını istedim… Kıbrıs politikasına ve Kıbrıs tarihine olan hakimiyetine inandığım dostuma hazırlanan raporu bir milliyetçi partinin Dış İlişkilerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısına sunulacağı notunu da düştüm…Sağolsun kısa bir süre içinde 12 maddeden oluşturduğu raporunu hazırladı… Kıbrıslı vatanseverin hazırladığı rapordaki 12 madde arasında 2020 yılında yabancılara 3-5 bin arası mülk satıldığını dönemin başbakanı, günümüzün cumhurbaşkanı Ersin Tatar’ı kaynak göstererek dikkat çekmişti…
Neyse…Partideki dostum aracılığıyla bu raporu kendisine sundum…O da Genel Başkan Yardımcısına iletti…Bu rapordaki öznemiz, yani direkt amacımız adada yabancılara büyük miktarlarda mülk satılmasını gündeme taşımaktı…
Ne mümkün ne mümkün!
Milliyetçi partimizin umurunda olmamıştı…Düşünün; tam dört yıl önce daha satışlar patlamadan bu konuyu anavatanda gündeme getirmeyi hedeflemiş, başarısız olmuştuk…Peki milliyetçilik nedir ne değildir? Bu sorunun yanıtını ben veremem ama, bu olmadığını size söyleyebilirim…Bu ülkede sol, sağ vurur…Sağ, sol vurur maalesef!
Peki, gelinen son nokta nedir?
Yerel kaynaklardan aldığımız resmi bilgilere göre 2024 itibariyle adada yabancılara satılan mülk 34 bin 200 düzeyine yükselmiş…Bunların ağırlıklı olarak -ki buraya dikkat- Yahudiler olması…
Dostlar; işin içinde Yahudi varsa lütfen 10 saat düşünün…
Daha hafızalarda tazedir Filistin’in nasıl taksim taksim Yahudilerin eline geçmesi… Yahudilere topraklarını Filistinli toprak ağaları kendi elleriyle satmadı mı?
Bu gerçeği bilmiyor musunuz "adalı hainler" sürüsü!
Ersin Tatar hazretleri, satışlar 3-5 bir derken 34 bin 200 yükselmiş…
Güzel kâfiye oldu: Ersin Tatar, adayı SATAR…
Efendinize hizmette kusursuzluğa ulaşmışsınız…
Vefakârmışsınız, gönülden tebrikler…
KKTC’de Sorunlar Üzerine Kısa Bir Değerlendirme:
1- Kimlik Tartışmaları ve KKTC;
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne özellikle 1975 yılından itibaren başlayan göç olgusu dönemin şartları çerçevesinde planlama ve stratejiden uzak yapıldığından bunun sıkıntıları bugün dahi en üst perdeden hissedilmekte ve çeşitli rahatsızlıklara neden olmaktadır. “Türkiyeli, Gacı, Garasakal, Kara Sakal” kavramları gibi hiç de hoş olmayan, ayrıştırıcı ve ötekileştirici etiketlemeler Kıbrıslı Türklerle Türkiye’den gelen vatandaşlar arasında çok büyük sıkıntı yaratmaktadır. Bu vatandaşlarımızda istenildiği ölçüde aidiyet duygusunun oluşturulamaması da KKTC’de yaşayan Türkiye’den göç etmiş insanlarımızı farklı bir pozisyona sokmaktadır.
2- Siyasi İstikrarsızlıklar ve KKTC;
Seçim Sistemi ve Partiler Kanunu’na bağlı olarak 1975 yılında Kıbrıs Türk Federe Devleti’nin kurulduğu günden bu yana neredeyse her yıl yeni bir hükümet devleti yönetmiş, KKTC Cumhuriyet Meclisi’ndeki neredeyse her milletvekili bakanlık görevlerinde bulunmuştur. Şüphesiz KKTC’nin tanınmaması, sadece Türkiye tarafından kabul görmesi, başta AB olmak üzere BM de dahil uluslararası örgütler, kurum ve kuruluşlarla Avrupa devletleri tarafından yok sayılması, adanın kuzeyinin Türkiye işgalinde olarak değerlendirilmesi sonucu yaşanılan dışa açılamama, ambargolar ve kısıtlamaların da bunda çok büyük etkisi bulunmakla birlikte vatandaşlar zaman zaman “Özgürlük mü ekonomi mi?” ikileminde kalmaktadır. 2004 Annan Planı süreci buna en güzel örnektir.
3- Ekonomik Hayat ve KKTC:
Ülkenin içinde bulunduğu zor ve olumsuz şartlara paralel olarak 1974 Barış Harekâtı sonrasında Rumlardan kalan bazı küçük ölçekli atölye ve tesislerin de dahil edilmesiyle oluşturulan Sanayi Holding yanında Kıbrıs Türk Hava Yolları ve Eti Holding gibi kamu iktisadi teşekküllerinin ambargolar, rekabet güçlerinin olmaması ve partizanlık gibi sebeplerle kapanmak zorunda kalmasının ardından ülkede lokomotif görevi oluşturacak ana eksen söz konusu değildir. 1980 sonrası oluşturulan ve neredeyse bütün Kıbrıslı Türk vatandaşlarının çok yüksek maaşlar, ödemeler, 13. maaş uygulaması, fazla mesai, emekli maaşı ve emekli ikramiyesi uygulamasının ülkeyi bir bataklığa sürüklemesi, sürdürülebilirliğinin olmaması ve bu uygulamadan nispeten vazgeçilmesi çalışanlarda kazanılmış haklar bağlamında hoşnutsuzluk yaratmakla birlikte tahrip edici sonuçları hala devam etmektedir. Bu durum üretmeyen; ancak en üst düzeyde tüketen toplumda ekonomik kaygı ve sorunları hayat pahalılığı bağlamında en üst düzeye çıkarmış durumdadır.
4- Taşınmaz Mal Alım Satımı, Kiralanması ve Ödemeler; KKTC’de halen ev, arsa, tarla, daire vs. alım satımı ile kiralanması, ayrıca otomobil vs. alım satımı Sterlin üzerinden yapılmaktadır. Bir önceki dönemde Dörtlü Sağ Koalisyon Hükümeti ve ondan önceki CTP tabanlı hükümet döneminde konuyla ilgili bazı kararlar alınmasına, Türk Lirası üzerinden alım satım yapılması konusunda görüş belirtilmesine rağmen pratikte hiçbir geçerliliği söz konusu değildir. Özellikle dar gelirli vatandaşlar ve KKTC’de eğitim gören öğrenciler bu konuda mağdur durumdadırlar.
5- Kıbrıs Sorunu; Hükümet ve Cumhurbaşkanı Arasında Yaşanılan Görüş Ayrılıkları;
1967 yılından bu yana devam eden Kıbrıs görüşmelerinde son dönemde KKTC Cumhurbaşkanı Sayın Mustafa Akıncı görüşmeci durumundadır ve halen iktidarda olan Ulusal Birlik Partisi/Halkın Partisi arasında kamuoyunda da olduğu üzere derin görüş farklılıkları bulunmaktadır. Bu durum kamuoyuna da olumsuz yansımakta ve ortak paydada buluşulmasını engellemektedir.
6- KKTC Cumhurbaşkanlığı Seçimleri; Nisan 2020 tarihinde yapılacak olan KKTC Cumhurbaşkanlığı seçimleri çerçevesinde halen adaylığı açıklayan tek siyasi sol kesimden CTP Genel Başkanı Tufan Erhürman olmuştur. Halen bu görevi yürütmekte olan Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’nın da adaylığına kesin gözüyle bakılmaktadır. İktidarda olan UBP ve Halkın Partisi de dâhil olmak üzere halen adaylarını belirlememişlerdir. Bununla birlikte UBP içerisinde Genel Başkan Ersin Tatar yanında KKTC Cumhuriyet Meclisi Başkan Vekili Zorlu Töre’nin adı geçmekte, bir önceki Demokrat Parti Genel Başkanı Serdar Denktaş, Yeniden Doğu Partisi Genel Başkanı Erhan Arıklı ile Halkın partisi Genel Başkanı Kudret Özersay’ın da adaylığına kesin gözüyle bakılmaktadır. Bir önceki cumhurbaşkanlığı seçimlerinden nispeten daha farklı bir ortamda yapılacak bu seçim sürecinin de aynı sonucu vermesi beklenmektedir. Sağı temsilen ortaya çıkan CTP dışındaki adayların oyları bölmesi, farklı siyasi tartışmaların içine girmesi ikinci tura kalacak muhtemel adaylardan birinin Tufan Erhürman ve/veya Mustafa Akıncı’nın olması beklenmektedir. Bu durum bir önceki seçim sürecinde olduğu gibi CTP, TDP, TKP vb. partilerin tek aday üzerinde birleşmesi ve sol adayın kazanması anlamına gelmektedir.
7- Türkiye-KKTC Suni Gerginliği;
Arzu edilmeyecek şekilde adaya göç etmiş insanlar üzerinden yürütülen olumsuzlama stratejisine paralel olarak devlet erkinin bu tartışmalara girmesi ve yakın dönemde Kıbrıslı Türklerle ilgili “Besleme” yakıştırması yanında Barış Pınarı Harekâtı sürecinde KKTC Cumhurbaşkanı Akıncı’nın –sonradan düzeltme gereği duysa da- “Akan su değil, kan.” yaklaşımı Akdeniz’in iki yakasındaki Türkiye Cumhuriyeti devleti ile KKTC arasında tansiyonun artmasına ve gerginliklere neden olmaktadır. Bu durum kamuoyunda ve biraz da “kaşındığı” için çok büyük tahribata neden olmaktadır.
8- KKTC’de Dezenformasyon ve 5. Kol Faaliyetleri; KKTC için belki de en sıkıntılı, zor, karmaşık ve tahripkâr sorun adada yıllardır devam etmekte olan dezenformasyon (Bilgi kirliliği) yanında çeşitli 5. Kol faaliyetleridir. Büyük bir kısmı Avrupa Birliği ve ABD yanında Güney Kıbrıs Rum Kesimi (GKRY)’nden beslenen 100’ün üzerinde “This Country Is Ours, Map, All-Cyprus Trade Union Forum, NGO Resource Center, Bicommunal Meetings of The Deaf, Bicommunal Citizens Management, Bicommunal Dialogue Forum, Bicommunal Chair, Brusseis Group, Business Women Group, Citizens’ Group, Citizens For Federation, Co-Villagers Group, Contact, Fosbo Workshop, Federalism Group, Hade, Hasna, Lawyers, Leaders-I, Leaders-II, Letters To The Other Side, Lock-Smith Group, London Bicommunal Group, Management Group, Management Center, Nicosia Master Group, Nicosia Sewage Group, Oxford Group, Policy Leaders, Prio, Steps For Peace, Teachers Group, The Fosbo Group, The Oslo Group, Trainers Group, Youth Leaders, vb.” gibi Batı kökenli sivil toplum örgütlenmesi yanında GKRY merkezli Stelios Vakfı, Severis Vakfı gibi vakıflar, AKEL gibi siyasi partiler ve farklı sivil toplum örgütlenmeleri de KKTC’deki medya temsilcisi, gazeteci, akademisyen, yazar, araştırmacı gibi sempatizan ve destekçileri üzerinden bu yıkım faaliyetlerine aralıksız devam etmektedirler. Şüphesiz bu konuda basılı yayınlar yanında Facebook, Twitter, Instagram gibi sosyal medya mecraları muazzam etkili olmaktadır. KKTC’de hala bilinmeyen Kıbrıslı Türk nüfus, KKTC Su Temin Projesi, KKTC’de kalan Rum taşınmaz malları, deniz kirliliği, doğal ve ekolojik çevre, tarihi ve kültürel alanlar, endemik flora ve fauna, Türkiye’nin adadaki garantörlük hakları ve adadaki Türk askeri varlığı, KKTC’de yaşanılan adli vakalar (cinayet, darp, gasp, hırsızlık, cinayet, soygun, tecavüz), Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki meşruiyeti ve mevcudiyeti gibi aleyhimize kullanılan yüzlerce vaka yanında Saint Valentin Day, Hallowen (Cadılar Bayramı) gibi “bizden olmayan” değerlerin ön plana çıkartılması, ayrıca “Mavi Köşk, Süleyman Paşa Konağı ve Dağdaki Tank” gibi konularda KKTC resmi makamlarınca ortaya konulan ve maalesef yanlış olan tarihi altyapının aleyhimize kullanılması da söz konusudur.
9- KKTC’de Vatandaşlık Hakları; Ülkeye 30-40 yıl önce gelmesine rağmen hala vatandaşlık hakkı verilmeyen insanlar bulunması yanında çeşitli zamanlarda bazı artistler, şarkıcılar ve “ünlü” kişilere vatandaşlıklar verilmesi KKTC’de aidiyet kavramının yerleşmesini engelleyen bir unsur olmuştur. Bununla ilgili bazı adımlar atılmasına rağmen bunların yeterli olduğunu söylemek mümkün değildir.
10- KKTC’de İnanç Ekseni Tartışmaları; Ülkede dezenformasyon ve 5. Kol faaliyetleri yürütmekte olanların ekmeğine yağ süren bir başka sorun da budur. 1 Nisan 1955 tarihinde EOKA terör örgütünün adada faaliyete geçmesinin ardından kurulan Volkan, 9 Eylül ve Türk Mukavemet Teşkilatı (TMT) gibi organizasyonlara yediden yetmiş yediye gönüllü insanlar büyük bir gizlilik içerisinde kabul edilirken “Bayrak, Kur’an-ı Kerim ve silah” üzerine yemin etmişlerdir. Son dönemde bu noktayı kaşıyan hareketlilikler söz konusudur ve kamuoyunda Kıbrıslı Türklerin inançlarını sorgulayan bir yaklaşım vardır. Bu durum Türkiye’den KKTC’ye inanç ihracı gibi garip bir yaklaşımı da pompalar gibi görünmektedir. Bu bağlamda açılan bazı üniversiteler, Hala Sultan Koleji (İmam-Hatip Lisesi), Din İşleri Dairesi’nin faaliyetleri, özellikle Türkiye’den göç etmiş vatandaşlar üzerinden bu konunun dini bayram dönemlerinde kaşınması, Kur’an kursları açılması, Türkiye’nin yıllarca yaşadığı bazı sorunların buraya ihraç edilmesi huzursuzluk yaratmaktadır.
11- KKTC’de son dönemde özellikle 2004 Annan Planı süreciyle birlikte İsraillilerin/Yahudilerin yoğun bir şekilde emlak aldıkları, bunların büyük oranda Karpaz bölgesinde bulunduğu görülmektedir. KKTC Başbakanı Ersin tatar katıldığı bir TV programında bunların sayısını 3-5 bin kadar” şeklinde vermiştir.
12- KKTC her ne kadar bir turizm ve üniversiteler adası olma çabasındaysa da ne acıdır ki Türkiye’de fuhuş ve kumarhanelerle daha çok tanınmaktadır. Kumarhaneler dışında sanal bet/kumar ofisleri de son derece yaygındır ve neredeyse her köşe başında bir tane bulunmaktadır. Buna kaçak işçi, kaçak göçmen sorunu yanında uyuşturucu trafiğini de eklemek mümkündür.