İçişleri Bakanlığı, geçtiğimiz günlerde DEM Partili Tunceli İl Belediye Başkanı Cevdet Konak ve CHP'li Ovacık İlçe Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül’ün yerine kayyum atanmasına karar verildiğini açıkladı.

İki gün önce TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nda, İçişleri Bakanlığı’nın 2025 yılı bütçe görüşmelerinde kavga yaşanmasına neden olan seçilmiş belediye başkanları yerine kayyum atamaları devam etti. 

İçişleri Bakanlığı, Cuma akşamı paylaştığı yazılı açıklamasında, “silahlı terör örgütüne üye olmak” suçlamasıyla yerel mahkeme tarafından hapis cezasına çaptırılan belediye başkanları yerine kayyum atamaları yapıldığını bildirdi.

İçişleri’nin bugünkü kayyum atamalarıyla birlikte Türkiye’de son bir ay içerisinde 4 DEM Parti ve 2 CHP belediyesine kayyum atanmış oldu. İlk önce CHP’li Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer ve ardından DEM Partili Mardin Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Türk, Batman Belediye Başkanı Gülistan Sönük ile Halfeti Belediye Başkanı Mehmet Karayılan görevlerinden alınmıştı. Mardin Valisi Tuncay Akkoyun Mardin Büyükşehir Belediyesi'ne, Batman Valisi Ekrem Canalp Batman Belediyesi'ne, Halfeti Kaymakamı Hakan Başoğlu Halfeti Belediyesi'ne kayyum olarak atandı.

Gazeteci Ali Avcu, sosyal medya hesabında kayyum atamalarına tepki göstererek "Kayyum politikası: halk iradesine tehdit mi, çözülmeye davetiye mi?" diye sordu. İşte Ali Avcu'nun o paylaşımı:

"Kayyum uygulamaları, Türk milletinin demokratik iradesine vurulmuş ağır bir darbe olarak değerlendirilebilir. Seçmenin özgür tercihine yapılan bu müdahale, sadece hukuki değil, aynı zamanda toplumsal açıdan da ciddi sonuçlar doğuracak niteliktedir. Halkın seçilmiş yöneticiler yerine atanmış kişilere maruz bırakılması, devlet ile halk arasındaki bağları zayıflatarak duygusal bir kopuşun önünü açmaktadır. Bu uygulamanın uzun vadede, ülkede siyasi, toplumsal ve kurumsal çözülmelere neden olabileceği açıktır. Halkın iradesine yönelik bu türden müdahaleler, demokrasiye olan güveni sarsarak kaotik bir ortamın zeminini hazırlayabilir. Devlet yetkililerinin bu tehlikeyi görmezden gelmesi, hem toplumsal huzuru hem de devletin sürekliliğini riske atabilir. Dahası, kayyum politikasının sürekliliği, halk nezdinde devlete karşı güvensizlik ve tepkiyi artırabilir. Unutulmamalıdır ki, halkın iradesini yok sayan her adım, yalnızca kısa vadeli çıkarlar uğruna alınmış bir risk değil, aynı zamanda toplumsal yapıya yönelik bir tehdit olarak da görülmelidir. Eğer bu durum devam ederse, ülke sadece demokratik bir krizle değil, aynı zamanda toplumsal bir felaketle de karşı karşıya kalabilir. Sonuç olarak, devletin bu yanlış politikalardan dönmesi ve halkın iradesine saygıyı yeniden tesis etmesi gerekmektedir. Aksi halde, karşı karşıya kalınacak tablo ne yazık ki sadece bir uyarı değil, gerçeğe dönüşmek üzere olan bir tehlikenin habercisidir."