Bir Instagram paylaşımıyla yeniden gündeme geldi olay. İzmir Çeşme’deki bir mekanda oyuncu Nilperi Şahinkaya’nın yanında, Sakine Garipoğlu vardı. 3 Mart 2009’da, 17 yaşındaki lise öğrencisi Münevver Karabulut’u öldüren Cem Garipoğlu’nun kardeşi.

Kamuoyu tepki gösterdi, Şahinkaya, kendisini savunurken, tepki gösterenlere “Bunlar çok ağır ithamlar, bu kadar çirkinleşemezsiniz” dedi. Seçtiği sözcükler, Garipoğlu ailesinin adının geçtiği herhangi bir durumda söylendiği an eğreti duracak sözcüklerdi.

Zira, Münevver Karabulut’u doğrayıp, kafasını bir gitar kutusuna, vücudun kalan organlarını bir valize doldurup çöp kutusuna atan Cem Garipoğlu’nın ailesinden bahsediyoruz. Karabulut’un katledildiği koltuğu atmak yerine temizlettirip, cinayetin her yıldönümünde ailecek o koltukta poz veren bir aile bu… O pozu paylaşanlardan biri de, oyuncu Nilperi Şahinkaya’yla aynı mekanda tesadüf eden Sakine Garipoğlu.

Instagram’da, kardeşi Cem’in işlediği canice cinayeti andıracak şöyle fotoğrafları paylaşmaktan imtina etmeyen de aynı kişi, Sakine Garipoğlu:

Garipoğlu ailesinin tüm bu yıllar boyunca cinayete nazire yaparcasına gözümüze soktuğu sapıklıkların listesi çok uzun.

Ama, görünüşe göre, aile, “cemiyet”teki, yani zenginler, patronlar dünyasındaki prestijini yeniden kazanmanın yolunu bulmuş. Çünkü Nilperi Şahinkaya, fotoğrafla ilgili açıklamasında, fotoğrafı paylaşanın da, Sakine Garipoğlu’nun arkadaşı olanın da Melis Çatak olduğunu açıkladı. Melis Çatak kim? Bebek’te eğlence mekanı sahibi, TÜSİAD’da proje yöneticisi… Birkaç ay önce, Nisan’da, Mehmet Selim İmamoğlu’nun sevgilisi olarak adı “Ekrem İmamoğlu’nun müstakbel gelini” şeklinde geçiyordu.

Garipoğlu ailesi, nasıl patronlar arasında hâlâ bu kadar kuvvetli bağlara sahip? Tüm Türkiye’nin bildiği canilik, niye diğer patronları Garipoğlu ailesinden uzaklaştırmaya yetmiyor? Daha önemlisi, Garipoğlu ailesi, nasıl bir öyküye sahip? Nerelerden geçerek 2009’daki cinayete ve onu takip eden ailecek sapıklığa vardılar?

soL, Münevver’in öldürüldüğü 2009 yılında, Garipoğlu ailesinin bu öyküsünü anlatmıştı. Şimdi ise ailenin sırları ortaya döküldü.

GARİPOĞLU AİLESİ HAKKINDA SIR OLMAYANLAR
Lise öğrencisi Münevver Karabulut, 197 gün önce Garipoğlu ailesine ait Bahçeşehir'deki bir villada öldürüldü. Eldeki deliller Münevver'in sevgilisi Cem Garipoğlu'nu açık zanlı haline getirse de, öldürülen genç kızın kanının, anne Tülay Garipoğlu ile baba Mehmet Nida Garipoğlu'nun giysilerine bulaşmış olması, suç ortaklığını neredeyse kesinleştirmişti. Bu nedenle, Mehmet Nida Garipoğlu, cinayetten 55 gün sonra tutuklanmıştı.

Münevver'in babası Süreyya Karabulut, kızının "Garipoğlu ailesinin bir sırrını öğrendiği için öldürüldüğünü düşündüğünü" söylemiş cinayetin aydınlatılmasının ülkede pek çok zenginin işine gelmeyeceğine dikkat çekmiş ve suçun kesinlikle yalnızca Cem Garipoğlu tarafından işlenmediğini, organize bir suç olduğunu ve Cem'in de bu organize suçun bir parçası olarak saklanıyor olduğunu dile getirmişti.

Garipoğlu gibi adı birçok şaibeye karışmış bir sermayedar ailesinin nasıl sırları olduğunu bilmek mümkün değil. Ancak ailenin sır olmayan yönleri, ne boyutta sırları olabileceği konusunda da ipuçları sağlıyor.

GREVE ADAM SALDIRTACAK KADAR İŞÇİ DÜŞMANI
Garipoğlu ailesinin işçi düşmanlığı Türkiye çapında nam salmış durumda. Handan, Hayyam, Nizam ve katil zanlısı Cem'in babası Nida olmak üzere dört kardeş olan Garipoğulları'nın babası Kasım, ailenin tekstil sektöründeki fabrikalarında sendikayla anlaşmazlıklarda takındığı tavizsiz tavırla dikkat çekiyor. Öyle ki, Kasım Garipoğlu hakkında, gazetelerde, işçilerle uzlaşmak yerine "gerektiğinde şalter indirip fabrikayı kapatır" gibi tanımlar yazılıyor.

Kasım Garipoğlu, aynı zamanda hakim. Kendisi hukuk fakültesinden mezuniyeti konusunda "diplomamı yırtsalar kimseyi dava etmem çünkü sınavdan sınava giderdim okula" diyor ama mezun olduktan sonra önce hakimlik, sonra avukatlık yapıyor. Ailenin kanunla başı her belaya girdiğinde işin hukuki boyutuyla ilgilenmekten ibaret değil Kasım Bey'in hukukçuluğu. Hukuki boşlukları kullanma, kanun dışı işler ve ilişkiler konusunda benzerlerinden daha cesur davranmak gibi ek getirileri de var.

Babası tarafından "İstanbul'u ver, İzmit'i de ister. İzmit'i ver, 'Bilecik de benim olsun' der. Hep büyüme isteği vardır..." diye anlatılan Hayyam Garipoğlu ise, direnişteki işçilerin üzerine parayla tutulmuş adam saldırtacak kadar işçi düşmanı. 2006 yılında, önceden Rabak tesislerinin bir parçası olan AL-CO Alüminyum Bakır ve Madencilik San. Tic. A.Ş.'de (AL-CO Tencere) Birleşik Metal-İş Sendikası'na üye olan işçilere, önce sendikadan istifa etmek için zor kullanarak baskı yapan, sonra da işten atan Hayyam Garipoğlu, aileye ait Adana ve Lüleburgaz'daki fabrikalardan getirdiği kişileri de fabrikada direnişte olan sendikalı işçilerin üzerine saldırtmıştı.

POAŞ SÜMERBANK VE NESİM MALKİ CİNAYETİ
Garipoğlu ailesinin en büyük patronlar arasına katılma konusundaki en önemli hamlesi, Hayyam Garipoğlu'nun 1998 yılında Petrol Ofisi A.Ş.'nin (POAŞ) özelleştirme ihalesine girmesiyle oldu. Daha sonra iptal edilen ihalede Garipoğlu en yüksek teklifi vermiş, ancak ihale üçüncü gelen Çörtük-Ciner grubuna verilmişti. Garipoğlu yıllar sonra TBMM Yolsuzlukları Araştırma Komisyonu'nda Mesut Yılmaz'ın yeğeni ve Global Menkul Kıymetler Şirketi'nin sahibi Mehmet Kutman'ın kendisini ihale öncesinde arayıp ihaleye girmemesi yönünde uyardığını iddia etmiş, "ANAP lideri ve ekibinin hedefi haline geldim. POAŞ'ı 570 milyar dolara kapatmak istiyorlardı. Fiyatı 1 milyar 10 milyon dolara çekince aradakı fark bana ödettirildi. Türkiye hukukun egemen olduğunu biliyordum ama bu süreçte mafyanın egemenliğine tanık oldum" şeklinde konuşmuştu.

Daha sonra özelleştirilen Sümerbank'ı satın alan Hayyam Garipoğlu, Nesim Malki cinayetinde azmettiricilik suçlamasıyla tutuklanmış, bu sırada mudilerin hücumuna uğrayan Sümerbank'a da el konmuştu. Malki cinayetinden suçsuz bulunan Garipoğlu hakkında, Sümerbank'ı 320 milyon dolar hortumlamaktan ayrıca dava açılmış, Garipoğlu bu davadan 18 ay hapis yattıktan sonra 2002 yılının Nisan ayında tahliye olmuştu. Ayrıca öldürülen Nesim Malki'nin, Sümerbank'ın gizli ortağı olduğu iddia edilmişti. Garipoğlu'nun ismi ayrıca Türkbank davasına da karışmıştı.

Mesut Yılmaz ile Garipoğlu ailesi arasındaki düşmanlığı şiddetli bir iç rekabet olarak değerlendirenler de bulunuyor. Yılmaz'ın yeğeni Mehmet Kutman İsrail'in ve aslında dünyadaki Yahudi sermayesinin en güçlü isimlerinden Ofer'in Türkiye temsilsicisi gibi çalışıyor. Garipoğlu ailesinin ise daha sonra büyük olasılıkla baskılar nedeniyle ihtilafa düşseler de Nesim Malki'nin parasını dolaşıma soktuğu belirtiliyor. Tüm bu kirli ilişkiler yıllardır süren davalara rağmen tam olarak aydınlatılmış değil.

Bunca şaibenin ortasında 1998 yılında Garipoğlu ailesi bir kamu işletmesi olan Eti Holding ile birlikte Hidrojen Peroksit A.Ş.'yi kuruyor. Alıcısı hazır, Eti Holding, ağartıcı üretmek üzere. Ne o yıllarda ne de davaların sürdüğü 2000'li yıllarda kimse bu yatırımı ne sorguluyor ne de takibe alıyor.

2004 yılında TMSF ile yaklaşık 375 milyon dolarlık bir geri ödeme protokolü imzalayan Garipoğlu ailesi, bu ödemeyi sahip oldukları Burgaz Rakı üzerinden sağlama hesabını yapıyordu. Ancak daha sonra Burgaz Rakı'da da şişelerin yanlış bandrollenmesi yoluyla vergi kaçırıldığı tespit edildi.

Garipoğlu'nun yaşadıkları, hem çok kirli işlere bulaştıklarını, hem de patronlar arası çekişmeler sırasında bir tasfiye operasyonuna uğradıklarına işaret ediyor. Bilhassa Hayyam Garipoğlu için öteden beri "her şeyi tam anlatsa kendisi için de faydalı olacak" deniyor ancak Garipoğlu'nun, kaleme aldığı ve mahkûmiyet sürecini anlatan "Sus Konuşma" isimli kitabında bile pek çok gerçeği dile getirmekten kaçındığı söyleniyor.

Sümerbank davasında Hayyam Garipoğlu ile birlikte baba Kasım ve katil zanlısı olarak aranan Cem'in babası Nida da dahil olmak üzere diğer kardeşler de yargılandı. Ayrıca ailenin tüm işlerinin ortak yürütüldüğü belirtiliyor.

Hayyam Garipoğlu'nun yeğeni Cem tarafından öldürülen genç Münevver gerçekten de Garipoğlu ailesinin açığa çıkmasını istemediği bir şeyi öğrenmiş olabilir. Münevver'in babası Süreyya, "ilişkilerini bilseydim, böyle bir ailenin çocuğuyla arkadaşlık yapmasına kesinlikle izin vermezdim" diyor. Öz kızının cinayetinin peşine düşen bir babanın bile telefonla aranıp "oğlunu, karını öldürürüz" diye tehdit ediliyor olması ise, birilerinin sahip oldukları servete dayanarak kendilerini yalnız hukuktan değil, insanlıktan dahi üstün gördüklerini gösteriyor.