Gündem

CHP'den müfredat protestosu: Vekiller Meclis'ten MEB'e yürüdü

MEB'in geçtiğimiz hafta yayımladığı 'yeni müfredat' taslağına tepki gösteren CHP'li vekiller, TBMM'den bakanlığa bir yürüyüş gerçekleştirdi.

Cumhuriyet Halk Partililer (CHP) TBMM’den Milli Eğitim Bakanlığı'na yürüdü.

CHP Milli Eğitim Bakanlığı’ndan sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Suat Özçağdaş, CHP Grup Başkanvekili Murat Emir ve CHP milletvekilleri yeni müfredatı protesto etti. 

Ardından okunan basın açıklamasındaysa şu ifadeler yer aldı:

Kıymetli yurttaşlarımız, değerli basın mensupları;

Bugün, Cumhuriyet Halk Partisi milletvekilleri olarak, Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli, Atanan ve Atanmayan Öğretmenlerimizin Durumu, Öğretmen Yetiştirme ve Geliştirme Atamama Politikalarını,Milli Eğitim Akademisi gibi ülkenin artık beka sorununa dönüşmüş konularına ilişkin partimizin görüşlerini paylaşmak, Milli Eğitim Bakanlığı’nı son kez uyarmak üzere bir araya gelmiş bulunuyoruz.

3 Kasım 2002’den bu yana 22 yıldır devam eden Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarında:

Bugüne kadar 9 bakan değişti. İstisnasız her yeni gelen Bakan, eğitimin sisteminin değişmesinin şart olduğunu söyledi.

4’ü büyük olmak üzere 18 kez eğitim programlarında değişiklikler yapıldı.

Sınav sistemleri defalarca değişti, vatandaşlar artık hangi sistemin yürürlükte olduğunu bilemez hale geldi.

Eğitime Merkezi Yönetim bütçesinden ayrılan pay %13,38’lerden %9,84’e düştü.

Eğitim bütçesinin %81’i personel maaşları ve sosyal güvenlik primleri oldu. Mal ve hizmet alım giderleri ise sadece %7 oldu.

Bütçeden yatırıma ayrılan pay

1998’de %30,63 iken,

2003’te %14,53,

2024’te ise %9,15 noktasına düştü.

Okullar güvenlik, temizlik, materyal vb. tüm konularda büyük sorunlar yaşar hale geldi.

Köy okulları ve yatılı okullar neredeyse yok edilirken, imam-hatip ortaokul ve liseleri, özel okullar ve açık öğretim her geçen gün arttı.

Çocuklarımız uluslararası testlerde AKP iktidarı öncesine göre okuma, matematik ve fen becerilerinde daha başarısız hale geldi.

Sonuç olarak, 22 yıllık iktidarın sonunda eğitim niteliksizleşti, piyasalaştırıldı, dinselleştirildi.

Tüm bu sürecin sonunda artık çocuklarımız geleceklerini yurtdışında aramakta, aileler özel okullara sığınmakta, ancak ekonomik koşullar nedeniyle çocuklarını bu okullara da göndermekte zorlanmaktadırlar.

Yoksul ailelerin çocukları MESEM’lerde asgari ücretin yarısına ucuz ve güvencesiz işçi olarak çalışmakta, kazalara uğramakta, yaşamlarını kaybetmektedir.

Öğretmenler yoksulluk sınırının altında maaşlarla yaşam mücadelesi vermektedir.

Yükseköğretim gerek eğitimin niteliği gerekse akademik özgürlüklere saldırılar ve partizanca kadrolaşmalar nedeniyle büyük sorunlar yaşamaktadır.

Sayın basın mensupları, değerli yurttaşlarımız,

Türkiye’de yaklaşık 20 milyon öğrenci, 1 milyon 155 bin öğretmen, yaklaşık 1 milyon atanmayan öğretmen, milyonlarca veli vardır.

Neredeyse her evde eğitim yaşamının içinde bir birey vardır ve eğitim hepimizin ortak meselesidir.

Konu yalnızca Cumhuriyet Halk Partisi’nin konusu değildir; tüm eğitim paydaşlarının konusudur, milletimizin konusudur.

Ve eğitimin bugün içinde olduğu durumdan AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan dâhil olmak üzere memnun olan hiç kimse de yoktur.

Adalet ve Kalkınma Partisi, ekonomi, dış ve iç politikada olduğu gibi, eğitim alanında da sınıfta kalmıştır.

Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli

Sayın basın mensupları,

Geçtiğimiz hafta Bakanlık tarafından kamuoyuna Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli adı ile sunulan ve yeni bir taslak eğitim programı olmaktan çok, çağdışı bir eğitim manifestosu niteliği taşıyan program adından başlayarak bir dizi ideolojik saplantının yansıdığı bilimsel değil politik bir metindir. Eğitimin biliminin geldiği nokta ile uzaktan yakından bir ilişkisi yoktur.

Türkiye Yüzyılı gibi bir partinin seçim sloganı olarak kullandığı ibarelerin, Milli Eğitim gibi temel bir alanın başlığı haline getirilmesi parti devleti anlayışının dayatılması ve kamu yönetimi anlayışının geldiği noktayı göstermesi açısından ibretlik bir durumdur ve asla kabul edilemez.

Yine, çok uzun on yıllardır, tüm yurttaşlarımızın tam bir dil birliği ile kullandıkları eğitim kelimesi yerine maarif kelimesinin kullanılması, Bakan Yusuf Tekin ve kadrosunun ideologları Nurettin Topçu ve insitaplı oldukları cemaatlere selam çakmaktan başka günlük yaşamda karşılığı olmayan çabalardır.

Bakan Tekin ve arkadaşlarının geçmişe özlem ve geçmiş kavramlar üzerinden yeni bir toplum ve kimlik inşası hayalleri beyhude bir çaba olarak kalacak, dünyanın dört bir yanında olduğu gibi Türkiye’de de yaşam kendi mecrasında akmaya devam edecektir.

Milli Eğitim Bakanlığı gibi önemli bir pozisyonda olmasa, 20 milyon öğrenci ve ailelerinin, milyonlarca öğretmenin geleceğini etkileyecek olmasa, nostaljik bir entelektüel uğraş olarak değerlendirilebilecek bu arayış maalesef orta gelir tuzağına saplanmakta olan, büyük refah, kalkınma, çevre ve toplumsal sorunlar ile karşı karşıya olan, önemli oranda çocuk ve gençten oluşan 86 milyonluk nüfusuyla kendisine adil, zengin, sürdürülebilir, huzurlu ve mutlu bir yaşam kurmaya çalışan halkımız için büyük bir tehlike arz etmektedir.

Eğitim Türkiye için bir beka sorunudur ve Yusuf Tekin ve kadroları da eğitim için bir beka sorunu haline gelmiştir.

Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli Üzerine Düşünceler ve Sorular

1. İhtiyaç Analizi Yapılmamıştır!

Yeni öğretim programlarına neden ihtiyaç duyuldu?

Önceki programın eksikliklerini tespit etmek için ne gibi izleme-değerlendirme çalışmaları yaptınız?

Geliştirilecek noktalara yönelik bir ihtiyaç analizi yaptınız mı?

Nitelikli eğitim sistemlerinde, yeni bir öğretim programı geliştirmek için öncelikle ihtiyaç analizi yapılmalı, eski programlarda aksayan yönler tespit edilmeli ve bunlara yönelik düzenlemeler katılımcı ve şeffaf bir anlayışla yapılmalıdır.

Oysa bu programa temel oluşturan hiçbir ihtiyaç analizi kamuoyu ile paylaşılmamıştır. Çünkü yapılmamıştır.

Yalnızca ideolojik gerekçelerle kamunun kaynağı, halkın zamanı, çocuklarımızın geleceği çarçur edilmek istenmektedir.

2. Eğitim Programları Geliştirme İlkelerine Uygun Değildir!

Sunulan taslak öğretim programlarının bir temel yaklaşımı, felsefesi ve bilimsel dayanağı var mıdır?

Yoksa ortaya attığınız bu model Bakan Yardımcınız Ömer Faruk Yelkenci’nin genel müdürlüğünü yaptığı okullarda geliştirilen ve uygulanan Hayat-Denge Modelinin bir uzantısı mıdır?

Bu yüzden mi bilimsel bir kaynakça sunamadınız?

Nitelikli bir eğitim programının, hangi eğitim kuramlarına, hangi eğitim felsefelerine dayandırıldığı belli olmalıdır.

Sunulan taslak program içinde yer alan kavramların tutarlılığı yoktur, kavramlar arası ilişkiler çelişkilerle doludur.

Arapça sözcüklerle bezenmiş, anlam bütünlüğünden yoksun, oldukça karmaşık bir ortak metin ve buna bağlı olarak hazırlanan öğretim programlarının uygulanabilirliği de yoktur.

Bizzat sayın Bakanın sadeleştirme iddialarının tersine önerilen program, beceriler, değerler, eğilimler, okuryazarlıklar vb. çok sayıda kavramın iç içe geçtiği anlaşılmaz bir metin haline gelmiş bulunuyor.

Program da sadeleştirilen şeyler ise belli: Atatürk, Cumhuriyet, bilim, sanat ve felsefe.

3. Sunulan program akademik etik kurallarına uygun değildir!

Bu program taslağını kimlere yazdırdınız?

Bu kişi ya da kuruluşların isimleri kamuoyu ile neden paylaşılmıyor?

Program geliştirme sürecinin başında yer alan bazı akademisyenlerin süreçte ayrıldığı, sonuna kadar kalmak zorunda olanların isimlerinin olmasını istemedikleri doğru mudur?

Taslak programları yazanlar arasında tarikat ve cemaatler mi var?

Hem ortak metinde hem de öğretim programı taslaklarında net olarak gözlemlenebilen ikili bir yapı vardır. Ortak metinde, bir yanda AKP’nin “kindar ve dindar nesil yetiştirme ideolojisi”nin temel taşları yerleştirilmiş diğer yanda özensiz bir şekilde, aceleye getirilerek hazırlatılan öğretim programları ile birleştirme yapılmıştır.

Bu nedenlerle, elde edilen taslak bir eğitim-öğretim programından çok, tepeden inme bir anlayışla halka kabul ettirilme niyeti taşıyan politik bir metin özelliği taşımaktadır.

Taslak programda yiğitlik, mertlik, dürüstlük gibi değerleri vurgulayanların kendilerini gizleyerek, kaynak göstermeden, etik ihlal yaparak, hayalet yazarlık yapması açık bir akademik etik sorunudur!

Anayasa ve Milli Eğitim Temel Kanunu çerçevesinde, sayın Bakanı, görevi doğrultusunda toplumun tamamını siyaset üstü bir şekilde kapsayacak ve temsil edecek şekilde davranmaya bir kez daha davet ediyoruz.

4. Programın tartışılması için yeterli süre verilmemekte, doğru araçlar tanımlanmamaktadır!

§ 10 yılda hazırlandığı söylenilen programa görüş bildirmek için 10 gün dahi süre verilmemesindeki amaç nedir?

§ Görüş bildirmek için neden e-devlet üzerinden giriş yapılması istenmektedir?

§ Amaç görüş almak mı insanları fişlemek midir?

Bir ortak metin ve 26 öğretim programından oluşan 27 farklı dosyanın, 3000’den fazla sayfası olan bir taslak programın, 7 günde incelenmesi, anlamlı, yararlı ve bilimsel bir görüş verilmesi mümkün değildir.

Burada amaç, ortaya konulan taslak programın kamuoyunda tartışmasına imkan vermeden, bir nevi yangından mal kaçırır gibi süratle uygulanmaya sokulmasıdır.

Eğitim programına yönelik dönütlerin e-devlet üzerinden alınması yerine yurttaşların iktidarın oluşturduğu polis devleti uygulamalarına yönelik kaygılarının ön plana geçmediği bir değerlendirme sürecine imkan verilmelidir.

Ülkedeki tüm eğitim fakültelerinin, eğitim sendikaları ve sivil toplum örgütlerinin, öğretmenlerin ve başta çocuklar, gençler ve veliler olmak üzere tüm toplum kesimlerinin görüşlerinin alındığı katılımcı süreçler tasarlanmalı ve tartışılması sağlanmalıdır.

5. Eğitim programı çerçevesinde hazırlanacak ders içerikleri ve materyallerinin geliştirilmesi için yeterli süre verilmeli, gerekli pilot çalışmalar yapılmadan uygulamaya sokulmamalıdır!

Yeni eğitim programı çerçevesinde hazırlanacak ders kitapları için yeterli süre var mıdır?

Olmadığı bilindiğine göre bir an önce uygulamaya başlama ısrarı neden kaynaklanmaktadır?

Hali hazırda eski programlara göre ders kitaplarının hazırlanıyor olduğu doğru mudur? Doğruysa milletin parası kullanılmayacak ders kitaplarının hazırlanmasına neden israf edilmektedir?

40 kişilik sınıflarda, yeterli fiziki imkânı olmayan okullarda beceri temelli bu program nasıl uygulanacaktır?

Yeni eğitim programlarının öncelikle pilot yapılmadan uygulanacak olması program geliştirme ilkelerine uygun mudur?

Yeni eğitim programlarının, gelecek eğitim öğretim yılından itibaren okul öncesi, ilkokul birinci sınıf, ortaokul beşinci sınıf ve lise dokuzuncu sınıflarda kademeli şekilde uygulanmaya başlanacağı belirtilmiştir.

Öğretim programlarının bu kadar dar vakitte uygulamaya konulacak olması bilimsel gerçeklikten, eğitim bilimlerinden ne kadar uzak olunduğunun bir göstergesidir.

Yeni eğitim programlarının öncelikle deneme okullarında uygulamaya konulması, buradan elde edilecek veriler ve dönütler ile gözden geçirilmesi, öğretmenlerin bu çerçevede gerekli hizmet içi eğitimleri alması, ilgili ders kitapları ve materyallerinin bu nihai çerçeve ile son halini alması ve nihayet uygulamanın tüm ülke çapında hayata geçirilmesi gerekmektedir.

6. Kamu yönetiminde ilke, ciddiyet ve israfı önleme açısından son derece kötü bir örnektir!

Şubat 2024’te uygulanmaya başlanan, son 3 yılda geliştirilen okul öncesi programından neden vazgeçildi?

Neden çok kısa aralıklarla iki tane okul öncesi programı hazırlandı?

Okul öncesi alanında sadece iki ay önce yeni bir programa geçilmiş ve ders içerikleri hazırlanmışken iki ay sonra yepyeni bir program hazırlanması kamu yönetimi ilkeleri açısından gerçek bir tutarsızlık ve israf göstergesidir.

Üstelik yeni taslak programın hangi yaş grubu için hazırlandığı bile belli değildir. Okul öncesi için uygun olmayan soyut becerilerle doldurulmuş, sadeleşmek bir yana yoğunlaştırılmış bir program hazırlanmıştır.

Okul öncesi programı çocukların olmazsa olmazı olan oyun etkinliklerinden yoksun, çocuğun üstün yararını gözetmek yerine toplum katılımı adı altında STK’ların müdahalesine geniş alan açılan bir program haline getirilmiştir. Bakanın cemaat ve tarikatları da STK olarak gördüğünü söylemekten çekinmediğini de bu noktada hatırlatmak isterim.

İlköğretim ve ortaöğretim kademelerinde de durum farklı değildir. Sadeleşme adı altında programlardan cumhuriyet, laiklik, Atatürk ve bilim sadeleştirilmiş, yerine kendi ajandaları yerleştirilmiştir. İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük dersine “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” gibi konular eklenmiş olması akla mantığa uygun olmayan onlarca örnekten sadece biridir.

Milli Eğitim Akademisi

Gelelim bakanın ikinci fiyaskosu, öğretmenleri mağdur etme projesi Milli Eğitim Akademisine.

Bu projeye göre, lisans eğitimleri boyunca 2.000 saatten fazla ders gören, proje, sınav ve diğer çalışmalarla birlikte toplam 3.360 saat sonunda diploma almaya hak kazanmış öğretmenler üniversiteden mezun olduktan sonra KPSS’de belli bir puan alarak Milli Eğitim Akademisine girmeleri öngörülmektedir. Burada öğretmenler mülakat le ilk turda bir elemeye tabii tutulacaktır.

Daha sonra akademide 550 saat daha eğitim alacak ve bir elemeye daha tabii tutulacaklardır.

Ardından 3 yıl boyunca güvencesiz bir biçimde çalışacak ve sonunda da kriterleri belli olmayan bir elemeden daha geçirilecek.

Bu haliyle bu akademi projesi bir öğretmen kıyımıdır.

Öğretmen yetiştirme eğitim fakültelerinin görevidir. Bir öğretmen politikası olmadan milyonlarca öğretmenin eğitim alıp atanmayı beklediği bir sistem yaratanlar bu alanı geliştirmeye yönelik strateji ve politika geliştirmeksizin yeni sorunlar yaratmaya devam etmektedirler.

22 yıllık iktidarları boyunca öğretmenlik mesleğinin itibarını yerle bir edenlere ve öğretmenleri atamamak için alternatif yollar arayan bakana öğretmen yetiştirme ve atama politikaları ile ilgili öncelikli sorunları hatırlatmak isterim:

· Yoksulluk sınırının altında yaşamaya mahkum ettiğiniz 1 milyon 155 bin öğretmenin sorunlarını çözün, onlara insanca yaşama şartları sağlayın.

· İktidarı devraldığınızda sayısı 68 bin olan, bugün ise 1 milyona yaklaşan atanmayan öğretmen sorununu çözün.

· Ücretli ve sözleşmeli öğretmenlik bir emek sömürüsüdür, derhal bundan vazgeçin. Ücretli öğretmen varsa atanmayan öğretmen var demektir, söz verdiğiniz atamaları yapın.

· 2022 KPSS sonuçları ile ek atama sözü verdiğiniz öğretmenlerin sesine kulak verin.

· Bizzat müsteşarlığınız döneminde yapılan düzenlemeler nedeniyle özel okullarda asgari ücret karşılığı emeği sömürülen öğretmenlerimizin feryadını duyun.

· Deprem bölgelerinde çifte mağduriyet yaşayan, atanmamış ya da okulu yıkıldığı için işsiz kalmış, çocuklarından uzak kalmış görev bekleyen öğretmenlerin sorunlarını çözün.

· Daha bir yıl önce Mahmut Özer’in her 100 öğrenciye 1 rehber öğretmen vaadini hatırlayın. Rehber öğretmenler yerine pedagojik formasyonu olmayan kişileri ÇEDES Projesi'yle okullara sokmaktan vazgeçin.

· Öğretmenleri kendi kriterlerinize göre elemek için yeni yollar aramak yerine Cumhurbaşkanının seçim vaadinde söylediği gibi mülakat uygulamasını kaldırın.

Müsteşarlığı döneminde andımızı kaldıran, atamalarda liyakat ilkesini yok eden, sözleşmeli öğretmenlik modelini başlatan, tarikat ve cemaatlerin uzantısı olan dernek ve vakıflarla protokollere hız veren, kendisine özel çıkarılan düzenleme ile rektör olan Yusuf Tekin, bakanlık görevine başlar başlamaz karma eğitimi tartışmaya açmış bir bakan olarak tarihe geçmiş bulunuyor.

Göreve gelir gelmez daha bir yıl önce muhalefetin ısrarıyla başlatılan okul öncesinde bir öğün ücretsiz yemek uygulamasını kaldıran, tüm kademelerde ücretsiz yemek vermesi gereken Bakan, çocuk açlığı ve yoksulluğu sorunlarını çözmek yerine tüm vaktini ve kamu kaynaklarını ideolojik hevesleri doğrultusunda çalışmaya harcadı, çocuklara bir öğün yemek verecek bütçe bile bulamadı.

Cumhuriyet Halk Partisi olarak diyoruz ki, Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli başlığı altında ülkemize dayatılmaya çalışılan bu program, STK kisvesi altında yutturulmaya çalışılan tarikat ve cemaatlerin Türkiye hayali olabilir ama "Cumhuriyet sizden 'fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür' nesiller ister." diyen Başöğretmenimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu laik ve demokratik Türkiye Cumhuriyeti’nde hem de 100. Kuruluş yılında Milli Eğitim programı olarak kabul edilemez, kabul etmiyoruz.

Program bu haliyle, Türkiye’nin geleceğine hizmet eden bir eğitim programı değil; dindar ve kindar nesiller yetiştirme hedefinden bir gün bile vazgeçmeyen AKP iktidarının çağdışı eğitim manifestosudur.

Cumhuriyet aktif sorumlu yurttaşlar yetiştirilmesini isterken iktidar itaatkâr ve kanaatkâr nesiller yetiştirmek istiyor. Bu çağdışı program taslağı da bunun bir eseri olarak karşımıza çıkıyor.

Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak eğitimin temel bir insan hakkı olduğunu ve her çocuğun nitelikli eğitime ulaşmasının devletin en temel sorumluluklarından olduğunu ısrarla vurguluyoruz.

Anayasanın laiklik ilkesinin düpedüz hedef alındığı bu programı, Genel Başkanımızın da ifade ettiği gibi, tümden reddediyoruz.

Bunu da sadece iktidar adayı bir muhalefet partisi olarak değil, toplumun tüm kesimlerini temsil etme gayretinde olan bir yaklaşımla tüm yurttaşlarımız, velilerimiz, öğretmenlerimiz ve geleceğimiz olan çocuklarımız adına yapıyoruz.

Bu yaşadıklarımız bize göstermektedir ki eğitim Türkiye’nin beka sorunudur ve eğitimin temel sorunu da Milli Eğitim Bakanlığı koltuğunu işgal eden Yusuf Tekin ve liyakatsiz kadrolarıdır.

NE OLMUŞTU?

Milli Eğitim Bakanlığı (MEB), yeni müfredat taslağının kamuoyuna açıldığını geçtiğimiz hafta duyurmuştu.

Yeni müfredatta integralin gittiği ve 15 Temmuz ve cihat vurgulandığı ortaya çıkmıştı.

MEB'e yeni müfredat konusunda yoğun eleştiriler geliyor.

{ "vars": { "account": "G-9KFVFXJPJ" }, "triggers": { "trackPageview": { "on": "visible", "request": "pageview" } } }