Sokrates der ki: "Bildiğim tek şey, hiçbir şey bilmediğimdir."

Bu söz, bilgelik okyanusunun kapısını aralıyor. Aynı yolda yürüyen Konfüçyüs’ten bir anekdot:

Konfüçyüs’ü ilerleyen yaşlarında bir genç ziyarete gelir. Evin duvarının yerden tavana kadar kitaplık olduğunu ve kitaplığın tamamen dolu olduğunu görünce sorar:
"Bunca kitabı gerçekten okudunuz mu?"
Konfüçyüs, "Evet," diye yanıtlar.
Genç yeniden sorar:
"Bu kadar çok kitaptan kim bilir neler öğrendiniz?"
Konfüçyüs'ün cevabı düşündürücüdür:
"Evet, ne kadar cahil olduğumu öğrendim."
Burada, "Gerçek bilgelik, bilmediğini bilmektir," diyerek tevazu ve yücelik konusunda büyük bir ders verdiğini de açıkça söyleyebiliriz diye düşünüyorum.

Öğrenmek, sadece bilgi yığmak değil; sınırlarını fark etmektir. Nitekim İbn-i Sina'nın dediği gibi:
"Bilgi bir okyanus, bildiklerimiz ise bir damla."

Peki, bizler "öğrenmek" ya da "bilmek" deyince ne anlıyoruz?

İnsan:
Duyduğunda unutur,
Gördüğünde hatırlar,
Sorduğunda ve tartıştığında anlamaya başlar,
Yaptığında öğrenir,
Başkasına anlattığında ise "bilen" olur.

Bu yolculuk tevazu ile başlar. Bilmediğini kabul etmek, egoyu kapıda bırakmaktır. Yücelik ise bilgiyi paylaşmak ve insanlığa katkı sunmaktır.

Ömer Hayyam bunu özetlemiş;
"Bilmek, bilmediğini anlamaktır."
Ama kim bu yolda tevazuyla yürüyor, kim kibirle tökezliyor?
*
Kişiler ve Bilgelik Üzerine...

Bilgelik, yalnızca bilgi sahibi olmak değil; bilginin sınırlarını ve eksikliklerini fark edebilmektir. İşte siyasetten bilime, sanattan iş dünyasına kadar farklı alanlardaki bazı isimler ve bilgelik yolculukları:

Siyaset Dünyası;

İsmet İnönü: Türkiye'nin 2. Cumhurbaşkanı, CHP Genel Başkanlarından.
II. Dünya Savaşı’nda uzmanlara danışarak ülkeyi savaşın yıkımından korudu, demokrasiye geçişi başlattı. Ancak otoriter yönetimi eleştirildi. Uzmanlara kulak vermesi, sınırlarını bildiğini mi gösteriyor?

Bülent Ecevit: Eski Başbakan...
“Karaoğlan”… 1974 Kıbrıs Harekâtı’nı uzmanlarla yöneterek başarılı oldu. Ancak ekonomik krizlerde çaresiz kaldı. Tevazusu, bilmediğini kabul ettiğini mi gösteriyor?

Recep Tayyip Erdoğan: Mevcut Cumhurbaşkanı, AKP Genel Başkanı...
Altyapı projeleriyle ülkeyi dönüştürdü. Ancak ekonomik krizlerde uzmanları dinlemedi. Bu inat, Yunus Emre’nin "Bilgi ne kadar azsa, kibir o kadar çoktur" sözünü mü hatırlatıyor?

Boris Johnson: Birleşik Krallık’ın eski başbakanı...
Brexit’i bitirdi, ama pandemi yönetiminde uzmanları hiçe sayıp kaos yarattı. Bu kendine güven, bildiğini sanmayı mı işaret ediyor?

Angela Merkel: Almanya’nın eski başbakanı...
Pandemi ve göç krizlerinde bilim insanlarına danışarak istikrar sağladı. Bilime yaslanması, Hz. Ali’nin "En büyük bilgi, kendi cehaletini fark etmektir" sözüne uyuyor mu?

Siyasi liderler, bilgelik ile kibir arasındaki ince çizgide yürümek zorundadır. Ancak her toplumda liderlerin karar alma biçimi farklıdır. Türker Ertürk bu durumu şöyle anlatıyor:
"Hollanda’da biri çıksa ‘Bana güvenin, peşimden gelin, gerisini merak etmeyin’ dese, akıl sağlığından şüphe eder, tecride kapatırlar. Zira orada kararlar tarihsel olarak yetkin akılla alınır."

Bu, bir yönetim anlayışı meselesidir. Siyasette kararların uzmanlarla alınması gerektiğini düşünen toplumlar, bilgiyi sınırlarını fark ederek kullanırken; bazı liderler kendi görüşlerinin mutlak doğruluğuna inanarak hareket eder.
Bilgelik mi, kibir mi? İşte tüm mesele bu.
*
Bilim İnsanları ve Akademisyenler;

Özlem Türeci & Uğur Şahin: BioNTech’in kurucuları...
COVID-19 aşısıyla milyonlarca hayat kurtardılar ama “Yılın Atatürkçüsü Ödülü”nü reddettiler. Bilimin tarafsızlığına vurguları, acaba Farabi’nin “Cahilliğini bilen, bilginin kapısını aralar” sözüne denk mi düşüyor, yoksa Atatürk’ün bilim vizyonunu mu kaçırdılar?
 Grigori Perelman, Rus matematikçi, özellikle Poincaré varsayımını çözmesiyle tanınır. 2002-2003'te bu yüzyılın en büyük matematik problemlerinden birini çözdü. 2006'da Fields Madalyası ve 2010'da 1 milyon dolarlık Clay Milenyum Ödülü'nü kazandı, ancak her ikisini de reddetti. Reddinin nedeni, matematiksel katkısının kişisel kazanç veya şöhret için değil, bilginin kendisi için olduğunu söylemesi. Ödüllerin getirdiği ilgiden hoşlanmadı ve mütevazı bir yaşamı tercih etti.
Poincaré varsayımını çözüp tarih yazdı ve övgüden kaçtı, ki bu bilmediğini bildiğini mi yansıtıyor?

Richard Feynman: ABD’li fizikçi...
Bilimin şüphecilik olduğunu savunması, Platon’un "Bilgeliğin ilk adımı, cehaletini itiraf etmektir" sözünü mü çağrıştırıyor?

Jonas Salk: Polio aşısını geliştirip patente bağlamadı, insanlığa armağan etti. Ancak meslektaşlarıyla didişmeleri oldu. Bu cömertlik, bilmediğini kabul ettiğini mi gösteriyor?
*
Sanat ve Kültür Dünyası;

Andrei Tarkovsky: Rus yönetmen...
“Solaris”le insanlığın derin sorularını sordu. Soyut filmleri kafa karıştırdı. Kesin cevap vermemesi, Halil Cibran’ın “Bilgelik, bilmediğinle barışmaktır” sözünü mü yansıtıyor?

Ahmet Hamdi Tanpınar: Türk yazar...
“Huzur”la doğu-batı çatışmasını işledi, ama siyasi tepkiler aldı. Mütevazı üslubu, bilmediğini bildiğini mi söylüyor?

Madonna: Popun kraliçesi...
Müziği ve kadın haklarını dönüştürdü. Ancak siyasi çıkışları nedeniyle “bilgisiz” damgası yedi. Bu iddialar, Bertrand Russell’ın “Ne kadar az bilirsen, o kadar çok bildiğini sanırsın” sözünü mü hatırlatıyor?
*

İş Dünyası ve Liderler;

Elon Musk: Tesla ve SpaceX’in kurucusu...
Uzaya roket gönderdi, elektrikli arabayı popüler yaptı. Ama her konuda “ben bilirim” havasıyla eleştirildi. Bu kibir, bildiğini sanmayı mı gösteriyor?

Satya Nadella: Microsoft CEO’su...
Şirketini yapay zekâ ve bulut teknolojileriyle uçurdu. Ancak işten çıkarmalar tepki çekti. Uzmanlara güvenmesi, bilmediğini bildiğini mi yansıtıyor?

Koç Ailesi: Koç Holding’in sahiplerinden...
Türkiye’de sanayi ve eğitime omuz verdiler. Ancak bazı anlaşmaları tartışıldı. Uzmanlarla çalışmaları, Hacı Bektaş Veli’nin “Bilginin sonu yoktur, ama tevazu sonsuzdur” sözüne uyuyor mu?

Jack Ma: Alibaba’nın kurucusu...
Çin’de e-ticaretin önünü açtı. Hükümetle kapışmaları soru işareti yarattı. Teknolojiye yabancı olduğunu itiraf etmesi, bilmediğini bildiğini mi söylüyor?
"
Diğerleri Diyelim mi?

Dalai Lama: Tibet’in manevi lideri...
Barış ve sevgi mesajlarıyla dünyayı sardı. Ama Çin’le gerilimleri tartışma konusu. İnsanlığın sınırlarını kabul etmesi, bilmediğini bildiğini mi gösteriyor?

Pele: Brezilyalı futbol efsanesi...
Sahada mucizeler yarattı, mütevazı duruşuyla sevildi. Ancak ticari işleri eleştirildi. Sade tavrı, bilmediğini bildiğini mi yansıtıyor?

Cristiano Ronaldo: Portekizli futbolcu...
Rekor üstüne rekor kırdı. Ancak “ben en iyiyim” çıkışları tepki topladı. Bu özgüven, Nasreddin Hoca’nın “Bildiğin bir damla, bilmediğin bir derya” sözünü unutturuyor mu?

Malala Yousafzai: Pakistanlı aktivist...
Eğitim için mücadele etti, Nobel kazandı. Ancak bazılarınca siyasi figür olarak değerlendirildi. Öğrenmeye açıklığı, Mevlana’nın “Bilmediğini bilmek, en büyük bilgidir” sözüne denk düşüyor mu?
Evet, 'bilmediğini bilen' olup olmadıklarına siz karar verin.
*
Yazımıza son vermeden önce, eğitimci yazar Yaşar Geler ' den bir alıntıyı önemle eklemek isterim... 
Konusu yukarıda ismini zikrettiğimiz Grigori Perelman, yani Rus matematikçi, bilim insanı...
Diyor ki;
"Memleketinde gençler ona hayran , resmi ve sözleri olan tişörtler giyiyorlar:
“Her şeyi satın alamazsın”.gibi...
O'nun hikayesi bize gerçek büyüklüğün her zaman alkışa ihtiyacı olmadığını hatırlatıyor... Ve...
Bazen en parlak dahiler sessizce aramızda dolaşırlar.
"Çözümüm doğruysa, başka bir tanınmaya ihtiyacım yok, her şeyi satın alamazsınız." diyebiliriz...
Gerçekten,
Bildiğinden çok bilmediğini fark edebilmek; tevazunun ve yüceliğin birleştiği bir bilgelik yolu, zira insan, cehaletini fark ettiğinde öğrenmeye başlamıyor mu?
Halen dünyada 'bilmediğini bilmeyen' fakat bunu cesaret sanan, boş özgüven ve gürültüyle  hakikatin üzerine perde çekenlerin bu hali Anooshirvan Miandji 'ye göre 'Cahil Cesareti'dir...
Ve diyor ki; dil fakirliği, okumamak, zora gel(e)memek, özgüven eksikliği, haklı çıkma merakı, düşük risk algısı, teknoloji kültürsüzlüğü, zayıf düşünme becerileri ve geçici çözümleri sevme gibi nedenler ise bu cesareti kibre çevirir...
Bu yüzden hâlâ geçerli,
“Cehaletini bilen bilge, bildiğini sanan ise cahildir.” diyen Lao Tzu'ya, "Bildiğin bir damla, bilmediğin bir derya.” diyen Nasreddin Hoca 'nın ve asırlar öncesinden gelen Hayyam'ın   “Nice bilgin var, bilgisine güvenip yürür cehenneme.Nice cahil var, cehaletini bilip yücelir göğe.” sözüne kulak verelim ve yeniden düşünme ve silkelenme vaktidir, zira cehalet, sadece bilmemek değil bilmek istememektir de... Oysa bilmek  sadece öğrenmek değil,  bildiklerini de sorgulamaktır, diyerek soralım;
Kim bu deryada yüzüyor?
Kim, bilginin derinliklerinde tevazuyla yürüyor?
Kimse görmese de kim, cehaletin bataklığında kibirle debeleniyor?
Ve en önemlisi,
İnsanın kendini bilmesidir.
Karar sizin.