Suat Umutlu

O, "SÖZ KONUSU VATANSA GERİSİ TEFERRUATTIR..." diyen Atatürkçü bir Cumhuriyet kadını... Gazeteci, köşe yazarı, radyo programcısı olarak güne ve gündeme damga vuran yayınlara imza atmış... Yazıları ve radyo programlarında; Türkiye'de yaşananlara kayıtsız kalmayan, gerçekleri haykıran, noktasına virgülüne dokunmadan halkı bilgilendiren, önemli konuklarıyla bir araya gelmiş, hayatı paylaşmak için bir moderatör olarak da 'Halkın Sesi' olmuş... Diyor ki; Hayat su gibi akıp gidiyor, ne anlar ne anılar biriktiriyor insan...

Mesleğindeki azim ve kararlılığı ile hayata dokunmuş, konuklarıyla... Mesela Hüsnü Bozkurt, Nasuh Mahruki, Ümit Yalım, Hüseyin Özbek, Türker Ertürk, Yılmaz Özdil, Adil Serdar Saçan, Arslan Bulut, Suay Karaman, İsmail Dükel, Naim Babüroğlu, Dursun Çiçek, Sedef Kabaş, Abıl Çeçen, Sinan Meydan, Bilgin Gökberk ve daha nice akademisyen, gazeteci, yazar, şair, asker, hukukçu, mühendis vs. ile ama aynı zamanda, o, dostluğun, dayanışmanın, vefanın da bir örneği... Bir kitap okumuş ve "Okurken biraz gözyaşı, biraz hüzün, biraz umut ama en çok da yolunuza ışık olacak cümleler ile bezemiş... Bir hayat, hayatın içinden bize düşen ihanetler, vefasızlıklar, nobran davranışlar... Hukukun en acı hâli! Ve fakat mücadelenin en gururlu duruşu..." diyerek destek çıkmış ve "Bu kitap yolunuza IŞIK..."tır, demiş. O kitap mı? Dostum dediği Sedef Kabaş'ın 'Yandığın Ateş Yoluna Işık Olur' adlı eseri...

Kısaca, gazeteciliği bilen, gazeteci olmanın yüklediği görev ve sorumlulukları da içinde taşıyan birisi... Atasını, vatanını, Cumhuriyet'i çok seven... O, laik, çağdaş, sosyal bir hukuk devletinde insanların huzur ve barış içinde mutluluğu bulmak, yaşamak istiyor. Bayramlarımız bizi birbirimize kenetlemeli arzusunda olsa da... Biraz hüzünlü, biraz kızgın... Nasıl olmasın ki...! "Son yıllarda yaşadıklarımız çok yakıyor canımız… Öyle ki; erkler ayrılığı yok, bağımsızlık yok, yoksulluk, yolsuzluk, yasaklar hız kesmeden ilerlerken, gençlerimiz kaygılı, ebeveynler üzgün ve kırgın, çocuklarımız eğitimden, sağlıktan yoksun... Oysa, bu devlet kolay kurulmadı, o günkü mücadele azmimiz neden yok oldu diye sorguluyor ve o günleri tekrar hatırlatıyor; İstiklal için can verenlerin cesaretini, dirayetini, korku nedir bilmediklerini ne zaman unuttuk! Sahi, Türk milletinin bir ferdi olarak, Atatürk Cumhuriyetini koruma ruhunu kaybettik mi? Bakınız; Balkanlardan kalkıp Anadolu topraklarını savunmak için daha 19 yaşında Kurtuluş Savaşı’na katılıp gelinlik çağında vücuduna saplanan kurşunlar ile vatan için can veren Zeynep Mido Çavuş'u... Kurtuluş Savaşı’nda Atatürk’ün yanında mücadele eden, Sultanahmet konuşması ile yüreklere dokunan, savaşın içinde sivil olarak görev yapıp Onbaşı rütbesini alan Halide Edip Adıvar'ı... Onlarca yolu kağnısına koyduğu cephane ile yürüyerek tamamlayan Fatma nineyi... Vatan savunmasını çocuğundan üstün tutan, o soğukta battaniyeye cephane saran Şerife Bacıyı... Cepheden cepheye koşarken esir düşen ama esareti kabul etmeyen vatan yüreği ile çektiği işkenceye rağmen cepheye geri dönüp savaşan Kara Fatma'yı... Kocayayla baskınında başından vurularak vatana can vererek şehit olan Gördesli Makbule'yi... Savaşmak için erkek kılığına giren Halime Çavuş'u... Koca yüreği ile Sarayköy’e gelen Nasihat Kurulunun üzerine silahla yürüyen Adöv Ayşe'yi... Ve daha niceleri, onlar Türk kadınları ve bu emanete sahip çıktılar... Bugün de aynı azim ve kararlılıkla..." diyerek anlatmaya devam ediyor ve Fatih Sultan Mehmet'in "Aklı öldürürsen, ahlak ölür. Akıl ve ahlak ölürse millet bölünür. Kadı’yı satın aldığın gün adalet ölür. Adaleti öldürdüğün gün DEVLET’te ölür..." sözünü hatırlatıyor...

Hürriyet; Atatürk’ün "Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir." sözünün mühürüdür ve bu mühürün elinde olduğunun farkına varmak ise vatandaşın bilinçli olması ile gerçekleşir, ki Atatürk’ün yüz yıl önceki akılcı yönetimine bu gün her şeyden çok ihtiyacımız var, bu sebepten "Gençliğe Hitabe"yi tekrar okuyup, hürriyetimize sahip çıkma görevimizi unutmayalım... diyor.

Günümüze... Güne ve gündeme dair de önemli açıklamalarda bulunuyor, bazen geçmişi de irdeliyor, soruyor... "Neden bu kadar özlem geçmişe? Neden eski sesleri yok kuşların? Yapraklar bile başka sarardı? Neden sararıp solduk, neden uzaklaştık sevgiden, saygıdan? Hani biz değil miydik aynı toprakların çocukları? Biz değil miydik, aziz şehitlerimizin emanetine sahip çıkacak? Aileler ayrıştı! Komşular ayrıştı, mahalleler ayrıştı... Andımıza, hayallerimize beton setler, umutlarımıza pranga vurdular… Çocukluğumuzu, çocuk duygularımızı aldılar…" diyor. "Adalet… Yargıda adalet, sosyal yaşamda adalet arar olduk. Sosyal adalette ise, yanlış olanlara karşı duramadığımız sürece de yaşayacağız ve Cumhuriyetin bize kazandırdıklarına veda etmeye devam edeceğiz." uyarısı ile soruyor; "Devam edelim mi? Yoksa yine, yeniden kuşların ötüşlerini, yaprakların sararışlarının güzelliğini fark edelim mi?" Son sözü mü; "Birbirimizin kıymetini, ahde vefayı bilerek, bu toprakların vatan olduğunu, kurucu iradenin kıymetini bilerek hukukun üstünlüğü için, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün evlatları olarak GENÇLİĞE HİTABEYİ gerçekleştirmek için... "Eğriye eğri, doğruya doğru..." diyelim. İhtiyacımız olan ise; O, büyük liderin dediği gibi, "Muhtaç olduğumuz kudret damarlarımızdaki asil kanda mevcuttur."