“Deniz Mekânsal Planlama” çalışmaları kapsamında hazırlanan bu harita, Adalar Denizi (Ege) ve Doğu Akdeniz’deki deniz yetki alanlarını ele alıyor. Ancak, harita Yunanistan ve Kıbrıs Rum Yönetimi’nin maksimalist taleplerine göre şekillendiği için Türkiye tarafından kesin bir dille reddedildi.
2000'li yıllarda Yunanistan ve Kıbrıs Rum Yönetimi tarafından desteklenen ve Sevilla Üniversitesi’nde hazırlanan "Sevilla Haritası", AB’nin resmi sınırları gibi sunulmuştu.
Türkiye’nin itirazları ve uluslararası hukuktaki eksikliklerin ortaya konmasıyla birlikte, AB ve ABD 2020 yılında haritanın hiçbir geçerliliği olmadığını açıklamak zorunda kaldı. Ancak son gelişmeler, Yunanistan ve Kıbrıs Rum Yönetimi’nin benzer bir hamle ile bu kez “Deniz Mekânsal Planlama Çalışmaları” üzerinden Sevilla Haritası'nı tekrar gündeme getirmeye çalıştığını gösteriyor.
Uluslararası Hukuka aykırı unsurlar
Yeni harita, Yunanistan’ın maksimalist iddialarını yansıtan birçok düzenlemeyi içeriyor:
Adalar Denizi’ndeki Yunan Yetki Alanı: Tüm deniz yetki alanı Yunanistan’a ait gösteriliyor.
Meis Adası ve Akdeniz: Türkiye'ye Antalya Körfezi dışında Akdeniz’de bir çıkış bırakılmayacak şekilde Meis Adası'na 40 bin kilometrekarelik kıta sahanlığı tanımlanıyor.
Yunan Adalarının Kıta Sahanlığı: Türkiye’ye yakın adalar temel alınarak hesaplanmış, uluslararası hukuka aykırı düzenlemeler yapılıyor.
Bu durum, Türkiye'nin deniz yetki alanlarını neredeyse tamamen sınırlandırarak uluslararası hukuk kurallarını ihlal ediyor.
AB’nin Yetkisi Yok
AB’nin, deniz yetki alanları konusunda karar alma veya planlama yapma yetkisi bulunmuyor. Bu tür girişimler, sadece taraf ülkeler arasında yapılacak müzakerelerle ve uluslararası hukuk çerçevesinde sonuçlandırılabiliyor. AB’nin hazırladığı bu yeni harita, hukuken bağlayıcı olmamakla birlikte, taraf olmayan Türkiye açısından "yok" hükmünde kabul ediliyor.
Türkiye ve KKTC Kararlı: Kabul Edilemez
AB’nin hazırladığı bu harita, Kıbrıs Rum Yönetimi’nin sözde “Ulusal Deniz Mekânsal Planı” ile birebir örtüşüyor ve Kıbrıs Adası’nın tamamında egemenlik iddiasını destekliyor. Türkiye ve KKTC, bu tür girişimlerin hukuki veya fiili bir sonuç doğurmayacağını ve bu haritanın kabul edilemez olduğunu bir kez daha vurguladı.
Avrupa Birliği’nin, deniz yetki alanları konusunda uluslararası hukuka uygun hareket etmesi ve tek taraflı girişimlerden kaçınması gerektiği ortada. Türkiye, Doğu Akdeniz ve Ege’deki haklarını savunma konusundaki kararlılığını sürdürürken, uluslararası hukukun dışına çıkan bu girişimlerin bölgedeki tansiyonu artırabilir.