Suat Umutlu

Nasılsın dedim,
"Yüz yerde yüz yaram var, el sanır sağ gezerim.(1).." deyince dostum, "İnsanların psikolog gibi konuşup, akıl hastası gibi davrandığı çağdayız" diyen İrlandalı yazar Sally ROONEY 'i düşündüm bir an için...
*
Birlikte yaşıyor, görüyor ve hissediyoruz...

Bir tarafta, sakar sakar yol almaya çalışan milyonlar ki, "Yolu anlamayanla yürürsen yol yorar; zulüm olur" derler.
Diğer tarafta, şıkır şıkır beyler, hanımefendiler, binlerce...
Bir de tıkır tıkır cukka da cukkacılar var yüzlerce...

Peki nedir bunun sırrı; kimine şapur şupur, çoğuna Yarabbi Şükür... Reva mıdır?
*
"Sopayı diksen filiz verecek şu topraklarda hala sürünüyorsak, açsak, yorgunsak iki sebebi var; cehalet ve ihanet" diyor İlber Ortaylı...

Ama Karikatürde Muhlis Bey aynı fikirde değil gibi,
"Çok gezen mi bilir, yoksa çok okuyan mı?" demişler, hemen "Cahil bilir. Çünkü o her şeyi bilir" diyerek cevaplamış!

Üç tarafı deniz, dört tarafı ateş çemberinde topraklarda yaşadığımızı düşünürsek şaşar elbette beşer...

Bakınız;
Büyüyünce ne olacaksın evladım sorusuna, 'tefeci' diyen öğrenci, bizde... Karikatürde Muhlis Bey' e göre ise "Büyüyünce ne olacaanız bakiiim?" sorusuna "ZiYAN ! " diyen küçükler de bizde ..

Akıllı telefonun var mı dediklerinde bende akılsızı bile yok diyen amca da ...

"Venüs, Uranüs,Anüs" diyerek gezegenleri mi sıraladı, yoksa  gezegenlere mi saydı dayımız, hiçbirimiz hâlâ bilmiyor ...

Tahliye sonrası tekrar hırsızlıktan yargılanan on beş yaşındaki çocuğun 'daha evin ikinci katını çıkamamıştık!...'  savunması hafızamda...

Örneği çok, hepsi gerçek ve olağan karşılanıyor, şaşırtmıyor kimseyi ve umurlarında da değil gibi...

Sizce de, bunlar ahlâkî çöküntünün sonucu değil midir ve 'Ahlâk Reformu'nu gerektirmiyor mu?...
*
Bir başka gözle
Instagram'a göre herkes zengin ve mutlu gibi...
Twitter'a göre ise Einstein kadar zeki, Sokrates kadar filozof, Yunus Emre kadar sevgi dolu gibiler...

Tweet atma şansları olsaydı;
Einstein'a fizik konusunda, Aristo'ya felsefe konusunda, Auguste Comte'a sosyoloji konusunda haddini bildirecek binlerce insanımız da var her şeyi bilen!...
Sosyal medya paralel evreni böyle bir şey, hayırlı olsun...
*
Düşünelim;
Cahillik, kültürsüzlük, görgüsüzlük, gurur ve kibir, menfaat dostluğu ve işbirliği, köprü/ayı/dayı üçlemesi, karşımızda mı, evet....

Hastanede, sokakta, trafikte, stadyumda, her yerde şiddet... Çürüme ve yozlaşma, bir tümör gibi toplumun her alanına yayılmış mı, evet...

Celal Çalık diyor ki;
"Azımsanmayacak bir cehalet güruhu var...
Kanımızın rengini karpuzdan, kirazdan, pekmezden aldığını zanneden bir kitle var. Ayrıca yerin altında jelibon rezervi olduğuna inanan idare kitlesi de ...

Gerçekten bakıyoruz,  vatan millet diyen yok, hep Sakarya! 
Işıl ışıl bakan gözler yok...
Kıpır kıpır atan yüreklerimizde kayboluyor, yavaş yavaş...

Peki neden?
"Cömertlik, tevazu ve cesaret insanı büyütürken, kibir, bencillik, yalancılık küçültür" diye bilirdik.
Oysa "Nezaket, güler yüz ve tevazu ise sevdirir" öyle değil mi... Bunları yok saydığımızdan,  önem vermediğimizden ya da umursamadığımızdan olabilir mi?...

Bakın, Sadi Şirazi ne diyor:
"İnsan öldükten sonra ne kadar çabuk
unutulduğunu görse kimseye kendini
beğendirmek için çabalamazdı"

Doğru / Yanlış tercihi size bağlı...
*
Bir ülkeyi yoksulluk ve felakete sürükleyen şeyler... İşte adaletin olmaması, liyakatsızlık, eğitimin bilerek veya bilmeyerek çorba olması ve kalitesinin düşmesi, gelir adaletsizliğinin artması, üretimin azalması, bilim ve teknolojiye yatırım yapılmaması, yöneticilerin halktan kopması ve yolsuzluğun yaygınlaşması gibi sebepler sayılabilir...

İbn-i Haldun bunlara, dayanışmanın yok olmasını, tüketim çılgınlığını, vergide haksızlığı, adaletsizliği, insanların umutlarının kırılmasını, göçün hızlanmasını, iblisane gurur ve kibiri, gösteriş, riyakarlık ve yalakalık gibi unsurları da ekliyor.
*
Sally ROONEY 'in dediği psikolog ya da akıl hastası da olmadığımızı düşünelim:

Doğruyu söyleyenin değil, susanın
Yanlışa itiraz edenin değil, görmezden gelenin
Haklıyı savunanın değil, güçlüyü koruyanın
Dik duranın değil, eğilip bükülenin
Düşünenin değil, sorgusuz itaat edenin
Dalkavuk ve omurgasız olanın makbul olduğu lanet bir zamanda mıyız?

Evet ise sebep-sonuç diyerek konuşalım ve davranalım...

Bilelim ki, kötü insanlar tek başına bir toplumun çürümesine neden olmaz. Kötü insanlara tahammül eden, aman başım ağrımasın diye görmezden gelen, ondan nemalandığı için destek veren, neme lazım diyenler çürütür toplumu....
Zaten böyle bir toplum çoktan çürümüş demektir...
*
"Bilginlerin aydınlatamadığı toplumları şarlatanlar aldatır" demiş Marquis de Condorcet...
Gerçekten şarlatanlığin bu kadar yaygınlaştığı ve talep gördüğü bir dönem olmamış, herkes kibirden, alttakileri ezmekten, mobbingten, haksızlıktan, hak hukuk gözetmemekten şikayetçi ama sadece kendisi alttaysa. Üste çıkan, terfi eden, koltuk kapan ise dün şikayet ettiği davranışların daha beterini sergilemekten geri kalmıyor...

Eeeee elbette iki yakamız bir araya gelmez, öyle değil mi?... Düşmanınız için bile adalet istemedikçe, adalete ulaşamazsınız, ne hale geldik...

Tam burada hatırlatalım:
Başkasının hakkını yiyen sizinkini yemiyorsa, sizi sevdiğinden değil,  zamanı gelmediğinden...
Başkasına zorbalık yapan size yapmıyorsa, insanlığından değil, size gücü henüz
yetmediğinden.... Unutmayın...

*
Fakirlik dizboyu ..

Sıkı bir üniversite diploması herhangi bir siyasi parti referansından daha değersiz ise  bilimsel ve teknolojik gelişme olmaz, kurumların içi boşalır, beyin göçü olur. Bu ülkelerin fakirleşmesi ise kaçınılmaz olur...
*
Herşeye rağmen bilgimiz arttı ise cahile tahammülümüz azaldı. Görgümüz arttı ise eğer kabalığa sabrımız da tükendi.  Ya vicdanlarımız ne alemde....Haksızlıktan rahatsız oluyor muyuz, hepimiz evet derken sormak gerekmiyor mu, peki sen ne yapıyorsun, diye... 

Diyelim ki, "Kudretli birinin lütfuyla bir makama gelenler, onun kölesi olurlar. O makamın devamı için yanlış doğru demeden herşeye kafa sallar, hiçbir şey üretemezler."  ve "Antilopların sırtındaki bitleri yiyen kuşlar bile bunlardan daha faydalı ve onurludur." İnanın...
 *
Ülkede hızla bilimsellikten uzaklaşılıyor, eğitim kalitesi düşüyor ve akıldışı düşünme artıyorsa bilinmelidir ki günlük yaşamlarımız bilimden, düşünceden ayrı düşen bir hayata evriliyor demektir ..

Ve yine unutmayalım ki,
"Bilgili, vicdanlı, geniş ufuklu ve nezaket sahibi insanlar vasat ortamlarda nefes alamazlar."
Nasıl mı?

Her şeye rağmen bilgimiz arttı ise cahile tahammülümüz azalır...
Görgümüz arttı ise eğer kabalığa sabrımız da tükenir...

Ya vicdanlarımız ne alemde? Haksızlıktan rahatsız oluyor muyuz? Hepimiz evet derken sormak gerekmiyor mu, "Peki sen ne yapıyorsun, nefes almak için?" diye... 
*
Öncelikle
Nazik ol, kimseyi aldatma...
Haksızlık etme, hoşgörülü ve saygılı ol ..
Tevazu göster...
İlkesizlik, omurgasızlik, tepeden bakmak, zayıfı ezmek; kısacası çakallık daha makbul diye düşünme...

Unutma ki, ufacık bir hatada yer yarılsa da içine girsem diyen, düşünen, mahcup, utangaç, ince duygulu insanlardık... Üstelik mert, cömert, fedakar, yardımsever, düzgün insanlardık...

Bu kadar pişkinlik, arsızlık, yüzsüzlük yoktu, bir zamanlar... Bu nedenle bu biz değiliz, böyle olmamalıyız...

Hani , eskilerin bir sözü var: Harabat ehlini hor
görme, defineye malik viraneler var.

Kısaca, "Umut ve inanç her zaman vardır."

*
Şöyle ki;

Bir ülkenin en önemli kaynağı yetişmiş insandır. Kaybeden ülkeler; gökten altın da yağsa, yerden petrol de fışkırsa fakir kalmaya mahkumdur.

Ancak bu insanlarımız da toplumun dertlerine kayıtsız kalmamalıdır... O, gerçeği menfaate feda edemez, cesur olmalı ve asla "Neme lazım" dememelidir...

Haksızlığa karşı çıkan insanlar olalım... Güç, para, makam için dalkavukluk yapmayan, fırıldak gibi rüzgarla dönmeyen, kişiliği olan insanları sevelim ve sahip çıkalım...

Kısaca;
Liyakatsizliklerden yılan insanların, kendi kabuğuna çekilmesi doğru değildir..
Keza, "Bana dokunmayan yılan bin yaşasın..." diyen de yılandan daha tehlikeli, daha zehirli olacaktır...
Zaten, yılan da zehrini bunlardan almıyor mu?
Bakış açısı önemlidir...
*
Prof. Dr. Güner Sönmez anlatıyor:
"Safra kesenizde 2 taş var" dediğim yaşlı kadın muzip bir gülümsemeyle "Bir yastıkta kocasınlar, kira istemiyorum" dedi.

Bu mutlu ve espirili kadın bana Tolstoy'un bir sözünü hatırlattı:
"Mutluluk yaşadığın hayat tarzında değil, hayata bakış tarzındadır."
*
Bir reçete yaz doktor; yalanı, talanı, arsızlığı, yüzsüzlüğü, iki yüzlülüğü bitirsin...

Bir reçete yaz doktor!
Ne aç kalsın, ne açıkta can; 
ne de boynu bükük insan...

Bir reçete yaz doktor!
Ne korku kalsın, ne yürekte nefret;
ne de cihanda sefalet...
Prof.Dr.Güner Sönmez'den...

*
Her ne kadar, Cahit Sıtkı Tarancı ;

"Ne ölümün hüznü var
Ne de hayatın neşesi,
'Nasılsın' samimiyetsizliği ile
'İyiyim' sahtekarlığı arasında bir yerdeyiz"  demiş olsa da ..

Edip Cansever de yanılmış olamaz ve 
“Gülemiyorsun ya,  gülmek / Bir halk gülüyorsa gülmektir…” diyor ise...

Ve...
"Bir milletin ruhu zapt olunmadıkça, bir milletin azim ve iradesi kırılmadıkça o millete hakim olmanın imkanı yoktur" diyelim.

Bir ve daha.. 
Hayat resim yapmak gibidir
Renkler ise senin tercihindir
Siyah beyaz da yaşayabilirsin rengarenk de...
Yanlış bir fırça darbesi ise
Bütün resmi mahvedebilir.. 
Yaşamak, yaşamak, yaşamak...
Yetenek ister.

UNUTMA...
AYDINLAR SUSARSA, CAHİLLER YOL GÖSTERİCİ OLUR.. 

Not: Değerli Dr.Güner Sönmez 'e teşekkürler...
(1) "Yüz yerde yüz yaram var, el sanır sağ gezerim...", Elazığ yöresi türküsüdür...