Ercan Çankaya
15 Mart; 1908 Hürriyet Devrimi’nin en önemli önderlerinden biri, İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin büyük örgütçüsü, Osmanlı İmparatorluğu’nun son sadrazamlarından biri olan Mehmed Talat Paşa’nın ölüm yıl dönümü. Bu özel haberimizde, Toplumsal okurları için bir devrimci ve örgüt ustası olarak Talat Paşa’nın yaşamını ele alacağız. En sonda söyleyeceğimizi en başta söyleyebiliriz. Talat Paşa, 1913 ve 1918 yılları arasındaki o beş yıllık dönemde imparatorluğun kaderini belirleyen kişidir. Fakat koca bir ulusun kaderini elinde tuttuğu dönemde dahi devrimcilere has mütevazılığından, mütevazı yaşam tarzından ödün vermemiştir.
Ölümünün ardından gazeteci ve romancı Mithat Cemal Kuntay, "Talat Paşa'nın tabutu önünde" şu şiiri yazmıştır.
alnındaki ter, bir vatanın döktüğü terken,
nabzındaki kan belki de bir nesle yeterken,
en sonra, şu torba kemik sen misin? anlat!
biz dipdiri verdik seni bir devlete tal'at!
takriben adamlık sana yetmezdi, tamamdın,
sen kitle adam, millet adam, bayrak adamdın.
en sevdiğin insan senin, çıplak olandı;
şanlar, senin ölçünle palavraydı, yalandı.
insanların insanlara verdikleri şanlar,
göğsünde kalır, kalbine girmezdi nişanlar.
asla derileşmezdi vezir esvabı sende,
sen zorla büyüktün, ne kadar istemesen de..
en sonra eğildinse de kurşunla eğildin,
altınlar akarken de züğürt ölmeyi bildin.
neymiş sana heykel? ne demekmiş sana türbe?
arkanda kalan tertemiz ismin yetişir be
1908 HÜRRİYET DEVRİMİ’NE KADAR YAŞAMI
Talat Paşa, 1874’de Edirne’de doğdu. Çocukluğu ve gençliği Edirne’de geçti, Edirne Askeri Rüştiyesi’ni bitirdi. Diplomasını alacağı gün, bir öğretmenini dövdüğü için diplomasını geç aldı. Bu nedenle askeri idadiye giremedi. Edirne Posta ve Telgraf İdaresi’nde katiplik yapmaya başladı. Maaşı 40 kuruştu.
Posta idaresinde çalışırken Edirne’deki Alyans İsrailite adlı Musevi okulunda Türkçe öğretmen vekilliği yapmaya başlar. Burada hem öğretmen vekilliği yaparak para kazanır hem de özel Fransızca dersleri alır. Fransız İhtilali hakkındaki ilk köklü bilgilerini, ihtilalin özgürlükçü, dayanışmacı fikirlerini ilk kez bu okulda öğrenir. Hayatındaki en önemli kırılma noktalarından biri burada oluşur.
Edirne Posta-Telgraf idaresinde stajyer memur olarak başlayan kariyerine, bir yıl sonra 12 Ağustos 1307(24.07.1891)'de üç yüz kuruş maaşla Edirne vilayeti telgraf deposu başmüdürlük mukayyidi olarak devam eder. Buradaki vazifesine devam ettiği sırada politikaya bulaştığı töhmetiyle, Edirne İstinaf mahkemesince üç sene kalebentliğe mahkum edilmiştir. Bunun üzerine, 18 Temmuz 1313 (30.06.1897) görevinden azledilerek Edirne hapishanesine konulmuştur.
Talât Bey, yaklaşık bir buçuk yıl kadar hapishanede kaldıktan sonra, II. Abdülhamit'in çıkarmış olduğu bir af iradesiyle başka bir vilayette, münasip bir görev verilmek şartıyla affedilmiş, Selanik'le Manastır arasında çalışmak üzere, 1 Temmuz 1314 (13.07.1898)'de seyyar posta memurluğuna atanmıştır. Önce cezalandırıp sonra büyüklük(!) gösterip affetmek Abdülhamit’in muhaliflerini, devrimcileri ehlileştirmek için kullandığı en büyük taktiklerden biridir. Ama Talat bunlara pabuç bırakacak biri değildir.
Bir yıl sonra, 1899'da Selanik vilayeti Posta ve Telgraf Başmüdürlüğünde katipliğe tayin edilmiştir. 2 Nisan 1319 (15.04.1903)'da aynı kurumun tahrirat başkatipliğine yükseltilmiştir. Bu vazifesine devam ettiği yıllarda, gizli olarak siyasetle de meşgul olur. Fakat, bir gün, Posta ve Telgraf başmüdürü Arap Hamdi Bey, posta müdürü Hamdi Bey'le, tokat tokada müthiş bir kavga eder. İdarenin bu iki amirinin kavgası mahkemeye intikal eder. Olayın tek şahidi de Talât Bey’dir. Tabii o da şahit olarak mahkemeye davet edilir. Talât Bey, en büyük amiri olan Arap Hamdi Bey'den zerre kadar çekinmeyerek, posta müdürü Hamdi Bey'in lehine şahitlik yapar. Meselenin doğrusunu anlatır. Başmüdür Hamdi Bey buna fena halde sinirlenir ve mahkemenin huzurunda: "Bu adam, din ve vatan hainidir. Padişahımızın bile aleyhinedir. Hatta bu yüzden hapislerde yatmış, buraya da sürgün gelmiştir. Şahadeti makbul olmaz" diye bağırır.
Başmüdür bununla da kalmayarak, derhal İstanbul'a uzun bir jurnal gönderir. Bu mahkeme ve jurnal üzerine 21.11.1907’de Anadolu'da münasip bir yere nakledilmek üzere görevinden azledilir. Anadolu'ya gitmeyen Talât Bey'in memuriyet hayatı böylece sona erer. Bundan sonra 1921’deki ölümüne kadar hep siyasetle uğraşır. Sadrazam da olacaktır, sürgün de... Fakat hep bir devrimci ve örgütçü olarak kalacaktır.
"en sonra eğildinse de kurşunla eğildin,
— Toplumsal (@habertoplumsal) March 16, 2021
altınlar akarken de züğürt ölmeyi bildin."
Yoksul doğup yoksul ölen bir yurtsever: #TalatPaşa suikastının yüzüncü yılı
DEVLET ADAMLIĞI YILLARI VE ÖRGÜTÇÜLÜĞÜ
1907’den ölümüne kadar tüm hayatını siyasete vakfeder. Örgütü İttihat ve Terakki, 1908’deki Hürriyet Devrimi’yle iktidara gelecek, 1908’den 1913’e kadar devlet yönetiminde kısmi bir iktidara sahip olacaktır. Bu dönemde Cemiyet, Abdülhamit devrinden kalma bürokrasi üstünde denetleyicilik görevini üstlenecektir. 1913’te, İkinci Balkan Savaşı öncesinde vuku bulan Babıali Baskını’ndan 1918’e kadar Cemiyet, imparatorluk üstünde mutlak bir hakimiyete sahip olacaktır. İşte bu dönemde Talat, İttihat ve Terakki’nin Enver ve Cemal Paşalarla birlikte en önde gelen üç adamı olmakla birlikte devletin de Enver Paşa’yla birlikte en önemli iki adamından biridir. Fakat yaşamıyla, hali ve tavrıyla, devlet adamlığıyla Enver Paşa’dan oldukça farklıdır.
Bu noktada biraz Talat’ın örgütçülüğünden ve devrimciliğinden bahsedelim. Tevfik Çavdar, Talat’ın devrimciliği ve örgütçülüğünü Talat’ın arkadaşı ve yoldaşı Hüseyin Cahit Yalçın’dan alıntıladığı şu satırlarla anlatır:
İttihat ve Terakki bir inkılap ve ihtilal cemiyetinden doğduğu ve o cemiyet ruhunu daima muhafaza ettiği halde, [Talat Paşa] keskin bir sima olamazdı. Daima muhafazakar ve ileri unsurlar arasında uzlaşan adımlarıyla yürüdü ve daha ziyade, muhafazakar ve oportünist bir politika takip etti. Çünkü Talat böyle idi. Vatanı için hayatını feda etmek lüzum uyla karşılaşsa idi katiyen eminim ki, bu cezri hareketi memnuniyetle, tereddütsüz göze alırdı. Fakat siyasi hareketlerde onu radikal, cüretkar ve çok ileri adımlara sevk etmek kabil değildi. Hükumet heyulasını devirmek için bir Babıali baskını tertip edilmek lazım gelirse, Talat hiç tereddüt etmeden tabancasını kapar ve bu tehlikeli isyan hareketinin önünde yürürdü. Mesela eski Arap harflerini atarak Latin harflerini alma mevzubahis olursa Talat bunu yapmak cesaretini gösteremezdi. Kadınların çarşaflarını atarak yüzlerini açmak istenirse o bu hareketi ele alma cüretini gösteremezdi. Belki içinden bu yeniliklere tamamen taraftar değildi. Belki zamanın müsait olduğuna ihtimal vermiyordu. Kim bilir belki o günlerde haklı olan Talat idi.
İttihat ve Terakki hakkındaki çalışmalarıyla tanınan tarihçi Prof. Dr. Sina Akşin, İttihat ve Terakki’yi asker ve sivil “mekteplilerin örgütü” olarak tanımlar. Talat, bu mektepliler arasında eğitim bakımından belki de en zayıf olanlarından biridir. Fakat kendini geliştirmesini bilmiştir. Hem fikirsel hem örgütçülük yönünden arkadaşlarına eşit ve üstün duruma gelmiştir. Talat, belki de bu yönüyle, mektepliler arasında fakat onlardan farklı biri olarak iyi bir örgütçü olabilmiştir. İdarecilik yönü ve mütevazılığı bu sebeple de gelişmiştir.
Birinci Dünya Savaşı’nın yenilgiyle sonuçlanmasının ardından ülkeyi terk ettiğinde ardında mal varlığı olarak sadece küçük bir çiftlik bırakmıştır, Tevfik Çavdar’ın deyişiyle. İlk gençliğinden ölümüne kadar tutkuyla İttihat ve Terakki’yi araştıran Erol Şadi Erdinç’e göre bu tüm İttihatçıların ortak özelliğidir. Ona göre İttihat ve Terakki’de namus kavramı çok önemlidir. “Bana bir tane hırsız İttihatçı gösteremezsiniz” der. Sadrazamlığı döneminde bile kirada oturmaya devam etmiştir Talat. Sultan Reşat, evinin olmadığını, kirada oturduğunu duyunca ona bir ev almayı teklif eder. Talat Paşa, bu teklifi dahi reddecektir. Karşılıksız almak ona göre değildir. Masraflarına yetişemeyeceği için Sadaret konağında bile oturmaz. Karşılıksız almayı bilmez, fakat karşılıksız vermeyi, feda etmeyi iyi bilir. Günü geldiğinde hayatını da milleti için feda edecektir.
SON YILLARI: YENİLMİŞ BİR DEVRİMCİ, HEP FEDAİ
Talat, kaderini milletin ve imparatorluğun kaderine bağlamış bir fedaidir. İmparatorluk, düşüşe geçince Talat’ın hayatında da her şey ters gitmeye başlar. Birinci Dünya Savaşı yenilgiyle sona erince Türkiye’yi terk eder. Almanya’da ölür.
Milli Mücadele sırasında takındığı tutum dikkat çekicidir. Tevfik Çavdar’a göre Talat, Kurtuluş Savaşı’na da Enver gibi bakmamıştır. Enver, ne zaman Mustafa Kemal’in ayağı kayacak da ben geleceğim gözüyle bakarken Talat Paşa, Mustafa Kemal’e karşı hep “ne yapabilirim sizin için” yaklaşımında olmuştur. Mustafa Kemal de Talat Paşa açısından olaya daha ılımlı bakmıştır. Talat’a yazdığı mektuplarında Enver’e söylediği gibi Türkiye’ye gelmeyin dememiştir. Geleceğiniz zamanı size bildireceğiz demiştir.
KATLEDİLMESİ, SON GÜNÜ
Öldürüldüğü gün, her gün çıktığı saatte Almanya’daki evinden sokağa çıkarak yine aheste yürüyüşüyle hayvanat bahçesine doğru yürümeye başlar. Bu hayvanat bahçesinde hem özel görüşmelerini yapar hem de burada vakit geçirmeyi gerçekten çok sever.
Cinayeti işleyen Ermeni tetikçi Solomon Teilirian ve arkadaşları, kendisini karşıdaki kaldırımdan takip ederler. Gözden kaybetmemeye çalışırlar. Teilirian yalnız bulunuyor, arkadaşları bir otomobil ile onu beş on adım geriden takip etmektedir. Talat Paşa, hayvanat bahçesine girer. Sırtında kurşunî renkte bir pardösü vardır. Bahçede bir tur atar ve Şark Kahvesi'nde oturup bir kahve içtikten sonra evine gitmek üzere kalkar, yürümeye başlar. Evinin bulunduğu Hardenberg sokağına girer. Tam 17 numaralı evin önüne geldiğinde, katil paşanın omzuna dokunarak "Talât, Talât" diye seslenir. O da arkasını dönünce katil başına bir kurşun sıkar ve silahı oraya bırakıp kaçar. Talât Paşa orada can vererek yere yığılır. Orada bulunanlar kaçmak üzere olan katili yakalarlar ve polise teslim ederler. Üstünde Ali Saî adına çıkarttığı sahte kimliği olduğu için ilk önce teşhis edilemez. Paşa'nın cesedi iki saat kadar olay yerinde kalır, ardından, polis tarafından otopsi yapılarak morga kaldırılır. Olaya 200- 300 metre uzaktan şahit olan Salim Bey, olay yerine gelerek paşayı teşhis etmiş ve polis tutanaklarına Talât Paşa'nın öldürüldüğü haberinin geçmesini sağlamıştır. Derhal karısı Hayriye Hanım'a haber verilir.
15 Mart 1921, Salı günü saat 11 sıralarında meydana gelen suikastın ardından cenaze morga kaldırılır, sonra, 19 Mart Cumartesi günü yapılan cenaze töreninin ardından, daha sonra memlekete getirmek amacıyla tahnit edilerek, Berlin'de Müslüman mezarlığında bulunan özel bir mekanda koruma altına alınır.
Talât Paşa'nın vurulduğu gün, 15 Mart Salı günkü Berliner Tageblatt gazetesi akşam baskısında, vurulan kişinin Ali Saî isimli 50 yaşlarında bir Türk olduğunu ve katilin de 24 yaşında İranlı bir öğrenci olduğunu yazmıştı. Fakat, Berlin polisinin cinayet günü öğleden sonra basına yaptığı şu açıklamadan sonra ajanslar tarafından haber bütün dünyaya duyuruldu:
Bugün saat on bir buçuğa doğru Charlottenburg Hardenberg sokağında, 17 numaralı evin önünde, yaşlıca bir bey yabancı uyruklu bir erkek tarafından arkadan vurularak öldürülmüştür. Katil tabancasını hemen atıp kaçmaya yeltenmiştir. Ama halk tarafından yakalanıp Mommsen Karakolu'na getirilmiştir. Burada çok az Almanca bilen ve bir tercüman talep eden katilin kimliği, İran'ın Salmas kenti doğumlu 24 yaşındaki talebe Solomon Teilirian olarak tespit edilmiştir. Hardenberg sokağında oturan Teililirian'ın cinayeti kıskançlık yüzünden işlediği sanılmaktadır. Üstünün aranması neticesinde cüzdanında 12 bin mark nakit para bulunmuştur. Maktulün üstünde bulunan kartvizitlere göre Türk vatandaşı Ali Saî Bey olduğu sanılmaktadır.
Polisin elindeki ilk hatalı bilgiler birkaç saat zarfında Türk şahitlerin paşayı teşhis etmeleri ile düzeltilir. Bunun üzerine Berliner Tageblatt gazetesi 16 Mart 1921 tarihli ertesi günkü nüshasında şu manşeti atıyordu: "Talât Paşa Berlin'de öldürüldü"
Katil Teilirian, karakolda tercüman aracılığıyla yapılan sorgulamasında, ifadesinin yanında bazı itiraflarda da bulunuyordu. Katil itiraflarında:
Almanya'ya sadece Talât Paşa'yı öldürmeye geldim. Ailem Ermeni tehcirinde öldü, ben tesadüf eseri ölümden döndüm. Daha o zaman Talât Paşa'yı öldürmeye ant içtim. Ermeni asıllı bazı vatandaşlar bana Talât Paşa'yı öldürmem için para verdi. Epeydir Berlin'deyim. Çeşitli pansiyonlarda kaldım. Birkaç hafta evvel Talât Paşa'nın Hardenberg sokağı 4 numaralı evin ikinci katında oturduğunu öğrendim. Onu rahatça izlemek ve alışkanlıklarını ezberlemek için tam karşısındaki binada oda tuttum.
CEBİNDEN 10 MARK ÇIKTI...
İfadeden de anlaşıldığı üzere tetikçisi tarafından uzun süre takip edilmiş; boş bir anında katledilmiştir. Öldüğünde sırtında eski bir pardesü vardır. Ayakkabısı deliktir. Cebinde sadece 10 markı vardır. Karısı ve çocuklarına adından başka hiçbir mirası kalmayacaktır.
*Bu yazı, Talat Paşa'nın yüzüncü ölüm yıldönümünde yazılmıştır.