Toplumsal Haber Merkezi
AKP'li Cumhuribaşkanı Tayyip Erdoğan'ın kimi gazeteci ve yazarları davet ettiği 'Türkiye Yüzyılı' toplantısı tartışılmaya devam ediyor. Toplantıya katılacağını açıklayan gazetecilere yurttaşlardan yoğun tepki gelirken kimi gazeteciler ise Erdoğan'ın davetine icabet etmeyeceğini duyuruyor.
Sözcü yazarlarından Çiğdem Toker, AKP’nin “Türkiye Yüzyılı” ismini verdiği programı açıklayacağı toplantıya katılmayacağını bildirdi. Toker, bugünkü köşe yazısında telefonla davet aldığı toplantıya katılmanın “iktidar açısından meşruiyet devşirme aracı olarak kullanılacağını” belirtti.
Toker'in yazısının ilgili kısmı şöyle:
Bu toplantıya telefonla davet aldım. AKP MKYK Üyesi Tanıtım ve Medya Başkan Yardımcısı Emre Cemil Ayvalı “Sizi de aramızda görmek istiyoruz” dedi. Gelmem halinde ayrı bir giriş kapısından alınacağım belirtildi. Katılıp katılmayacağım sorulmadı, cevap konusunda da bir süre verilmedi. Ben de teşekkür ettim. Cevabı buradan okurlarla paylaşayım: Diğer partilerin faaliyetleri gazeteci olarak nasıl izleniyorsa, bu toplantının da aynı yaklaşımla izlenmesi gerektiğini düşünen meslektaşlar olabilir. Ben iktidar yanlısı olmayan gazetecilerin “davet” edilmesinin anlamlı bir strateji değişikliği falan değil, basbayağı bir pragmatizm olduğunu düşünüyorum. Yukarıda anlattığım bir siyasi iklim içinde bu toplantıya katılmamın iktidar açısından meşruiyet devşirme aracı olarak kullanılacağı kanısındayım. O nedenle katılmayacağım.
DENİZ ZEYREK'TEN ŞARTLI KATILIM
Yine Sözcü yazarı Deniz Zeyrek, AKP’nin cuma günü gerçekleşecek olan etkinliğine kendisi de dahil olmak üzere iktidarın uzun bir süredir ambargo uyguladığı gazetecilerin davet edilmesi hakkında yazdı. Zeyrek, kendisinin davet edilmesine rağmen Sözcü’nün muhabir ve foto muhabirinin toplantıya katılamayacağını ifade ederek “Kararımı toplantı gününe kadar kurumsal yasağın seyrine göre belirleyeceğim” dedi.
Zeyrek, bugünkü köşe yazısında konuya ilişkin şu ifadeleri kullandı:
Malumunuz, köpek insanı ısırdığında değil, insan köpeği ısırdığında haber olur. Bu olayda da asıl haber olması gereken, biz gazetecilerin oraya davet edilmesi değil, akreditasyon yasağı nedeniyle o toplantıyı izleyememesi olurdu. O nedenle söz konusu toplantıya davet edilmemizi bir haber olarak dahi görmüyorum. Asıl haber, hala bir grup gazetecinin yasaklı olduğu için o toplantıya gidemeyeceği ve aynı gün TELE 1'in RTÜK kararıyla karartılacağı gerçeğidir. Asıl haber, kadrolu bir SÖZCÜ yazarı olarak benim davet edildiğim toplantıda SÖZCÜ Gazetesi'nin Cumhurbaşkanlığı'nın akreditasyon yasağına takılması, yani benim girebileceğim toplantıyı izlemeye SÖZCÜ muhabiriyle foto muhabirinin giremeyeceği durumudur. Asıl haber, yazarları yönetmenleri davet edilmesine karşın Fox TV'nin, Cumhuriyet'in hala kurumsal olarak yasaklı listede olmasıdır. Asıl haber, (bizi davet eden) vizyon toplantısını düzenleyenler ile (muhabirlere kurumsal yasak uygulayan) Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı'nın “kucaklayıcılık” konusundaki derin görüş ayrılığıdır.
Ben o toplantıyı bir siyasi partinin ve Cumhurbaşkanı'nın her gün birkaç benzerini yaptığı, gazeteciler için “rutin” kategorisinde bir program olarak görüyor, büyük anlam yüklemiyordum. Bu yüzden de bir Ankara gazetecisinin günlük bir gazetecilik faaliyeti olarak Arena'ya gidip toplantıyı izlemeyi planlıyordum. Arayan arkadaşlara da bu yüzden “Katılacağım” diyordum. Ancak dün akşam saatlerinde çalıştığım gazeteye kurumsal yasağın sürdüğünü, muhabir arkadaşlarımın toplantıyı izleyemeyeceğini öğrendim ve kafam karıştı. Böyle bir durum olursa, uygulamanın “Takiye”den, bizim de “konu mankeni”nden ne farkımız olacak? O nedenle son kararımı toplantı gününe kadar kurumsal yasağın seyrine göre belirleyeceğim.