Bugün Dinlemek İstiyorum programının konuğu, roman dünyasının kralı, eğlencelerin bir numaralı ismi, kendine has karakteriyle gönüllerde taht kurmuş Kobra Murat oldu. Murat, zorlu çocukluk yıllarından, hayatındaki dönüm noktalarına kadar birçok özel anısını paylaştı.
Dedem Atatürk gibiydi
Benim çok kötü bir çocukluğum geçti aslında. Nasıl Adile Naşit'in filmi vardı ya, hani "Turşuyu sirkeli mi yapalım falan?" Evet, o zamanlarda doğdum ben. Yani o zamanlarda tuvalet yok, sokakta kaldırım yok, ev yok, yer yok, para yok, pul yok, kanalizasyon yok… Ama nasıl bir mutlu çocukluk, anlatamam. Roman mahallesi'nde doğdum ben. Annemle babam çok birbirine aşık. Annem 15 yaşında, babam da 19 yaşında. O zamanlar berder varmış. Almanya'dan bir tane kız almak istemişler. Biz de sizden bir tane kız alacağız" demişler. Annemi hiç tanımadıkları, 1.50 boyunda, esmer tenli bir insana nişanlamışlar. Fakirlik var. Annem de babama aşıkmış, babam da erkek güzeliymiş. Hatta babam o zamanlar fotoromanlarda kapak olmuş, amcam da öyle. O kadar çok asil bir sülalem var ki, dedem Atatürk gibiydi. Kapıdan giremezdi, hop dediği zaman mahalle inlerdi. Böyle bir soydan geliyorum.
İlk öpüştüğüm kişi karım Emine'ydi
Ben platonik olarak kızlara aşık olurdum, onlara kaset gönderirdim, şiir yazardım, gönderirdim. Eğer sigara içiyorlarsa, sigara gönderirdim, çikolatalar falan… Bir kere bir kızla buluştum, hayatım boyunca Emine'den önce. Onda da babaannesi bizi bastı, kız kaçtı. Yani, ilk öpüştüğüm kişi karım Emine'ydi.
Annemin üzüntüsünden ölüm orucuna girdim
Benim annem öldü, ben askerdeyken 117 kilo gittim. Annemin üzüntüsünden ölüm orucuna girdim, 65 kiloya düştüm. Neredeyse iki katı hiçbir şey yemedim.
Cumhurbaşkanı ile kahvaltı edebiliyorum
Dünya Roman Konseyi Onursal Başkanıyım. Mesela, Roman camiasının başına bir şey geldiğinde, evleri yandı ya da haklarını savunamıyorlarsa, ben onların yanında olurum. Çünkü ben de ilkokul tahsilli bir insanım, onlar da öyle. Ben onların bir kuluyum. Cumhurbaşkanı ile kahvaltı edebiliyorum. 324 tane ödülüm var, hayatımın 12 belgeseli var. Şu an gözlerimi kapatsam bile, çoluğuma, çocuğuma bırakabileceğim çok büyük şeylerim var. "Dedem buydu" diyebileceğim bir şeylerim var.
Sobada yakacak kömürümüz yoktu
Ben evlendiğim gün salon yaptık, bütün takılan paraları salona verdik. Annem ölmüştü, babam başkasıyla evlenmişti. Sabah kalktığımda bizim kahvaltımız yoktu, dolapta sadece iki tane biber dolması vardı. Balayı yok, kahvaltı yok, romanım. Bir de ben çok düzeyli bir yerde çalışıyorum, müzik yok, maaşlı.
Akşam eve yakacak sobada kömür de yok. Orada kumaşlar falan kesiliyordu, baktım çöpte kumaşlar var. Bizde de yakacak yoktu. Eve gidiyormuş gibi yapardım, dükkan kapandıktan sonra o çöpteki kumaşları ben eve taşırdım, sobada yakardım.
Evimizin camı bile yoktu
Evimizin camı bile yoktu bir gün o kırık camı bir açtım, zaten kırık, tamamen kırılmasını istedim. Allah'ım dedim, bana öyle bir kudret ver ki, dedim, bu dört yaşındaki yavrumun yuvası olsun, dedim, kardeşimin yuvası olsun, dedim, benim yuvam olsun, dedim. Karıncaya can veriyorsun, anamı aldın bir nisan günü, Allah'ım, bir daha bana şaka yapma, dedim. Ben insanların pirincine, otuna muhtaç olmayayım, dedim. Ben insanlara dana keseyim, dedim. Ya da beni öldür, dedim.
Çöpten çürük elma bulup yerdik
Düşmez kalkmaz bir Mevla. Ne kadar yetim varsa, ne kadar öksüz varsa, sırtınız sıvazlayın.. Bak, 6 yaşında bebek çöpe girdi, öldü. Ben o çocuklardan biriyim. O çocuklardan… Çöpten elmayı toplardım, yarısının çürüğünü keserdik tazesini yerdik. Leğende yıkanırdık, su taşırdık.
Şimdi Kobra Murat oldum, altınlarım var, paralarım var, pırlanta gibi evlatlarım var. Amerika'dan ayakkabı giyerler, altın, elmas takarlar. Çok şükür.
Haber/Elif Garip