Suat Umutlu
Zekâ, anlayış, nedensellik ve sağduyunun kullanılamaması hali... Kısaca zihinsel felç de diyebileceğimiz aptallık...
Aptallaştırılan toplumlar, önce yapıp sonra düşünme özelliğiyle donatıldığı içindir ki deneyim birikimleri zayıftır.
Emperyalizmin yaşamsal besin kaynağı da aptallaştırılmış insanlardan oluşan ve yazgısına boyun eğmiş insan toplulukları değil midir, zaten...
Ve, o besin kaynağı kurutulmadıkça, onların zafer kazanmalarının önüne geçebilmek zor olmak bir yana, olanaksızdır. Bu arada aptallığının bedelini ödeyenler de görmezden gelinmemelidir.
"Emperyalizmle...
Toplumlara boyun eğdirenlerle mücadelede vazgeçilmez koşul aklı kullanmaktır." diye ekliyor Ceyhun Balcı...
Bu olmadığında yaşanacakları deneyimlediğimiz günlerden geçiyoruz.
*
İşte,
Dünyayı yöneten yabancı güçlerin emirleri doğrultusunda ki uygulamalar sonucu;
İnsan çoğalıyor, iş ve ekmek azalıyor ama kendilerini bundan sorumlu hisseden de çıkmıyor...
Ayrıca, kimin iş garantisi, emeklilik garantisi var?
Son 40 yılda nüfusumuz 25 milyon artmış, 13 milyonda mülteci gelmiş.. Zorlarsanız 3 milyon kişiye iş var.
İstihdam yaratan/yaratacak girişimler de yetersiz kalmış...
Böyle bir ahvalde,
"Ne yapılsaydı işsiz insan kalmaz, toplum birbirine saldırmaz ya da açlıktan ve ahlaksızlıktan da kırılmazlardı? " diye düşünmek ve sorgulamak gerekmiyor mu?
Buradaki sorumluluk sadece bir parti ya da bir siyasetin işi değil elbette... Böyle bir düşüncede buluşturuldukları için bu haldeyiz . Bu fikre katılmayanlar olabilir ama hiç bir zaman öne çıkamadılar gibi...
İş ve işsizler...
İnsanlar, iş için birbirini mi boğazlayacaklar, ne yapabilirler, Millet bunu görüyor ama oturup seyrediyor, hiç bir şey yapmıyor/yapamıyor. Ama, kör ya da sağır da değil...
Peki ne yapıyor? Müsebbibine hesap sormak yerine, TV'de gelin-kaynana kavgalarını, ahlaksızlıkları, ihanetleri vs. her türlüsünü heyecanla izlemeye devam ediyor.
Oysa, iş,aş mücadelesinde öne geçebilmek için, en ahlaklı, en namuslu, en dürüst insanlar bile, tüm insani duygularını unutup acımasız yarışa katılmak zorunda hissediyor kendilerini ...
Bu arada gençlerimizin de yıllardır hazırcı zihniyetle yetiştiğini düşünürsek durum daha vahim gibi...Mesela, parasız kalan gençlerimiz, iş aramak, iş üretmek yerine, ailelerine saldırabilecek, kolayca suç işleyebilecektir... İstemese bile ...
Bir nokta daha ... "ibadet et, ahlaklı olmana gerek yok " mantığı vs ...
Yani,
Korkunç bir cahillikle, ürkütücü bir canilik ...
Sanki el ele verdi ve koşar adım ilerliyor, gibi...
Sizce de,
O binlerce yıllık manevi ve kültürel değerlerimiz, ekonomik çaresizlikten öyle hızlı terk edilmiyor mu ...
"çok üzülüyorum, hiçbir şey yapamıyorum. " diyen Kenan Özek haklı değil mi, söylediklerinde ve yazdıklarında...
*
Eğitimci,yazar Yaşar Geler 'in gözlemi ile de belirtelim ki, umursamazlığımıza son verebiliriz belki...
"Ortalık yangın yeri, ekonomi batmış bitmiş, insanlar aç bi-ilaç, hak, hukuk, adalet yerlerde, eğitim, sağlık vs hak getire…
İşçi, memur, emekli perişan. İnsanların büyük çoğunluğu sokağa dahi çıkamıyor. Tabiri caiz ise, cep delik cepken delik, cepte yok metelik.
Ancak, gözlemlediğim kadarıyla ülkede her şey güllük gülistanlık, sıfır sorun yaşayıp giden bir grupta var.
Bir kesim daha. Gerçekten vurdum duymazlar, dünya yansa bir tutam otu yanmaz misali vermişler kendilerini eğlenceye, değme gitsin...
O kadar eylemler, tepkiler vs. oluyor ama bu kesim ortalarda yok, sanki onların sorunu değilmiş gibi...
Toplumsal ve gelecek kaygısıyla kaleme aldığım bir yazıya verilen tepki yüzde on iken bir şarkı, türkü ya da eğlenceli video paylaşsam yüzde doksan...
Yaptığım TV programlarımda izlediğim kadarıyla toplumsal konuları işlediğim yayınlarda katılım yüzde on, on beş iken, bir sanatçı ya da aşık programına katılım yüzde seksen doksan...
Düşünmeden alıkoyamıyorum kendimi; bu halk ne ara bu kadar zevki sefaya düştü de toplumsal konuları ıskalayabiliyor.
Özetle, kimi korkudan, kimi gelecek kaygısından, kimi de bana dokunmayan yılan bin yaşasın modundan dolayı toplumsal ve sosyal refleksimizi yitirmiş durumdayız.
Aslında bu milletin bir silkelenmesi ve kendine gelmesi gerekir..."
*
Ben istersem, sen istersen , o isterse...
Ben,sen ve o...
Yani BİZ,
Birşeyler değil çok şeyler yapabiliriz.
Yaradan'ın verdiği aklı kullanacağız.
*
Felsefe bilgelik sevgisidir, gerçeğin bilgisine ulaşmak doğrultusunda da akıl yürüterek mücadele vermek gerekli...
Sorgulanmamış ve irdelenmemiş bir yaşamın yaşanmaya değmeyeceğini söyleyen Sokrates,yaşamı boyunca, ahlak, erdem, adalet, siyaset, devlet, gerçeklik, bilgi, varlık gibi konularda sorgulayıcı ve analitik düşünceler geliştirmiş olup ahlakı alışkanlıklara, törelere ve geleneklere de indirgememiş, erdemli olmakla ilişkilendirmiştir. O,
alışkanlıklara, törelere ve geleneklere göre yaşamanın kolay, erdemli olmanın ise zor olduğunu belirterek; "Yaşamın amacı iyi bir ruhu taşımaktır." diyor.
Tabii ki, bu da erdemli olmayı zorunlu kılıyor...
Sokrates;adalet, cesaret, dostluk gibi değerleri de temel erdemler olarak sayarken bunların özünü kavramak gerektiğini de vurguluyor. Kısaca , "adaleti adalet yapan şeyin, cesareti cesaret yapan şeyin, dostluğu dostluk yapan şeyin ortaya çıkartılıp kavranmasıyla bu erdemlere sahip olunarak yaşanabilir." diyor.
Yani,
Bu anlamda teori ve pratik bir bütünün iki parçası oluyor.
Sokrates...
Adalet adını verdiği erdeme o kadar büyük önem vermiştir ki, adalete aykırı eylemlerde bulunan bir kişi olmaktansa, adaletsizliğin mağduru olmanın daha iyi olacağını bile söylemiştir. Çünkü adaletsizliğin mağduru olan kişi acı çeker, ama adalete aykırı eylemde bulunan kişinin karakteri yozlaşır. Adalete aykırı eylemde bulunan kişi iyi bir ruhu taşıyamaz.
Vay, sen misin bunu söyleyen!
Tarih M.Ö. 399 ' dur. Atina kent senatosu tarafından, "Gençlerin zihinlerini bulandırmak ve tanrılara karşı gelmek" suçlamasıyla ölüme mahkûm edilmiş...
Bizim, "Türkiye’nin en çok gereksinim duyduğu şey bu bakımdan felsefe olmalıdır..." diyor Örsan Öymen...
*
Son sözümüz, Ahmet Atam ' ın dizeleriyle olsun.
"Ey güzel ülkem, nereye gidersin?
Seçimle değişir mi bu kısır döngü, bilinmezsin.
Belki de ihtiyacın bir erdem devrimi,
Belki de önce akıl, sonra vicdan eğitimi!"