Suat Umutlu

O, "Hindistan Hintlilerindir..." diyerek yıllar boyu derin sessizliğe gömülen kitleleri harekete geçiren, Hindistan halkının  "bapu"'su yani babası Mohandas Karamçand Gandhi... Biz Mahatma Gandi diyoruz,
Hindistan'ın siyasi ve ruhani lideri ve bir avukat...  İngiliz meslektaşları ile aynı statüde olmasına rağmen ten rengi sebebiyle ikinci sınıf muamelesi görünce karşı çıkıyor ve bu çıkış Hindistan'da İngiliz yönetimine karşı bir direnişi de başlatıyor.
*
O, hem Hindu hem de Müslümanları bir araya getiren önemli birisi, halkın huzurlu olması ise en önemli çabalarındandı.
Biliyor musunuz, bizim liderimiz Mustafa Kemal Atatürk ile de çağdaş (1869-1948)... Üstelik Türkiye'deki siyasi ve sosyal gelişmeleri  de yakından takip etmiş...

Keza Almanya'da ki benzer olaylar nedeniyle Adolf Hitler'e de mektup yazarak katliamların "canavarca" olduğunu bile vurgulamış...
*
O'nun, sömürgeciliğe, haksızlığa, yolsuzluğa karşı mücadele ettiğini, şiddete karşı şiddetsiz bir direniş hareketiyle de sevginin, saygının, adaletin ve özgürlüğün değerini tüm dünyaya gösterdiğini, neticedeyse Sessiz Direnişin sembolü olduğunu görüyoruz...

Gerçekten;
O, İnandığı  yolla ülkesinin kaderini değiştiren birisi...
O sessiz direniş ,Hindistan'a özgürlük getirmiş...
Değerli okurlar,
"Gandhi Mücadelesi/Etkisi" hakkında ne düşünüyorsunuz, sormak istiyorum.
*
 Gandhi, kendi halkının dışında dünya insanı içinde  direnişini sürdüren bir kişilik...
" Her insanın hayatından  dersler çıkarması gerekir..." diyor ve kendisinin çıkardığı yedi günahı/dersi açıklıyor;
-Çalışma olmadan servet,
-Vicdan/bilinç olmadan haz;
-Karakter olmadan bilgi;0'na göre birey, bilgisini ahlak ve edep anlayışının verildiği bir sistem dahilinde geliştirirse insanlara faydalı olabilir.
-Ahlak olmadan ticaret; Mahatma Gandhi ticaret, tıpkı arkadaşlık gibi saygı,dürüstlük ve güven temelinde oluşması gerektiği düşüncesinden hareketle ticaretin de ahlaklı olanının insanı huzura erdireceğini öngörmektedir.
-İnsanlık olmadan bilim; Mahatma Gandhi, bilimin varlık sebebinin insanların huzuru ve refahı olduğu savını benimsemektedir. O, bilim insanlarının insanlık ve vicdan anlayışından yoksun oldukları sürece, hüsrana uğrayacaklarını düşünmektedir.
-Özveri olmadan din,
-İlke olmadan siyasetin, ki burada "Mahatma Gandhi, dürüst idarecilerin ilkelerinin halka, vatana, dünyaya hayırlı olması görüşünde olmuştur, ki buna göre Gandhi de vatanını ve halkını iyi tanıyan bir siyasetçi  sayılabilir." diyelim ve O'nun , insanı günaha götüren bu unsurlara inandığını, bunlardan da uzak durulması gerektiğini savunduğunu belirterek soralım;
Bizler de hayatımızdan bazı dersler çıkarmış olmalıyız, öyle değil mi?
*
Mahatma Gandhi'nin, ülkesi için çıktığı yolda benimsediği  ilkeleri arasında ilk sırada olan ise doğruluk, gerçeklik... Ömrünü Satya'yı (hakikat-doğru) bulmaya adayan  Gandhi, kendi hatalarından yola çıkarak deneyimler kazandığını düşünmüş ve inançlarını "Doğruluk Tanrı'dır..." ifadesiyle de özetlemiştir.
O, sessiz mücadeleyi kabul ile bir ilki başaran lider olmuş,
"Pasif Direniş..." Mahatma Gandhi için mücadele pasif direnişle aynı doğrultudadır. Hayatta kalmak ve insanca yaşamak için mücadele yolunda tercihini pasif direnişten yana yapan Gandhi, bu düşünceyi ciddi anlamda siyaset boyutunda ilk uygulayan lider konumundadır.
Hinduizm'in en göze çarpan prensiplerinden biri et yememekmiş, öyle davranmış...Sade bir yaşam tarzını benimsemiş ve dünyevi zevklerden uzak kalmayı tercih etmiş.
Hinduizm'e mensup olan Mahatma Gandhi, Budizm'i, Hristiyanlığı ve İslamiyet'i kutsal kitaplarından öğrenmiş: bütün dinlerin eșit olduğuna inanarak hepsine saygı duymuştur.
*
Mahatma Gandi'nin sessiz direnişi hakkında;
İngiliz yönetiminin zulmü konusunda halkı bilgilendirmek; İngiliz hükûmetiyle teması kesmek,
kamuda çalışanların istifasını sağlamak; 
hükümetin tekelinde olan tuz imalatında halkın doğrudan satış ve imalatını teşvik etmek; 
içkiden halkı menetmek;
ağır toprak vergisini vermemeye halkı kışkırtmak;
İngiliz malları ve yabancı kumaşların alımını boykot etmek gibi sebep ve amaçları olmuş, sabırlı duruşları da Hintlileri başarıya ulaştırmış...

Öte yandan mücadelenin önemli kısmını oluşturan, tuz imalatındaki yasağın protesto edilmesinin stratejik açıdan önemli olduğunu vurgulamak gerekir. 
Şöyle ki;
Sessiz Direnişin önemli bir kısmını da meşhur tuz yürüyüşü oluşturmaktadır, bu açıdan bakıldığında Hindistan'ın uzun sahillerinde bolca bulunan tuzun, Hintlilerin üretmesi ve satmasının İngiliz hükümetince
yasaklanması,  üstelik de Hintlilerden tuz vergisi adı altında ağır vergi alınması halkı öfkelendiren son adım olmuştur. 

Bu yürüyüş, Mahatma Gandhi liderliğinde başlayan ve milyonları peşinden getiren bir direniş örneği...Öncesinde 
İngiltere Genel Valisi Lord Irwin'e  mektup yazar;
"Neden İngiliz egemenliğini bir lanet olarak görüyorum? Çünkü gitgide artan bir sömürü sistemi ve ülkenin dayanamayacağı kadar yıkıcı,pahalı askeri ve sivil yönetimi suskun milyonlarca insanı yoksullaştırmıştır."
Mahatma Gandhi bu sözleriyle direnişine devam edeceğini alenen belirtmiş ve ardından gelen birçok destekçisiyle Dandi denilen bölgeye doğru aylarca süren yürüyüşe başlamış, dahilde toplanan halk İngiltere'nin yasağını çiğneyip tuz üretince de başta Mahatma Gandhi ve binlerce kişi tutuklanmış: yasa da işlemez hale getirilmiş..."
 Halkın bu yürüyüşü sömürge devletine karşı silahsız kazanılmış önemli bir örnek, anlamlı bir başarı...
O, 1930'da, "Tuz Yürüyüşü” adıyla bilinen 380 km’lik yolculukta, geçtiği yerlerde insanlara bir elini havaya kaldırıp diğeriyle de tek tek parmaklarını göstererek diyor ki;
“Bu ilk parmak horlanan kişilerin herkesle eşit olduğunu, ikincisi Hintlilerin işinin dokumacılık olduğunu, üçüncüsü afyon ve içkiye paydos, dördüncüsü Müslümanlarla Sihlerin kardeşliğini, beşincisi de kadınların eşitliğini haykırır. Bilek ise zor kullanmamaya çağrıdır.”

Eşitlik, kardeşlik, kadın hakları, şiddet gibi kavramları bir elinin beş parmağında hem taşımış hem de görev edinmiş...
*
Ülkesinde özgürlük mücadelesi verirken düşüncelerinde ilginçlikler de var.. Mesela, "Düşüncem, kafam, uzun süre kaldığım İngiltere'de oluştu." diyor. "Kardeşlerimden daha az Hintliyim..." diyor, vs...

Kendi topraklarında özgürce yaşamak uğruna ölümle yüz göz olan Hintlilerin artık İngilizleri memleketlerinde görmeye tahammülleri yoktur. Kendisine hâlâ, “Niçin İngilizleri kovmak istiyorsunuz?” diye sorulunca da şu anlamlı ve yerinde cevabı veriyor;
“Nedeni çok basit. Yüzde yüz Avrupalılara özgü bu düşüncenin ilhamını bana İngilizlerin kendileri vermiştir. Benim düşüncem, kafam, uzun süre kaldığım Londra’da oluştu.
Şunu öğrendim ki, hiçbir Avrupalı ulus bir başka ulusun insanları tarafından yönetilmeye, onların buyruğu altında ezilmeye katlanamaz. Bu ulusal onur ve bağımsızlık duygusu özellikle İngilizlerde çok gelişmiştir.

Kendi evimde İngilizlerin olmasını istemiyorum, çünkü ben İngilizlere çok benziyorum. Eski Hintliler dünyanın yüzünde olan bitenle, hele siyaset ile hiç ilgilenmezlerdi.
Batı düşüncelerini benimseyen ilk Hintli ben oldum. Kardeşlerimden daha az Hintli olduğum için de onların yol göstericiliğini üstüme aldım.”

Bu sözleriyle Gandhi Hareketi denilen şeyin ne olduğunu da açıklamış oluyor. Bu, “Avrupalılığa kucak açmış Hintlilerin, Avrupalılıklarını unutmuş olan Avrupalılara karşı hareketidir… En aşırı İngiliz sever, benim gibi, İngiltere’ye karşı çıkmak zorundadır.” sözüyle de işin pratiğini açıklar.

Ruh evreninde yaşamayı, sonsuzluğun yolunu araştırmayı her şeyden üstün tutan Hintlilere de diyor ki;
“Eğer tüm Hint mantığı, Hintlilerin bir bütün olduğunu, birbirinden ayrılamayacağını kabul etmeye hazır değilse hiç durmadan beni gözden çıkarmalı, kurban etmelidir.”
Böylece benzerine az rastlanır bir cesur ve fedakâr lider örneği de sergiler.

Birlik ve beraberlik, bütün olmak...
Dil, din, ırk ayrımı olmadan...
Yani tek millet, tek vatan, tam bağımsızlık gibi olmazsa olmazlar için ölümü bile göze alan bir lider portresidir Gandhi...

Şunu tekrar söyleyelim ki, Gandhi’nin hayatı Hindistan’daki Hindularla Müslümanların beraberce yaşamaları uğruna mücadele etmekle tükenmiştir. Siyasi amacı ise ülkesindeki İngiliz sömürgeciliğine barış yoluyla son vermektir. Bunun için oruç tutmuş, hapis yatmış ve birçok sıkıntı çekmiştir.
Sonunda İngilizler, Hindistan’ı kavgasız gürültüsüz terk edip gitmek zorunda kalmışlardır. Diğer yandan 1947 yılında biri Hindu (Hindistan), öbürü Müslüman (Pakistan) iki ayrı devlet kurulmuştur.

Mahatma iyice yaşlandığında, ölümünden sonra Gandhicilik, Gandhi tarikatı gibi şeylerden bahsedilmemesini tembihlemeyi de unutmaz. Kimseye öğretecek yeni bir şeyi olmadığını, ilahi yasalarla şiddetsizliğin başı ve sonu olmadığını, elinden geldiğince bunları hayata uyguladığını söyler.

Hindistan’ın özgürlüğü için İngiltere’deki kamuoyu bizzat Gandhi’nin kişisel etkisiyle oluşmuştur. Bu da onun inatla fakat kinsiz, şiddetsiz, hoşgörüyle yürüttüğü mücadelenin hem haklılığını hem de ne kadar doğru olduğunu ortaya koymuştur. 

Yani "Kindar olmayacaksınız, şiddete karşı olacaksınız, hoşgörülü olacaksınız..." diyor.
İnanç hakkında, dindarlık için yaptıklarına da bakalım...
Hindularla Müslümanların ayrılmasını, bir canlı varlığın ikiye parçalanması kadar üzüntü ve acı verici bulmuştur. Ömrünün kalan bir yılını da onları uzlaştırmak uğruna tüketmiştir.

İngiltere karşısında yekvücut olan Hindistan halkı, kendi arasında ihtilafa düşmüş ve Hindu-Müslüman çatışması baş göstermiştir. Bu durum karşısında Mahatma Gandhi İngiliz sömürüsüne karşı takındığı tavrı
Müslüman-Hindu çatışmaları için de takınmış ve sessiz direnişinin bir parçası olan ölüm orucuna başlamıştır.

 Halka hitaben bir konuşma yapan Mahatma Gandhi, "Bugün Hindu, Sih veya Müslüman ya da Parsis
olduğumuzu unutmalıyız. Hindistan'ın işlerini düzgün bir şekilde yürütmek için sadece Hintliler olmalıyız. İçinde milletin işi varsa, tüm inançlar tüm Hintlileri birdir. Müslümanlar, Parsis, Sihler ve diğerleri, biz Hintliler ve
Hinduları korumak için hayatlarımızı bırakmalıyız." diyerek çatışmaların son bulmasını istemiştir. Hindistan'ın kaderini belirleyen liderin ülkenin kendi iç çatışmasından dolayı öleceği korkusu halkı endişelendirirken,
Mahatma Gandhi ancak Müslüman ve Hindu liderlerin önünde silahlarını yere atarak vazgeçtiklerini söylerlerse ölüm orucunu bırakacağını belirtmiştir.

Mahatma Gandhi, 30 Ocak 1948°de Yeni Delhi'de fanatik bir Hindu tarafından öldürülmüş, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından, doğum günü olan 2 Ekim ise Şiddetsizlik Günü yani "Dünya Şiddete Hayır" günü olarak ilan edilmiştir.
*
Artık bize düşen elimizi vicdanımıza koyup bir durum değerlendirmesi yapmaktır: Ne haldeyiz? Nereye doğru gidiyoruz?
 Einstein gibi söylersek “günümüzde hadiselerin gelişimine etki edecek bir “Gandhi etkisine” ihtiyacımız var (mı!)...
Keşke bu etkinin zalim yöneticilerin boyunduruğundaki her toplumda bir karşılığı olsa!
*
Sivil, itaatsiz, hoşgörülü, halkına karşı içten… Evet, Gandhi’nin bu kaldıraçlarla araladığı bağımsızlık kapısından girmiştir Hint halkı. Ve ölümsüz liderlerinin sesi vicdanlarda yankılanmaya devam edecektir:
“Aldatıcılar eninde sonunda kendilerini aldatmış olur!”
*
O'nun duasından bir bölümle bitirelim;
"Tanrım!
Güçlülerin yüzüne gerçeği söylemek için,
Zayıfların sevgisini kazanmak için,
Bana yardım et.
Eğer bana güçler verirsen muhakeme yeteneğimi çıkarma...
Eğer başarı verirsen alçak gönüllüğü,
 alçak gönüllüğü verirsen saygınlığımı çıkarma...
Düşüncelerime katılmıyor diye bana karşı olanları hainlikle suçlayarak, onların karşısında suçlu duruma düşmeme izin verme.
Eğer insanlara zarar verirsem özür dileme gücünü,
onlar bana zarar verirse, affetme ve merhamet gücünü ver bana...
Tanrım! 
Eğer ben seni unutursam, Sen beni unutma..."
Mahatma Gandhi
---------
Yararlanılan kaynak:
Akademik Tarih ve Düşünce Dergisi 2018-5(16)
Esra Gümrükçüoğlu,(Giresun Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Tarih Anabilim Dalı Yüksek Lisans Öğrencisi, 2018...)