MHP'nin kurucusu Alparslan Türkeş'in oğlu Avrupa Konseyi'nde Türkiye'yi temsil eden AKP’li Tuğrul Türkeş uzun süredir Osman Kavala’nın yargılamasıyla ilgili yaptığı açıklamalarla gündemde. Gezi davasında "hukuka dönüş" çağrısı yapan Türkeş, “Kavala'yı ziyaret edeceğim, gerçek milliyetçilik bu” diyor.
Osman Kavala ile hiç görüşmediğini dile getiren Turgut Türkeş, ziyaret etmeyi planladığını söylediği söyleşide, Adalet Bakanı Yılmaz Tunç’tan rica ettiğini, uygun bir zamanda görüşmek için izin aldığını bir ara ziyaret edeceğini de dile getirip şunları açıklamıştı:
İşte gerçek millilik, yurtseverlik bu. Bana öğretilen milliyetçilik bu. Türkiye için en iyi şartlarda kaynak bulmak gerekir. Ayrıca, ben hayatının 7 yılını, ömrünün 10'da 1'ini cezaevinde geçirmiş bir babanın çocuğuyum.
Türkeş’in bu çıkışı oldukça tepki çekmiş, MHP Genel Başkan Yardımcısı Semih Yalçın, Türkeş’in soyadını lekelediğini söylemiş, "vazgeç" çağrısı yapmıştı.
Tepkilerin ardından Osman Kavala, Tuğrul Türkeş’in, kendisiyle ilgili açıklamalarına gelen tepkileri yadırgadığını belirten bir açıklama yayımlamıştı. Kavala, "Türkeş’in ağır deneyiminin, kendisini başkalarının acılarına karşı duyarlı hale getirdiğini" öne sürmüştü.
TUNÇ: SUÇUN MAĞDURU ORTADA
Adalet Bakanı Yılmaz Tunç da konuya ilişkin konuştu. Tunç, 19 Temmuz'da Türkeş'in dilekçe verdiğini dile getirerek “Gerekli kararı veririz” dedi. Türkeş'in görüşme nedenine ilişkin ise sadece “Görüşmek istediğini belirtmiş” ifadelerini kullandı.
Tunç, Osman Kavala'nın 'yeniden yargılanma' başvurusu sürecine ilişkin "Yeniden yargılamayla ilgili 13. Ağır Ceza Mahkemesi yeniden yargılama talebini reddetmişti. 14. Ağır Ceza Mahkemesi de itirazı reddetti. Sonrasında kanun yararına bozma dilekçesiyle Adalet Bakanlığı'na başvuruldu. Tabii burada yeniden yargılamayla ilgili sebep olarak 'hükümeti ortadan kaldırmaya teşebbüs' suçu bakımından, parlamenter sistem hükümet döneminde işlenen bir suç. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'ne geçilmiştir. O nedenle suçun mağduru değişmiştir gibi bir gerekçe sunuldu" dedi.
"Yeniden yargılanma" gerekçesini uygun görmediklerini söyleyen Tunç, "Çünkü suçun mağduru ortada. Dolayısıyla Gezi Davası'yla ilgili olarak istinaf ve Yargıtay incelemesinden kesinleşen bir durum söz konusu. Dolayısıyla temyiz incelemesinden geçen kararlarla ilgili kanun yararını bozmaya gidilemiyor. Hem usul bakımından hem esas bakımından uygun olmayan bir başvuru olarak değerlendirdik. Tuğrul Türkeş görüşmek istediğini belirtti. Yazılı olarak da Meclis Başkanlığı'na başvuru yapmış. Meclis Başkanlığı'ndan da bize bir dilekçe gönderildi. Onu değerlendiriyoruz" ifadelerini kullandı.
TÜRKEŞ TUNÇ'A KARŞI ÇIKTI
Türkeş, sosyal medya hesabı "X" üzerinden "Zorunlu bir açıklama" başlığıyla paylaştığı mesajında, Osman Kavala, Mine Özerden, Çiğdem Mater, Can Atalay ve Tayfun Kahraman’ı cezaevinde ziyaret etme talebini adalet Bakanı Tunç'a ilettiğini anımsattı. Aradan 1 hafta geçmesine rağmen Bakanlık'tan herhangi bir yanıt alamadığını bildiren Türkeş, Tunç'un konuya ilişkin açıklamalarının da "şık ve yerinde" olmadığını kaydetti.
"Adalet Bakanı hak arayışlarına engel olmamalıdır" diyen Türkeş, "Adalet Bakanımız kamuoyunda makes bulmuş bu gelişmeyi, başvuruyu tarafsız bir şekilde yönetmesi gerekirken tam tersine dosyayı sümen altı etmeye yönelik açıklama, değerlendirme yapma cihetine gitmiştir. Kanaatimce bu, doğru bir yaklaşım değildir" ifadelerini kullandı.
Tuğrul Türkeş, bu açıklamanın ardından, "Suçun mağduru değişmemiştir, mağdur ortadan kalkmıştır" diyerek, Adalet Bakanı'nın açıklamalarına karşı çıktı. Türkeş, hukuk sisteminin kavramlar üzerine kurulu olduğunu ve devam eden bir hukuki ihtilafın bulunduğunu belirtti.
Ayrıca, verilen ağırlaştırılmış müebbet hapis cezalarının ciddi sonuçlar doğurabileceğini vurgulayan Türkeş, Adalet Bakanı'nın bu durumu tarafsız bir şekilde yönetmesi gerektiğini ifade etti.
İŞTE TÜRKEŞ'İN 'ZORUNLU AÇIKLAMA' BAŞLIKLI AÇIKLAMASININ TAMAMI
Türkiye genelinde oluşan gündemin yanı sıra, yurtdışında da geniş yankı bulan ve kamuoyunda “Gezi Parkı Davası” olarak bilinen derdest davanın yargılanan tutuklu sanıklarından;
-Osman Kavala, Mine Özerden, Çiğdem Mater, Can Atalay ve Tayfun Kahraman’ı,
AKPM Türk Delegasyonu Başkanı sıfatı ile ziyaret zarurete hasıl olmuştur. Bu zaruret ortaya çıkınca, vaki talebimiz usulüne uygun olarak Adalet Bakanlığı’ na 19.07.2024 tarihinde iletilmiştir. Aradan 7 gün (1 hafta) geçmesine rağmen Bakanlığın bu konu hakkında müspet veya menfi herhangi bir kanaat bildirmemesi nedeniyle konu, kamuoyunun ve medyanın beklentisi ve takibinde kalmıştır.
Görüşme talebim ile ilgili nihai karar mercii ve takdir yetkisi Adalet Bakanımızdadır. Bu konuda herhangi bir ısrarım söz konu olmamıştır ve olamaz.
Ancak geçen bu süre içerisinde medya tarafından konu ile ilgili yöneltilen ziyaret izni sorularına cevaben Adalet Bakanımız Yılmaz Tunç’un basında yer alan ifadeleri aşağıdaki gibidir;
Bakan; “Yeniden yargılanma talebinde, "Hükümeti ortadan kaldırmaya teşebbüs" suçunun parlamenter sistem döneminde olduğu, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'ne geçildiği için suçun mağdurunun değiştiğine ilişkin gerekçe sunulduğunu anlatan Tunç, bu gerekçeyi uygun görmediklerini söyledi.
Yılmaz Tunç, "Gezi davasıyla ilgili istinaf ve Yargıtay incelemesinden geçerek kesinleşen durum söz konusu. Temyiz incelemesinden geçen kararlarla ilgili kanun yararına bozmaya gidilemiyor. Hem usul, hem esas bakımından uygun olmayan başvuru olarak değerlendirildi." diye konuşmuştur.
Her gün onlarca tutuklunun ziyaret edilmesi hususunda Bakanlığa müracaatlar yapılıp bunlar gün içerisinde sonuçlandırılır iken, yukarıda bahse konu talebimiz karşılığında Sayın Adalet Bakanımızın davanın içeriği ile alakalı açıklamaları şık ve yerinde olmamıştır. Adalet Bakanı hak arayışlarına engel olmamalıdır.
''ZİYARET EDEYİM, GİTMİŞKEN DE ELLERİNDEN TUTUP GETİREYİM' DEMEDİM
Zaten ben, bu tutuklu sanıkları “Ziyaret edeyim, gitmişken de ellerinden tutup alıp getireyim” demedim. Keza yargılanma usul ve esasları ve/veya yargı süreci ve/veya tutuksuz yargılama imkanlarının olup olmadığını da sormuş değiliz. Talebimiz Gezi Parkı davası kapsamındaki yargılamaları süren tutuklu sanıklardan 5 kişiyi Bakanlık takdirinde ve yasal sınırlar içinde ziyaret etmekten ibarettir.
Ama madem konu bir ziyaret izninin ötesinde muhtevası ile de tartışılıyor, bu konuda ben de birkaç katkı sunmak istiyorum. Daha önce de ifade ettiğim gibi ben de verilen yargılamanın yenilenmesi dilekçesini okudum. Dilekçede Adalet Bakanımızın ifade ettiği gibi “suçun mağduru değişmiştir gibi bir gerekçe” değil tam tersine “suçun mağduru anayasal reform ile lağv edilmiş, ilga edilmiş ve ortadan kaldırılmıştır” açıklaması mevcuttur. Dolayısıyla “mağdur değişmemiştir”; “mağdur ortadan kalkmıştır”. İkisi farklı kavramlardır. Takdir buyurulur ki; Hukuk kavramlar üzerinde yürür.
Devam eden bir hukuki ihtilaf vardır. Yargılanmanın yenilenmesi eski davanın devamıdır. Kesinleşmiş bir durum söz konusu değildir. Kaldı ki eski kanun geçerli olup, “idam” cezası kaldırılmasa idi, insanların hayatı söz konusu idi. Keza bugün de, onun yerine verilmiş bir “ağırlaştırılmış müebbet hapis” söz konusudur. Yani bir sanığın suçlu bulunması ile suçsuzluğu arasında verilecek kararda risk büyüktür. Ceza hukuku bütün evrensel ülkelerde gerçeğin ortaya çıkarılması için çalışır.
Halbuki Adalet Bakanımız kamuoyunda makes bulmuş bu gelişmeyi, başvuruyu tarafsız bir şekilde yönetmesi gerekirken tam tersine dosyayı sümen altı etmeye yönelik açıklama, değerlendirme yapma cihetine gitmiştir. Kanaatimce bu, doğru bir yaklaşım değildir.