Toplumsal Kürsü

A'dan Z'ye... (1)

"Özgürlük hiçbir yönetim biçiminde yoktur, özgürlük insanın yüreğindedir." Jean-Jacques Rousseau

*
"Hissederek yaşıyorsan, insansın...
Hayata karşı samimi olmalı ve o samimiyeti aramalısın ...
Zira, samimiyetsizlikler diz boyu;
Paramızla itibar görmeye  alışır olduk,itibar artık banknotların rengine göre şekillenir olmuş, ki paranın vesile olduğu dostluğu da samimiyete tercih eder olmuşuz....
İyi dostun uyarısını tehdit, menfaatkarın iltifatını ise övgü sayar olmuşuz. 
Bu arada hislerimizi saklamışız, sahte tebessümler takınır olmuşuz, ne diyelim. 
Bir film yönetmeni ve eleştirmen olan Godard  ‘Sadece iletişim araçları var, iletişimin kendisi yok’ demiş, ki önemli bir teşhis... 
Artık kendimizi görmezden gelip iletişim araçlarına adanarak yaşar olmuşuz...
Büyüdükçe yüreğimiz de küçülmüş gibi...
Yürüdüğümüz yolu unutmuş arkamıza dönemez olmuşuz. 
Sanki, teneşirde bekleyen merhumdan daha vahim, yaşayan ama duyamayan olmuşuz. 
Belki de üç maymunu oynamak hepimizin işine gelir olmuş, ki tüm bunlar paranın kişiliğimiz üzerinde yaptığı tahribatlar...
Bir de devlet eliyle başlatılan süreç var ki bu da toplumsal  ve duygusal bir kopuşa zemin hazırlamış.
Açılım,  Saçılım saçmalığı ile kendini eşit vatandaş kabul eden toplum katmanlarının kafasını soru işaretleri ile doldurmuşuz.
Türk, Kürt, Alevi, Sünni, ateist, inançlı, oruç tutan, oruç tutmayan, camiye giden, camiye gitmeyen diye kamplaştırıldık, kutuplaştırıldık.
Örtünen örtünmeyen, cemaatçi hükümetçi, partili partisiz diye kadınlarımızı bile ayrıştırdık.
İşte şu anda güzel ülkemin insanının yaşadığı bölünme ve dramda geldiğimiz nokta bu...
Arkanızı döndüğünüzde sizin için sizinle olanı bulmak ya da yanınızda tutmak, maaşlı ya da beklentisi olanı tutmaktan daha zordur. 
Bir kahve yapsana diyecek kadar kalabalık olmaktır yaşamdaki samimiyet, biz sanal kalabalıklar içinde sefil yalnızlıklar çeker olmuşuz.. 
Sizi ‘Siz’ olduğunuz için seven hatta sizi, eleştirebilecek samimiyeti hisseden, size tüm defolarınızı gösterecek ve tüm defolarınıza rağmen ‘kusurlu ürün’ muamelesi yapmayan dostlarınıza sahip çıkın. 
Sevmek sahip olmaktır, sahip çıkmaktır. 
Gerçek dost bulmak, milyonluk servete sahip olmaktan daha kıymetlidir. 
Kıymet bilmekte ‘Samimi İnsan’ın işidir. 
Samimiyete sırtınızı dönmeyin. " diyor Ahmet Zorlu...
         *                                   
          Sabahtan akşama şikayet ediyor,kızıyor ve  strese giriyoruz, ki sonuçta  moralimiz tavan! yapıyor...
Peki tüm bunların temelinde yatan nedir diye düşündünüz mü!
 " Dikkat; duygularla düşünceyi bir şey  üzerinde toplam/uyanıklıktır. Zeka ise, insanın düşünme, akıl yürütme, objektif gerçekleri algılama, yargılama ve sonuç çıkarma yeteneklerinin tamamıdır."diyor üstad Atilla Sezener ve ekliyor;
IQ...
Yani zekayı ölçme amaçlı bir test sonucu, bir değerin adıdır ve normali de 100 kabul edilmiş...
Mesela,
IQ- 0-25 arası “ağır gerilik” (idio)
IQ- 26-50 arası “orta gerilik” (embesil)
IQ- 51-75 arası “hafif gerilik” (debil)
IQ- 76-90 arsı “sınır zekalılar”
IQ- 91-110 arası “normal zeka”
IQ- 111-125 arası “ileri zeka”
IQ- 126-140 arası “üstün zeka”
IQ- 141-155 arası “çok üstün zeka”
IQ-156 ve üzeri ise “deha” kabul ediliyor...    
Bütün zamanlarda yüce insanımız istisnalar dışında idio ve embesiller tarafından yönetilmiştir. Ayrıca tüm zamanlarda politikaya soyunanların büyük çoğunluğu bu guruplardandır."
 Yıl, 2014... Avrupa ülkelerinin zeka seviyelerinin  ortalamaları açıklanmış... 
En yüksek IQ Finlandiya’da  103 ...
 En sonda 83 ile Arnavutluk, 84 ile Bosna Hersek var...
Türkiye'mi dediniz... 
88...
*
Bu arada bir fıkra alıntılayalım, ya da sorgulama olarak okuyalım...
"Adamın biri süper high-tech bara girer, barmen yerine bir robot servis yapmaktadır.
Robot sorar, adam cevap verir.
-IQ nuz nedir?
-135
Robot hemen yıllanmış viski verir ve küresel ısınma, çevresel şartların iç içeliği, kuantum mekaniği, nanoteknoloji vs.den sohbet açar...
Adam çok etkilenir ve ertesi gün robotu test etmek için tekrar bara gider.
Robot IQ sunu sorunca, o da "85" der Robot ona bir bira verir ve futbol, kadınlar, kağıt oyunları ve sevdiği yemeklerden sohbete girişir.
Adam daha çok şaşırmış vaziyette ertesi gün tekrar gelmeye karar verir.
Üçüncü gün robot ona IQ sunu sorduğunda "55" der.
Robot hemen önüne bir Ayran koyar ve:
- Eee n'aapçaz, yine AP'ye oy verecez di mi? "
*
Devam edelim;
" İNSANLAR DÜŞÜNCELERİ İLE YAŞARLAR. ONUN İÇİN NEYİN NE OLDUĞUNU BİLMELERİ ŞARTTIR." diyor üstad ve çevrenize, aşağılara ve yukarılara bakın,IQ verilerini kolayca saptayacaksınız, örnekleri önünüzde duruyor, diyor;
 Eğer bir insan sadece siyaset ve futbol konuşuyorsa dışlayın, zira onun IQ azlığı size de bulaşabilir, dikkat!...
Bir ülkede insan hakları, demokrasi, hukuk devleti, kadına bakış yok  veya arızalı ise, oranın seçmeni ve seçtikleri problemli kişiler demektir.  
Pozitif bilimin dışında kalan, sorgulama yapmayan veya yapamayan, kitap okumayan kişi ve kurumlar da gözden geçirilmelidir. 
Adama sorarlar; trafik kazalarında, iş kazalarında...
Veya sigara içmekte, hasta olmakta, hep  ön sıralardasınız.  Neden? Birileri “Ben her şeyi bilirim, herkesten iyi yaparız” diyorsa, karşınızda IQ sorunu olan ve aşağılık kompleksini aşamamış kişiler var demektir, unutmayın !...           
 Dine inananların büyük bir kesimi ne diye Allahtan başkasına tapmaktadırlar? Örneğin bazı yatırlar, mezarlar, kişilerden medet ummaktadırlar. Allah, onlara kendi adına dilek kabul etmek vekaleti  mi vermiştir? Ne diyorsunuz ?                                      
     Dünyada sizi ciddiye alan devlet yoksa, ortalık üçüncü sınıf kişilerin top koşturduğu alana dönmüş ve etraf yalakadan geçilmiyorsa, inşallah maşallahla hiçbir yere varamazsınız...
Unutmayın , KORKU VARSA, DEMOKRASİ VE İNSAN HAKLARI DAHİL, HİÇBİR ŞEY YOKTUR.
*
"Kamu Vicdanına Çağrı 
Sivil İtaatsizlik..." 
 Jürgen Habermas vs.'nin kaleme aldığı,Yakup Coşar'ın ise çevirisini yaptığı bir kitap adı...
"Tam bir çürüme dönemi yaşıyoruz. Devlet bireylere, “omlet yapmak için kırılması gereken yumurtalar” olarak bakıyor. 
Yeni bir toplumsal mutabakat ihtiyacı var; devlet istemiyor.
Mevcut hukuk sistemi zevahiri kurtarmıyor. Bütün insani değerler göreceleşmeye başladı. 
Peki, bütün bunlara rağmen, vicdanı sızlayan, adalet duygusuna sahip, herkes için haksızlığa karşı çıkan ve haksızlığa karşı çıkan herkesle birlikte davranmayı beceren kişi(lik)ler/ birliktelikler imkânsız mı?

Sivil itaatsizlik, haksızlıklara karşı bütün yasal yolların tükendiği noktada kamu vicdanına çağrıyı amaçlayan bir eylem türü.
 Düşünen, kendisiyle barışık yaşamak isteyen, “onur”dan hâlâ haberdar olan insanların daha vahim toplumsal felaketlerin önüne geçmek için başvurabilecekleri bir çare. 
Bireyin, kişisel çıkarlar, parti, grup ve çevre çıkarlarından bağımsız olarak, kendisiyle vicdani hesaplaşmasının sonunda giriştiği “demokratik bir isyan türü”. 
Vicdanın zorladığı bu isyana başka insanların da katılması için düşünsel ortaklığa, ideolojik birliğe gerek yoktur. Karşı olunan konuyu içeren bir ortak anlayışın oluşması, yani kısmi bir düşünsel çakışmanın varlığı yeterlidir.
Başka bir ifadeyle sivil itaatsizlik, gündelik ilişkilerimizde bizi bir arada tutan ahlâki ilkeleri (haksızlıklara karşı çıkmak, yalan söylememek, sahtekârlık yapmamak, sözümüzü tutmak, yaptığımızı sahiplenmek… vb.) politik düzeye taşıma, o düzeyde geçerli kılma çabasıdır. 
Sistemin geneline değil tekil haksızlıklara yöneliktir. 
Alenidir. 
Politik ve hukuki sorumluluk üstlenilerek kamu vicdanını kıpırdatmayı hedefleyen, şiddet içermeyen, mevcut yasal yollar tükendikten sonra başvurmak zorunda kalınan, bu nedenle yasadışı, ama meşru bir eylem biçimidir.
“Düzen” yerine “adalet”ten, “onursuz bir suskunluk” yerine “insana saygı gösteren tartışmacı bir çokseslilikten” yana olanlar için…"
*
"Tehlikenin farkında olan demokratik örgütlerin birlikte ses verme günüdür.
Ayrışmakta hünerli, birleşmekte özürlü olan bir yapımız var. "Tek ses”, “tek nefes” olarak  toplumu uyandıracak ve siyasete yön verecek gücümüzle;Din, mezhep, etnik kimlik ayırımından uzak, ortak tarih, dil, ahlak, kültür ve hukuk  ve yurttaşlık temeline dayalı Atatürk Milliyetçiliğinde buluşarak bölünmeden kardeşçe yaşayacağımız bir Türkiye için mücadele vermek Büyük Atatürk’e olan borcumuzdur."diyor,Prof. Dr. Nur SERTER...
*
Prof.Dr.Güner Sönmez de;
"Beyninizi kullanmazsanız onu kaybedersiniz.
Yeni bir araştırmaya göre; düzenli olarak matematikle ilgilenmek-kullanmak ve kitap okumak, yaşla beraber gelişen bilişsel gerilemeyi engelleyebilir.
Hayat boyu öğrenmeye devam etmek gerekiyor.
Kullan veya kaybet" diyor.
Sana kalmış!
*
Unutma,
Cehaletin pençesinde inleyip durma, kurtulmak senin elinde !
Ömer Seyfettin 'in ifadesiyle;
"Madem ki Türk'üz.
Bir Türk gibi görür, düşünür,duyar ve yazarız."

{ "vars": { "account": "G-9KFVFXJPJ" }, "triggers": { "trackPageview": { "on": "visible", "request": "pageview" } } }