Değerli okurlarım,
Kahramanmaraş Depremleri yalnızca Güney Doğu Anadolu’da topraklarımızda fiziki göçükler açıp 13,5 milyon depremzede yaratmadı. Tüm şiddetiyle biz Türkiye halkının yüreğinde ve zihninde de çöküşlere yol açtı.
Televizyon kanallarının hepsinde, aynı anda, aynı görüntüleri: Hayalet kentleri, acıdan çıldırmış, yıkıntılardan çıkacak yakınlarını bekleyenleri, canla başla çalışan kurtarıcıları gördük.
Öte yandan son derece ürkütücü bir gerçekliğin görüntüsü de ekranlardaydı: Güçsüzlük ve düşkünlük içinde basit kararları bile alamayan bir iktidarla onun karşısında nasıl davranacağına karar vermekte zorlanan bir muhalefet gördük. Oradaki onlar ve buradaki bizler, hepimiz, kimlerin elinde olduğumuzu acı içinde net anladık. Ülkenin tüm yurttaşlarını yıkan sarsıntının kendisi bu oldu.
TÜRKİYE'MİZ İÇİN YAPACAK ÇOK ŞEYİMİZ, AZ ZAMANIMIZ VAR
19 Şubat 2023 Pazar günü, Jeofizik Yüksek Mühendisi Prof. Dr. Övgün Ahmet Ercan’ın Boğaziçi Aydınlar Topluluğu (BAT) kapsamında İstanbul'da düzenlediği "Depremin Yarattığı Güvenlik Güçsüzleşmesi" konulu toplantıdaydım.
YTÜ öğretim görevlisi, bilim ve bilinç kavramlarının şaşmaz temsilcisi, değerli arkadaşım Beyazıt Kahraman’ın yarattığı olanakla katıldığım BAT toplantısı beni umutlandırdı. Kahramanmaraş Depremlerini izlediğim televizyon kanallarından, basından, medyadan bildiğim Türk bilim insanıyla yüz yüze olmak etkileyiciydi.
Toplantının -Anadolu Ajansının da bulunduğu - ilk bölümünde Prof. Dr. Övgün Ahmet Ercan’ın "Basın Sunuşu" yer aldı. İkinci bölümünde, önce Mavi Vatan kavramını literatüre kazandıran, Montrö Boğazlar Sözleşmesi’ne dair bildiride imzası olan Tümamiral Cem Gürdeniz söz aldı. Ardından 1995 yılında Everest Dağı'na tırmanan ilk Türk dağcımız, hedef odaklılık, kararlılık, disiplin, risk yönetimi konularının ustası, AKUT'un kurucu üyesi, Nasuh Mahruki konuştu. Devamında BAT topluluğundan 18 üye görüş bildirdi.
Yaklaşık beş saat süren toplantı sonunda; düşünce ve duygularımda yalnız olmadığımı, bir an önce çivilendiğim yerden kalkıp, yıkılan taşların altına elimi koyma zamanımın geldiğini anladım.
PROF. DR. ÖVGÜN AHMET ERCAN KİMDİR?
Değerli okurlarım,
Kahramanmaraş depremlerini takiben izlediğim Övgün Ahmet Ercan hakkında şu günlerde Habertürk’te yaratılan soyut ve tarafgir tartışmaları bir kenara bırakıyor ve tamamının bu yazıya girmesi olanaksız akademik öz geçmişini kısaca veriyorum. Habertürk’ün 2020 İzmir Depremi sonrasında gururla yayınladığı - aşağıda verdiğim - haber linkinden tamamına ulaşabilirsiniz.
İ.Ü. Fen Fakültesi Jeofizik – Jeoloji bölümü 1970 mezunu. T.C. Devlet bursuyla ABD’de Stanford Üniversitesi'nde Yüksek Lisans, Colorado School Of Mines’da Doktora derecesi almış. 1980'de TÜBİTAK bursunu kazanarak gittiği Massachussets Institute Of Technology'de yaptığı doktora sonrası araştırmalarını İTÜ’deki öğretim üyeliği izlemiş. 1989’da profesör olan Övgün Ahmet Ercan 2003’ten beri 1983’te kurmuş olduğu Yer Altı Aramacılık Bilimsel Araştırma Kuruluşunun başında. BİLİMTEY Yayınevinin de başkanı.
Aldığı birçok ödül arasında bana çok anlamlı gelen ikisi üzerinde durmak istiyorum. Biri; daha başında, 1974’te, Amerika’da aldığı “Yılın En Başarılı Yabancı Öğrencisi” ödülü. Öteki; 1989’da profesör oluşundan yıllar sonra, 2013’te aldığı, Fen Bilimleri “Yılın Yerbilimci Bilim Adamı” ödülü. Bu uzun sürece baktığımda görüyorum ki; 1970 yılı mezuniyetini takip eden 39 yıl boyunca bilim tutkusu, bilim disiplini, ondaki sürdürülebilir etik olgunluğun özü. Ancak bu ölçüde bilim insanları Türkiye’nin sürdürülebilir kalkınmasının güvencesi olabilir.
2003’te erken emekli olan Prof. Dr. Övgün Ahmet Ercan; 2011 yılından günümüze İTÜ Jeofizik Bölümü ile Maltepe Üniversitesi İnşaat Mühendisliği Bölümünde öğretim üyesi. Bilimsel yayınları arasında 17 kitap, 16 ders notu dosyası, 420 bilimsel yayını, Türkiye’nin sorunlarına yönelik 905 araştırma tasarımı bulunuyor.
19 Şubat 2023 BAT Toplantısı Basın Sunuşu
Basın toplantısında hazır bulunan Anadolu Haber Ajansı’nın aynı tarihli haberinde şu sözler manşete alınmış: "Jeofizik Yüksek Mühendisi Prof. Dr. Övgün Ercan Kahramanmaraş merkezli depremin yıkıcı etkisinin yüksek olduğunu belirterek, "İşin ilginç tarafı bu depremin yıkım gücü 12'dir. Böyle bir depremi Türkiye hiç görmedi, dünya da az gördü" dedi."
Ajansın verdiği haberin devamındaysa İstanbul Depremi üzerinde durduğu bölüm verilmiş. Basına okunduğu halde Anadolu Ajansının haberinde yer almayan bilgileri burada veriyorum:
"Bu yıl 100. yılını kutlayacağımız Cumhuriyetimiz, tarihinde ve 500 yılda, 9 saat arayla iki büyük deprem yaşadı. Kötü yönetilen deprem afet olur. 400 kilometreye dağılan, 160 bin kilometrekare göçük yapan 160 saniye süren depremde 41 bin kişi öldü. İki Depremin odağı Kahramanmaraş’tı. İlki Pazarcık, ikincisi Elbistan merkezli. Pazarcık, yönsemeyle Malatya’ya uzandı. Elâzığ üzerinden Bingöl’e, buzkıran gemisi gibi, S dalgalarının hızını yenerek, saniyede 5600 metre hızla vardı, Kuzey Anadolu kırığında durdu. Çünkü orada enerji birikimi yoktu. 2. Deprem 9 saat sonra Elbistan 7.6 yönelimiyle Osmaniye, Adana, Hatay dalgası; Amik Ovası’nda genliğini, hızını yükseltti. Asi Irmağı’nda bataklıklarda kurulmuş binaları yıktı. Gölcük Depremi’nin 7 katıydı.
200-250 bin göçükten çıkarılan 147 bin kişi. Göçüklerin altında halen 50 bin -100 bin var. Gece olduğu için yataklarında yorgan, battaniye altı yakalananların, yanlarında biraz da yiyecek varsa metabolizmaları 3 hafta dayanabilir. Enkazın kaldırılmaması gerekirken çalışmalar başladı. Oysa 9 kişi canlı çıkmıştı dün.
Bu deprem Gölcük’ten Erzincan’dan büyük.
En az kırık boyu 400 kilometre. 250 Kilometre genişliğinde bir alanda gerçekleşti. Dünya çapında ender. Bu deprem bugün dünyada kuram olarak üretilmekte. Kurtuluş Savaşı’nda 38 bin Mehmetçik öldü; şimdi 45 bin yetim var.
Siyasiler 1970 Gediz depremi için "Kader" demişti. Ölmek kader değildir. Şemsi Tebrizi der ki "Dönemeç ile sapaklar yolcunun seçimidir." Kötü yönetim, yoksulluk, yoksulun fazla olması, her biri bir neden. Deprem kusurları bulur ve oradan yıkar. Sadece beton niteliği ana neden değildir. Zeminin sıvılaşması, sismik yansıma, sönümlenme gibi nedenler var. Deprem bölgelerinde birkaç tür mühendisin birden çalışıyor olması gerekir.
ÇARE: Türk ulusunun ivedilikle eğitime yönelmesi, varsıl bir ülke olmasıdır. Ancak varsıl Türkiye’de siyasiler bir daha "Kader" diyemez.
Bizde kırılması gereken şey alışılmış kandırmalar. Bu durumun yok edilmesi şarttır.
2011-2017 Deprem yönetmelikleri kusursuzdu. Yapılar denetlenmedi.
Bugün belediyelerde jeofizikçiler değil Belediye Meclisleri karar alıyor. Kaç katlı yapı yapılacağına Belediye Meclisi karar veriyor. Olmaması gerekirken, binalar 15- 40 katlı. Yerle rezonansa, salınıma giriyorlar.
Jeofizik, jeoloji, jeoteknik mühendislerinin, yer-yapı uzmanlarının, deprem bilimcilerinin oluşturduğu Yer Yapı Denetim Kuruluşları olmalı.
Denetlenmiş binalar yıkıldığında kuruluşlardan yapı bedelinin 3 katı ve ölen için bedel alınmalı. Kuruluşun ehliyeti de elinden alınmalı.
Kira ve satış işlerinde tapulara işlenmiş Yer Yapı Güvenlik Belgesi sorulmalı.
ANADOLU UYGARLIKLARI YAPI-YER BİLGİSİNE SAHİPTİ
Urartu, Hitit, Luvi, Lidya, Likya ve günümüzdeki Adıyaman, Gaziantep ve Kahramanmaraş illerini kapsayan Kommagene gibi tüm Anadolu Uygarlıkları yapı- yer bilgisine sahipmiş. Dağlara yerleşmişler; ovaları tarım alanı olarak kullanmışlar. Hatay’ın Avanos Dağlarında çatlak bile yok. Bizler, bu uygarlıkların deprem bulgularını unutmuşuz.
Bugün Türkiye’nin beslenme alanları olan Kahramanmaraş, çevresi, ivedilikle tarıma, hayvancılığa açılmalı.
Pamuk gereksinimimizin %41’ini, eskiden kendimiz sağlıyorduk. Şimdiyse iplik sanayimiz durmuş durumda. Pamuk ekimi için devlet çiftçiye ücretsiz yakıt, gübre, hayvan yemi yardımı yapmalı. Deprem sonrası köylerdeki durumu; insan, hayvan kaybını 2 hafta geçmesine karşın hâlâ bilmiyoruz. Arjantin, Şili, Avustralya’dan hayvan getirtilmesi gerekir. Vadedilen 10 bin TL yardım değildir.
Ekonomist Meriç Köyatası, depremin maliyetinin 87 milyar dolar olduğunu söyledi. Bu dehşet bir rakam. Gölcük Depreminin maliyeti 25 milyar dolardı. Türkiye’nin var olan 450 milyar dolar borcuna 87 milyar dolar deprem maliyeti eklendi.
DEPREM İSTANBUL'DA OLSAYDI...
İstanbul şu anda çaresiz. Deprem olsa Türkiye göçer!
Marmara’nın %97si kent, %7si köy. Kent eğitimi yok. Yapılaşma çarpık.
İstanbul Depremi demek yanlıştır. Bu bir Kuzey Marmara Depremidir. En çok etkilenecek alan da İstanbul olacaktır.
Marmara Bölgesi’nde; Edirne, Kırklareli, Tekirdağ, Çanakkale, Yalova, Kocaeli, Sakarya, Bursa, Balıkesir, Bilecik’te 25 milyon insan yaşıyor.
Kahramanmaraş depremlerini gören alan 160 bin kilometrekare iken İstanbul'un yüzey alanı, yerleşim alanı 5 bin kilometre kare. Her kilometrekareye 3 bin kişi, 340 konut düşüyor. Oysa Kahramanmaraş’ta kilometrekareye düşen kişi sayısı 125’ti.
Dolayısıyla İstanbul'da ne olur olayını daha fazla konuşmaya gerek yok. Orana baktığınız zaman korkunç bir durum ortaya çıkıyor.
Her an deprem olabilir diyenlerden değilim. Depremde bulguların kesinliği bilinemez. İstanbul Depreminin 2075 – 2150’ye kadar gecikme olasılığı var.
İstanbul’da 700 bin yapı bulunuyor. Soruyorum: Bunun kaçı dönüştürülebilir? Kentsel dönüşüm yapılıyor gibi davranılıyor. Kentsel dönüşüm yerine müteahhitlerle zenginlerin oturdukları yerlerde yapısal dönüşüm başladı.
Altyapı yenilenmeli. Yanlış yaşantımız sürüyor.
El ele olmamız, siyasi olmadan çözüm getirmemiz gerekir.
Bizde bilim var uygulama yok.
Deprem bilimci olarak 2 yıl önceden Kahramanmaraş Depremlerinde 4 milyon konutun yıkılacağını bildik, söyledik. Kendimize aferin demiyoruz.
Deprem siyasi bir konu değildir. Türkiye çökmüştür. Siyasi görüşler farklı olsa da el ele olmamız, siyasi olmadan çözüm getirmemiz gerekir. Türkiye’nin güvenliği için bu şarttır.