Kamu görevimden emekli olup Ocak 2018’de düzenli olarak köşe yazıları yazmaya başladığımda, toplumsal.com.tr haber sitesinde ilk “Yobazların Cinsellik Algıları ve Tehlikedeki Çocuklar” başlığını taşıyordu. Yaklaşık 5 yıl sonraki bu yazımda da aynı başlığı kullanmayı tercih ettim. İlk yazımda o günlerde yaşanan, kız imam hatip lisesinde evli bir öğretmenin kız öğrencisini cinsel istismarı olayı üzerinden analiz yapmıştım. O olayda Hizbullah terör örgütüne üye olmaktan hükümlü öğretmen yaptığı tacizi dini argümanlarla açıkça savunmuş, başına da bir şey gelmemişti. Küçük kız çocuklarının cinsel eş adayı olarak görülmeleri çerçevesinde özetlenebilecek bu tehlikeli algı biçimi toplumumuzda hep vardı ve ne yazık ki olmaya devam edecek gibi görünüyor.
3 Aralık’ta BirGün gazetesinde Timur soykan imzasıyla yayımlanan, 6 yaşındaki kız çocuğunun babası tarafından evlendirilmesi hadisesi bir haftadır basında ve sosyal medyada yoğun olarak tartışılıyor. Olay medyada çokça yer aldığından yaşanan mağduriyetin ayrıntılarına burada değinmeyeceğim.
İsmailağa Cemaati’ne bağlı Hiranur Vakfı Onursal Başkanı Yusuf Ziya Gümüşel’in anaokulu yaşındaki kızını evlendirmesi olayı ile ilgili Saray’dan ve sözcülerinden henüz bir açıklama gelmedi. Erdoğan ailesinin bu konudaki değerlendirmesi merak edilirken, Emine Erdoğan’ın 2019’da New York'ta Birleşmiş Milletler Genel Kurulu kapsamında bir paneldeki konuşmasını paylaşmak isterim. Konu "Afrika'da Erken Evlilikler ve Tecavüzü Önlemek" üzerineydi. “Çocuk yaşta evlilik en büyük şiddettir, insan hakları ihlalidir, uluslararası mevzuatta da büyük suçtur. Hiçbir gerekçe, çocuk yaşta evliliği haklı çıkarmaz” diyen Emine Erdoğan ve ailesi bugün sessizliğini koruyor.
Sarayın sessizliğinin sebebi, seçimlere giderken dindar kesimlerin “incinmemesi” ve dolayısıyla olası oy kaybı riskini engellemek olabilir mi? Bu ikilemleri, çocuk evlilikleri konusunda tabanlarında göz ardı edilemeyecek bir kabulün varlığının işareti midir?
“Saray” susarken “dini hassasiyette olan çevreler” bu konuda günden güne değişen farklı yaklaşımlar sergiliyorlar.
Önce “Münferit Hadise” Sonra “Külliyen Yalan!”
İktidar yanlısı troller ve medyaları olayın vahameti karşısında önce bir iki gün susup sonra “münferiden gelişen bir hadiseyi dindarlara genellemeyin” diyerek iddiaları zımnen de olsa doğruladılar. Mağdur kadının abisi ve kız kardeşlerinin 8 Aralık’ta çıkıp olayı külliyen inkâr etmelerinden güç aldıktan sonra ise karşı atağa geçtiler. Bu iddiaların, “ruh hali bozuk bir genç kadının asılsız yalan ve hezeyanları” olduğu, olayın “inançlılara saldırıya vesile edildiği” argümanlarına sarıldılar.
Mağdurenin mahkemeye verdiği ifadedeki ayrıntılar, savcının mahkemece kabul edilen iddianamesinde ortaya dökülenler yok sayıldı. Kocanın dosyaya giren ses kaydında 6 yaşındaki küçük kızla birlikte olduğunu içeren itirafları inkâr edildi. H.K.G.’nin 13 yaşındayken nişan ve 14 yaşındayken imam nikâhının kanıtı olarak savcılığa verdiği fotoğrafları görmezden gelindi. Basına yansıyan bu fotoğraflarda cübbeli ve sakallı “koca” Kadir İstekli’nin çocuğa sarılmış olduğu görülüyordu.
Bunların hiçbirisi yokmuş gibi atağa geçerek, olayı haberleştiren “gazeteci Timur Soykan tutuklansın, yayınlayan Birgün Gazetesi ve Halk Tv kapatılsın” diye sosyal medyada arsız ve yoğun bir propaganda taarruzu taktiğine yöneldiler. “Meğer olay asılsızmış, dine saldırmak için bahane arayan solcu basının uydurmasıymış” savunusu ile kendilerine inanmaya meyilli siyasal tabanın içini rahatlatmaya çabaladılar!
Diyanet “Müslümanlar İtham edilmesin!”
Eleştirilerin odağındaki Diyanet İşleri Başkanlığı günlerce suskunluktan sonra 8 Aralık’ta bir açıklama yayınlamak zorunda kaldı. “Çocuk haklarının korunması ve hayatın her alanında çocuğun yüksek yararının gözetilmesi dini, hukuki ve insani bir sorumluluktur. (…) Ancak konunun yüce dinimiz İslam ile bağdaştırılarak Müslümanların itham edildiği bir sürece dönüştürülmesi son derece rahatsız edicidir. (…) Bireylerin hem fiziksel hem de ruhsal olgunluğa erişmeden, aile kurmanın anlam ve sorumluluğunu idrak edecek rüşt yaşına gelmeden evlendirilmeleri söz konusu olamaz," dedi.
Diyanet’in bu açıklamasına bakıldığında, kendilerinden beklenenden daha mülayim ve orta yol bir açıklama olduğu düşünülebilir. Ancak çocuk istismarı ile mücadele konusu Diyanet’e emanet edilecekse, çocuklarımızın hiç de güvende olmayacaklarını düşünmek için çok fazla sebebimiz var. Zira, bugüne kadar cemaat, tarikat ve Diyanet’e bağlı kurs ve yurtlarda erkek ve kız çocuklarına yönelik şiddet, cinsel istismar ve hatta ölümlere varan olaylarda Diyanet ne yaptı? Hepsinde de kulağının üstüne yatması, görmezden gelmesi, en fazla içi boş klişe açıklamalar yaparak geçiştirmesi somut bir gerçeklik olarak önümüzde duruyor.
Önceki açıklama ve uygulamalarına bakacak olursak Diyanet’in konuya bakış açısının, şu anda eleştirilen cemaat ve tarikatlardan hiç de farklı olmadığını üzülerek görürüz. İlk soru şu olmalı; Diyanet “çocuk evlilikleri, rüşt ve buluğ yaşı” gibi kavramlardan ne anlıyor, tam olarak neyi kast ediyor? Bu sorunun yanıtını bulmak için derin tahmin ve tahlillere gerek yok, yine Diyanet’in önceki açıklamalarına bakmamız yeterli olacaktır.
Diyanet’in de Kafası Karışık
Türkiye Diyanet Vakfı'nın hazırladığı İslam Ansiklopedisi'ne göre "buluğ", terim olarak çocuğun cinsi ve bünyevi ergenlik dönemine ulaşması anlamına geliyor. "Rüşt" ise kişinin mallarını din, akıl, mantık ve iktisat prensiplerine uygun biçimde koruyup harcamasını sağlayan fikri olgunluğa sahip olmasını ifade ediyor.
Diyanet son açıklamasından önceki açıklamalarında "kişinin gayri meşru ilişkiye girme tehlikesi bulunması halinde evlenmesi vaciptir" demiş ve evlilik için “buluğ (ergenlik)” çağına erişmiş olmayı yeterli görmüştü. Son açıklamasında ise “rüşt” yaşı gerekli diyor. Dönemler içinde çelişkili ve günün siyasal gereğine göre açıklamalar yapmaktan kaçınmadığı bilinen Diyanet “Buluğ çağına erişmiş kadının velisi olmaksızın kendisinin nikâhlanabilmesi mümkün olmakla birlikte, velisinin de bulunması menduptur (daha uygundur)” demişti.
Kızların 9, erkeklerin ise 12 yaşına bastıklarında buluğa erdiklerini söyleyen Diyanet “Bu yaşa ulaştıktan sonra erkeğin ihtilam olması, baba olabilme devresine girmesi; kızın da adet görmesi, gebe kalabilme çağına ulaşması fiilî olarak bâliğ olmalarıdır. Ancak erkek ve kızlar 15 yaşlarına ulaştıklarında, kendilerinde bu erginlik alametleri görülmese de bâliğ olduklarına hükmedilir," açıklamasını yapmıştı.
Çok açık anlaşılacağı üzere Devlet’in Diyanet Kurumu, ergenlik dönemindeki çocukların evlenme yaşına gelmiş olduklarını açıklamıştı. Bu açıklamaların kamuoyunda infiale neden olmasının ardından, Diyanet'in sitesindeki 'Dini Kavramlar Sözlüğü' bölümü kapatılmıştı ve halen de ulaşılamıyor.
Problemin Adı; “Erken Evlilik” Değil “Çocuk İstismarı”
Kendilerini “inançlı” olarak tanımlayan bazı kesimlerde “cinsel eş ve evlenme yaşı” konularındaki temel paradigmalar oldukça farklı olabiliyor. Ancak eski çağlardaki kültürel anlayışlar bir yana, medeni dünyada bilimsel, tıbbi ve pedagojik temelli anlayış oldukça farklıdır.
Kız ya da erkek çocukların fiziki olarak doğurgan yaşa gelmeleri (ergenlik-buluğ çağı), onların ruhsal ve fiziksel olarak evliliğe hazır olmaları manasına gelmiyor. Yani, cinsel doğurganlık ile evliliğe hazır olmak arasında ciddi sosyal, fiziksel, kültürel, hukuki olgunluk farklılıkları bulunuyor. Gençler bu olgunluğa ancak 18 yaş sonrasında ulaşabiliyorlar ve bu yaştan daha küçük olanlar doğal olarak “çocuk” kabul ediliyor.
Dolayısı ile problemin adını “erken yaşta evlilik” olarak koymak, probleme bir tür meşruiyet kazandırmak olacaktır. Sorunun adını tam olarak “çocukların cinsel istismarı” olarak koyup, olaya bu noktadan yaklaşmak gerekiyor.
Daha da uzatmadan bağlayalım.
Son yaşadığımız örnekte bırakın buluğ ve rüşt yaşını; henüz anaokulu çağındaki bir kız çocuğu söz konusu olunca sorunun vahameti daha da çarpıcı hale geliyor! Parmak kadar çocuğun eş adayı olarak görülmesi sapkınlığının inanç eksenli sosyo-kültürel ortamda yaşayan yetişkinler arasında yaşanması ne yazık ki seküler-Müslüman ayrışması görünümlü siyasi tartışmalara malzeme yapılıyor.
Kız çocuklarının “erken evlilik” adı altında cinsel istismarlarına (gerekçe her ne olursa olsun) hoşgörü göstermek, vicdanlı ve ruh sağlığı yerinde tüm insanlara göre “cinsel sapkınlık”, bilimsel-tıbbi yaklaşıma göre ise “pedofili”dir, nokta.