Yazar Ayşe Yıldız Bakır, 2023 ve 2024 yıllarında ardı ardına yayınladığı Zeki'nin Oğlu Mehmet Ali ve Mentollü Bir Bulut Sağanağı: Albina adlı romanlarıyla toplumsal olaylarla iç içe geçmiş gerçek yaşam öykülerine mercek tutuyor.
Bakır, Zeki’nin Oğlu Mehmet Ali kitabında; 1950’li yılların sonundan bugüne kadar uzanan gerçek yaşam öyküleri ile çeşitli toplumsal olayların yaşandığı günlere de değinerek, Muğla’ dan Van’a, Van’dan Tatvan’a, Tatvan’ dan Denizli’ye kadar uzanan birçok farklı coğrafyada geçen hikayeleri, tıpkı resim çizer gibi okurlarının gözleri önüne seriyor.
Mentollü Bir Bulut Sağanağı: Albina'da ise yazar, sıklıkla gittiği huzurevi ziyaretlerinden birinde tesadüfen tanıştığı Melek Teyze'nin anılarına odaklanarak Albina'nın gerçek yaşam öyküsünü "mentollü bir bulut eşliğinde" okurun dikkatine sunuyor.
ARKA KAPAKTAN
Zeki'nin Oğlu Mehmet Ali:
"Tanrı düğüm noktalarını yazar kaderin, insanlar ise detaylarını çizer. Bazılarının kaderi kısa ve eksik yazılmıştır. Sureti vardır ama aslını hiçbir zaman gören olmaz.
Küçük anlar vardır hayatta, tadı insanın damağında kalır. Koskoca bir hayat yaşarsın ama elinde avucunda hep bu kısa anların tadı kalır. Onlar ki ömrümüzün turnusol kâğıdı, kaderimizin pusulasıdırlar.
Zamanla yarışır gibi yaşarız. Bütün güzelliklerini bir gecede harcayacak kadar bonkörüzdür. Gerçek öykü ancak kederden doğar. Kederin kederle yok edildiği bir kader bağışlanmıştır bize.
Bu coğrafyada evlerin penceresini tamamıyla açabilen tek rüzgâr ortak kaderlerimizdir.
Yazar; hayatındaki tek idolüm dediği ağabeyi Mehmet Ali’nin kırıla kırıla ilerleyen yaşamı üzerinden anlattığı dönemsel hikâyesinde uzunca bir ömür manzarası konduruyor pencerelerinize. Bazen sizi hüznün yanına uzandıracak bazen de alıp diyar diyar tüm Ege’yi dolaştıracak.
Ankara`da Makine Mühendisliğini kazanmış ancak matematik hocasının siyasi görüş ayrılığından dolayı iki yıl üst üste sınıfta bıraktığı lise öğrencisi Mehmet Ali’nin sanki kendine biçilmiş ömrü acilen tüketmek ister gibi ‘57 koşar adımda’ noktalanmış yaşam öyküsünü okuyacaksınız."
***
Mentollü Bir Bulut Sağanağı:
“O geceden sonra hiçbir şey eskisi gibi olmadı. Evimizin bacasından içeriye bir ateş topu atılmıştı ve kısa süre içerinde her tarafa sıçrayan yangın; birkaç ömre sirayet ede ede devam etti.
Tükenmiş bir nefesle bulanık bir havuzun içinde çırpınıp durduk yıllarca. Zorunlu göç mevsimi başlayınca hepimiz sahip olduğumuz kendi adreslerimizi kaybettik bir bir. Bütün mevsimler karakıştı bundan böyle. Beklediğimiz tüm istasyonlarda trenler hiç durmadan gelip-geçti.
Aradan yıllar geçse de hep çok sevdiğim anıların köşesini kıvırdım; düştüğümde kaldığım yerden başlayabilmek için. Çıkardığım derslere ihtiyaç duyarım diye altını çizdim zor günlerin. Yine de içimde bol bol can yanıkları kaldı.
Bir yel esmiş gibi geçti ömür dediğimiz zaman aralığı. Biz ne kadar cambazlık etsek de sonunda üzerinde yürüdüğümüz ömür ipi incelecek ve kopacak. Orası kesin.
Zamanı geldi sanırım, içini anılara doldurup koynumda sakladığım bu defteri artık sana emanet ediyorum. İçerisindeki; bitmeyen alacakaranlığı, derinleşen tanımsız hüzünleri, dinmeyen güz yağmurunu ister sadece sen oku, istersen sayfa sayfa savur gökyüzüne cümle kuşlar okusun…”