Yargımız tam bağımsız, hukuk ve vicdandan bile!

İBB Başkanı İmamoğlu’na YSK üyelerine hakaret etti iddiasıyla yerel mahkemeden 2 yıl 7 ay 15 gün hapis cezası ve siyasi yasak cezası çıktı. Kararın İstinaf ve Yargıtay tarafından onanması halinde İmamoğlu siyasi yasaklı hale gelecek.

Bu kararın tümüyle siyasi olduğu o kadar bağırarak kendini ifade ediyor ki, hukuki çerçevede yorumlanması tam manasıyla boş lakırdı olacaktır. Diğer tüm emsal davalardan beraat kararlarının çıkması bir yana, illa bir hüküm verilecekse de sonuç böyle ağır olmayabilirdi. Alt sınırı uygulanabilecekken sebepsiz yere cezayı üstten kesmek, asıl niyetin siyasi yasak olduğunun altını çizmektedir.

Bu cezanın normal bir hukuk süreciyle çıkartılmadığını herkes biliyor. Kamuoyunda oluşan genel kanaat odur ki; siyasetin kontrolündeki yargıda bir karar çıkartılmak istendiğinde önce mahkeme heyeti özenle seçiliyor. Koskoca yargı teşkilatında bir sözde “kararın” altına imza atacak yargı mensubu cübbesi sahibi birileri illa ki bulunacaktır. Nitekim bu davada da öyle yapıldı. İstenilen cezayı hukuken ve vicdanen veremeyeceğini söyleyen davanın ilk hâkimi Samsun’a gönderildi. ‘Gereğini yapacak’ birileri bulundu, getirildi ve operasyon bitirildi!

Komik ve saçma bir nedenle, sıradan bir tek sözcük için dünya metropollerinden İstanbul’un Belediye Başkanının siyasi geleceğinin bitirilmesini normal bir adli süreç olarak açıklamak kadar büyük ‘ahmaklık’ olabilir mi? Üstelik İmamoğlu’nun yasaklanması Saray açısından iki kazanç demek: Cumhurbaşkanlığı adaylığının engellenmesi ve belediyenin, dolayısıyla devasa mali kaynaklarının AKP’ye geçecek olması... Her zaman olduğu gibi, bir taşla illa birkaç kuş vurmayı hedeflerler.

SADECE ANKETLERE İNANAN ERDOĞAN'IN TERCİHİ
İktidar yanlısı veya muhalif, kimsenin içine sinmeyen bu acayip karar neden çıkartıldı peki? Bu karar Erdoğan’ın bilgisi, onayı (ya da telkini) dışında çıkartılabilir miydi?

Hukuka, sosyolojiye ve bilime inanmayan, sadece yaptırdığı anketlere inanan Erdoğan seçimi alamayacağını gördü. Meclis, medya, finans, yargı, istihbarat, silahlı Kuvvetler, Polis ve tüm kamu gücü elinde olmasına rağmen geleceğini riskte gören Erdoğan’ın bu yargı darbesini yapmak zorunda kaldığı söyleniyor.

Erdoğan katı otokrat izlenimini daha da pekiştirmeyi göze alarak, 1998’de askeri vesayetin kendisine yaptığını İmamoğlu’na uyguladı. Hukuk ve vicdan tanımama hususunda tüm seleflerini “sağdan sollayarak” güçlü rakibini bir yargı manipülasyonu ile bertaraf etmiş oldu.

Daha önce de deklare ettikleri gibi; demokrasiyi iktidarları için sadece bir araç olarak görüyorlar. Seçildikleri sürece baş tacı ettikleri “milli iradeyi” gerektiğinde yok sayarak, İstanbul’da iki kez yenildikleri İmamoğlu’na bu sefer Saray’ı teslim etmeyeceklerini açıktan deklare ediyorlar.

BU KARAR NEDEN BU KADAR ACELEYE GETİRİLDİ?
Meral Akşener’in altılı masaya aday olarak İmamoğlu’nu sunacağı yönünde istihbarat alan Erdoğan, henüz aday ismi belli olmadan bu işi bitirmek istedi. İmamoğlu karar öncesinde aday olarak açıklansaydı, “yargı yoluyla adayımız engellendi” denebileceği için belki de bu ağır karar çıkartılamayacaktı. Bu yüzden yerel mahkeme tüm taleplere karşın karar davasını ertelemeyerek işi hızla bitirdi.

Cezayı yetersiz (!) bulan davanın savcısının da Mahkemeden“acele” gerekçeli kararı talep etmesi de bu savları destekler niteliktedir. Tatile çıkacağı gibi komik bir bahane ile Bölge İstinaf Mahkemesinde temyiz sürecini savcının bir an önce başlatmak istemesi hayırlara yorulabilir mi?

Erdoğan yasaklı hale getirildikten sonra siyaseten önünün daha da açıldığı biliniyorken, İmamoğlu’nun da aynı şekilde önü açılmış olmuyor mu? Bu akıl yürütme ilk bakışta makul görülse de göz ardı edilen bazı hususlar var!

BU KARARLA İMAMOĞLU'NUN ÖNÜ DAHA DA AÇILMIŞ OLMUYOR MU?
90’larda askeri vesayet yargıyı kullanırken kendilerince çağdaş Türkiye Cumhuriyetinin temel değeri olan laikliği koruyorlardı. Yani Asker ve üst Yargı kişisel olarak kendi koltuklarını ve geleceklerini değil ülkenin geleceğini koruduklarını düşünüyorlardı. Ayrıca onların arkasında çok güçlü bir halk desteği ve bu denli sınırsız güç yoktu. Yaygın medyada çok seslilik ve iyi kötü işleyen demokrasi, hukuk ve şaibesiz serbest seçimler vardı.

Bugün 90’lardaki ve 2000’li yılların başlarındaki o temel demokratik hakların neredeyse hepsi (sırf iktidarın bekası için) yok edilmiş durumdadır. Arkasında hala güçlü bir halk desteği olan Erdoğan artık doğrudan ve bizatihi kendisinin ve ailesinin geleceğini koruyor.

Özetle; Erdoğan’a getirilen siyasi yasak onun önünü otoban gibi açtı. O dönemde hukuku, serbest seçimleri, demokratik imkânları rahatça değerlendirdi ve iktidara geldi. 90’ların vesayet güçlerinin olanakları; demokratik, serbest ve adil seçim imkânlarını diledikleri gibi engellemeye imkân vermiyordu. Nitekim bu sebeple Erdoğan’ın yükselişini engelleyemediler. Onlarda olmayan bu geniş imkânlar Erdoğan’ın elinde artık var! Bunca mücadele sonunda elde ettiği böylesi imkânları, kendince önemli riskleri bertaraf etmek için kullanmasın da ne yapsın? Tüm bu verileri değerlendirecek siyasal vizyona sahip olan Erdoğan, işte bu yüzden bu sert adımı atmaktan geri durmadığı gibi, dahasını da yapacaktır.

ERDOĞAN ADAY OLARAK KARŞISINDA KILIÇDAROĞLU'NU GÖRMEK İSTİYOR
Altılı masada ana muhalefet partisi CHP’nin önereceği ismin Cumhurbaşkanı adayı olacağı düşüncesi yaygın. Adaylık için CHP’den üç ismin geçtiği biliniyor. En güçlü aday olarak görülen İmamoğlu bu kumpasla siyaset dışına çıkartıldığında diğer adaylar olarak Mansur Yavaş ve Kılıçdaroğlu kalıyor.

Kürtlerin ve HDP tabanının oy vermeyeceklerini söyledikleri Mansur Yavaş’ın adaylık şansı azalınca Kılıçdaroğlu’nun şansı artıyor. Mansur Yavaş için ayrı kumpas planlarının kenarda bekletilmediğinden de emiz olamayız tabi ki. Meral Akşaner’in de hukuki süreci ısrarla ötelenen ve bitirilmeyen, akıbeti bilinmeyen bir yargılama dosyasının kenarda tutulduğu biliniyor.

Saray, Cumhurbaşkanlığı kapışmasında karşısındaki seçeneklerden en kolayı olarak Kılıçdaroğlu’nu görüyor. Uzun yıllardır seçmenler nezdinde ezmeye, küçük düşürmeye çalıştığı “bay Kemal’i” mezhep de dahil her türlü etik dışı yöntemlerle daha kolay yenebileceğini düşünüyor. Bunu da açık açık söylüyorlar zaten.

İMAMOĞLU ARTIK ADAY GÖSTERİLİR Mİ?
Erdoğan’ın yaşadığı benzer süreç emsal alınarak “bu halk mağdurun yanındadır” varsayımı ile diyelim ki İmamoğlu inadına aday yapıldı. Siyasetin ihtiyacına göre ve zaman ayarlı karar çıkarmada mahir “Yargı”mız orada dururken, İmamoğlu altılı masanın adayı nasıl olabilir ki artık? Seçim takvimi başlatıldığında kararı kesinleştirip, adaylığını düşürüp “Yargı kararı beklenen şaibeli adamı aday yapmasaydınız” der çıkarlar!

“Temyiz süreci bu kadar hızlı sonuçlanamaz” diyenler bu ülkede yaşamıyorlar mı? Selahattin Demirtaş’ın 41 günde, Diyarbakır Belediye Başkanı Selçuk Mızraklı'nın ise 35 günde temyiz süreçlerini bitirip kesinleştiren yargı sistemi Kenya veya Gana’nın mıydı? (Gerçi bu iki ülke de Hukukun Üstünlüğü Endeksinde bizden daha iyi durumdalar!)

“Bu kararının onanacağını düşünmüyorum. Bu ülkenin namuslu yargıçları var” diyen Kılıçdaroğlu, bu tür dosyaların o yargıçlara verilmeyeceğini bilmiyor olabilir mi? Üstelik duruşma tarihi bir ay önceden belli iken o gün Almanya gezisini ertelemeyen Kılıçdaroğlu “bu kararı beklemiyordum” demişti. Muhalefete muhalefet etmeyelim de, öngörülerde bu denli iyimserlik bu ülke koşularında biraz fazla değil mi?

İKTİDAR HIRSI NELER YAPTIRMIYOR Kİ?
İktidarlarını sürdürmeye mahkum ya da tutku ile bağlı siyasi liderlerin ne tür çılgın, akıl almaz kararlar aldıklarına yakın tarihimizde örnekler var. 2019’da İBB seçimlerinin yeniletilmesi ihtimali için “yok canım bu kadar büyük bir saçmalığı yapamazlar artık” demiyor muyduk? Adnan Menderes de iktidarı kaybedeceğini anladığında DP milletvekillerinden oluşan tahkikat komisyonları oluşturmuştu. CHP’nin mal varlığına el koymuş ve partiyi kapatmaya çalışmıştı.

Selahattin Demirtaş’ı içerde tutarak, İstanbul’u ellerinden alan Canan Kaftancıoğlu ve Ekrem İmamoğlu ikilisini siyasetin dışına iterek güçlü rakiplerini saha dışına itmeye çalışıyorlar.

İktidarın seçimi almak için yapmayacağı bir şey yoktur” cümlesinde hemfikir olanların zihinsel dağarcıklarını daha da genişletmeleri, her tür olasılığa karşı alternatifler oluşturmaları yerinde olacaktır. Kendisini hukuk ve vicdan ile sınırlı görmeyen yargı, siyasetin emrinde partizanlaşmış kamu gücü ve devletin mali kaynakları ile elde edebilecekleri eşitsiz avantajları sizin hayal gücünüze bırakıyorum. Ancak onlar için en kötüsü, bu denli devasa eşitsizliklere rağmen kaybetmeleri olacaktır.

{ "vars": { "account": "G-9KFVFXJPJ" }, "triggers": { "trackPageview": { "on": "visible", "request": "pageview" } } }