Umut her zaman var... Şimdi sandığa gitme zamanı

Son 21 yıldır yaşadığımız sürecin, somut veriler ışığında böyle giderse gelecekte ne getireceğini görmek hiç de zor değil. AKP rejimi ekonomiyi paramparça etti, yıkım her gün daha da büyüyor. Halkın ortak kazanımı olan kamu malları yağmalandı, toplanan vergiler betona gömüldü, devletin kasası boşaltıldı, dış borç 500 milyar dolarlara dayandı.

“Yap işlet devret” yalanıyla halkın parası, malı yerli yabancı yandaş ve paravan şirketlere aktarıldı. Tepeden aşağıya rejimin adamları ve onların işbirlikçileri devlet eliyle sınır tanımaz biçimde zenginleşti. Hayvancılık, tarım küçüldükçe küçültüldü. Ekonomi biliminin genelgeçer tüm kuralları keyfi ve kendi dar çıkarlarına göre uygulandı. Üretim yok edilme aşamasıda. Sürecin sonuçları, işsizlik, yoksuluk, pahalılık olarak halka döndü. Aşırı israf övünç vesilesi yapıldı. Ekonomi ve siyasi savrulma, moral değerlerdeki çöküntü ancak baskıcı, yasakçı, demokrasi dışı yöntemlerle yürütüldü. Hapishaneler tıka basa insanlarla dolduruldu.

Görece demokratik kazanımlarımız gaspedildi. Yargı bağımsızlığı, basın ve ifade özgürlüğü, insan hakları ihlal edildi. Kamu gücü ve çeşitli manevralarla medyanın yüzde doksanı ele geçiridi. Algı yönetimi ve karartma dolu dizgin yol aldı.

AKP rejimi geçmişte tanık olduğumuz askeri darbeler sonucu kurulan otoriter yapılardan farklı olarak ciddi bir kitle desteğine sahip. Daha çok kırsal bölgelerde ve kentlerin çeperlerinde yaşayan yoksul insanlardan oluşan bir taban oluşturuldu. Rejimin dayandığı seçmenin temel özelikleri, muhafazakarlık, politik gericilik, dinsel tabulara bağlılık ve milliyetçilik olarak özetlenebilir. Makyevelist yöntemler, Goebbels taktikleri tepe tepe kullanıldı. Yalanla beslenen kitleler “kendi celladına aşık” diye tanımlanan sendromu henüz aşamıyorlar. Rejim onlara “karnınınız aç, pahlılık var ama bunun önemi yok. Biz bekanızı koruyoruz. Sizin güvenliğinizi sağlıyoruz, terör ve LGBT’ye karşı mücadele ediyoruz, ya biz ya onlar” demagojisini merkeze alarak gerçekleri saklıyor. Çok uluslu yerli yabancı şirketlerin temsilcisi, tavrını net biçimde sermayaden yana koyan, terör örgütleri ile ilişkili insanları meclise sokan, cihadist gurupları ‘eğitip donatan’, PKK’yı da kafa kola alıp kullanmaya çalışıyor. Ve tüm bu gerçekler orta yerde belgeleriyle, kanıtlarıyla duruken bekadan, milli olmaktan bahsetmek hiç kolay değil. Ama AKP rejimi ustalıkla bu yalana dayanan algıyı sürdürüyor ve kendi tabanını beli oranda tahkim etmeyi başarıyor. Rejim, ülkenin geleceğiyle birlikte kendisine oy veren insanların geleceğini de karatıyor, hem de onların taktirini alarak, gözlerinin içine bakarak yapabiliyor bunu...

Doksan yıl önce Nazi Almanyasında, Franko İtalyasında yaşananlar gecikmeli ve bize özgü yöntemlerle günümüzde hayat buluyor maalesef.

AKP’nin melez “ucube” rejimi, ülkemizin geleceğine yıkımdan, adaletsizlikten, yoksulluktan, işsizlikten, zorbalıktan, kaostan, maceracılıktan başka verebileceği bir şey yok.

Onlar kötülüğü, fırsatçılığı, liyakatsızlığı, yalanı, iftirayı, gidebileceği yere kadar sürdürüp normalleştirmek istiyorlar.

14 Mayıs 2023 seçimlerinde yürütmeyi ifade eden Cumhurbaşkanlığı seçimleri ikinci tura kaldı. Böyle ağır bir kuşatılmışlık içinde halkın sandıkta direnişini ifade eden bu sonuç küçümsenmemeli. Rejim kurmayları da biliyor ki kaybediyorlar. Sınırsız biçimde kullandıkları YSK, Valilerin, kaymakamların, İçişleri Bakanlığının, güvenlik güçleri, yandaş medya, manipülasyon merkezlerinin ve her tarlü kamu olanağı, Rusya, Azarbeycan, Birleşik Arap Emirlikleri, Katar, Suudi Arabistan gibi ülkelerin, paramiliter ve mafya guruplarının maddi, manevi desteğine rağmen istediklerini elde edemediler.

İkinci turda birleşik muhalefetin adayı kazanmaya çok yakın. Bunun için oyların rejimin adamlarından korunması öncelik taşıyor. Milyonlarca duyarlı, bilgili sandık görevlisi var zaten. Bu kısa sürede büyük toplantı ve mitinglerden çok yüz yüze diyalog önem taşıyor. Muhalefete bağlı milyonlarca aktivist bu görevi heyecanla ve istekle yapmaya hazır. 14 Mayıs'ta sandığa giden yurttaşların mutlaka sandığa gitmesi gerekir. Sandığa şu ya da bu nedenle gitmeyen 8 milyonu aşan insanın ikna edilmesi ertenmemeli. Sandığa gidip iptal oyu veren 1,2 milyon seçmenin varlığı unutulmamalı. Seçilemeyen adaylar, dayandığı muhalif tabanı kendi bekası için satan, Erdoğana biat eden, ‘beleşe’ gitmeyen sahte milliyetçi Sinan Oğan ve politika esnafı Muharrem İnce’in oy tabanı dikate alınmalı ve diğer tüm partilerin tabanına dönük ajitasyon ve propaganda sahicilikten uzaklaşmadan ısrarla yapılmalı. 

28 Mayıs seçimi referandum niteliğindedir, Erdoğan ve adamlarını bu aşamada yenmek için bir fırsat yaratmış durumda. Yeter ki, kararlılık, dinamizim, korku duvarlarının yıkması ve meşru direnme gücü olsun. AKP rejimi ve Erdoğan gerçekte kaybediyor ve bizim coğrafyamızda geleceği yok. Ancak muhalefetin ciddi zaafları ve hataları sonucu geçici bir bir Pirus zaferi ile rejimin sürmesini sağlayabilirler.

Bir çift sözüm de kafası karışık, kendilerini sosyal medyada sıklıkla ifade eden “klavye cengaverlerine”. Kendi küçücük, ‘steril’ dünyalarına kapanıp “bunların hepsi aynı” diyerek oy kullanmayan, kullanmak istemeyen daha çok kentli, tuzu kuru, kendilerinden fazlasıyla memnun insanlara kulak asmayın. Onların bilgiç, envayi çeşit bahanelerine, paylaşımlarına itibar etmeyin. “Öldük, bittik” diyerek yılgınlık pompalayanlar, onların “ama, fakat, çünküli”, bazen de keskin ‘devrimci’ açıklamaları onların fiilen AKP rejimi ve RTE destekçisi olmaları gerçeğini değiştirmez.

Demokrasi, insan hakları, bilim, kültür düşmanı; yoksulluk, işsizlik, yıkım üreten; ülkenin kaynaklarını yağmalayan çokuluslu şirketlerin, emperyalist merkezlerin işbirlikçisi, gırtlağına kadar yolsuzluğa batan, rüşvetçi ve tüm bunları vahşi yöntemlerle yapan bu otoriter rejime artık dur deme zamanı. Bir araya gelen ya da gelmeyen, türdeş olmayan geniş tabanlı muhalefet güçleri eksik, fazla ama her şeye rağmen iyi bir mücadele sergiliyor. Cumhurbaşkanı seçimlerinin ikinci tura kalması başarıdır. Son yirmi yıldır rejimde açılmış bir gediktir.

Seçimlerde şaibe, ‘oy kaydırma’, YSK desteği, kamunun tüm gücüne rağmen rejim istediğini tam olarak elde edemedi. Seçim sistemi ve muhalefetin taktik, hata ve dağınıklıktan dolayı aldıkları yüzde elinin üstünde oya rağmen sonucu parlento seçimlerinde yüzde 47 oyla AKP ve itifakı az bir farkla kazandı. Bunun pek bir önemi olmadığını herkes bilmeli. Çünkü, Cumhurbaşkanlığı Hükümet sistemi denilen bu melez, ‘ucube sistem’ zaten parlemontoya bir işlev vermiyor. Milletvekilleri, fiilen özel statülü, yüksek maaşlı, beş yılda bir seçilen devlet memuru konumundalar. Orada bir anlamda “dekor saz” gibi duruyorlar. Bunu geçtiğimiz beş yılda somut olarak gördük.

Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ikinci turda el değiştirmesi, birleşik muhalefetin adayı Kemal Kılıçdaroğlu’nun kazanması AKP rejimi açısından sonun başlangıcı olacaktır.

Kemal Kılıçdaroğlu artık tek başına kendini ve CHP’yi temsil etmiyor. Bu aşamada iç tartışmalar, “şu aday olsa daha iyidi” gibi hayıflanmalar, var olan ideolojik, politik, dinsel farklılıklarımızın bir anlamı yok. Türkiyenin normalleşmesi, nefes alması, demokrasinin, çoğulculuğun, ekonomik yıkımın durdurulması yeni ve iyileştirici bir sürecin başlamasının fiilen sembolüdür Kemal Kılıçdaroğlu...

Bu tarihsel olanak, fırsat “ancak birleşe birleşe” “Gezi direnişi” ruhuyla kazanılabilir.

Tüm farklılıklarımızı şimdilik erteleyerek, otoriter, karanlık ve giderek yeni tür bir faşizme evrilen AKP rejimi tarihin çöp tenekesine atacak yeni bir süreci başlatılabilir.

Demokrasi, çoğulculuk, insan hakları, yargı bağımsızlığı, basın ve ifade özgürlüğü, iç barış ve ülkenin normalleşmesi için bütün oylar Kemal Kılıçdaroğlu’na şiarı yükseltilmelidir.

Bu otoriter rekabetçi rejime, onun tüm baskı ve manevralarına, sınırsız olanaklara sahip devlet partisi AKP’ye rağmen, gerçek anlamda özgür bir seçim yapılmasa da göreceli olarak sandıklara hâlâ sahip çıkılması küçümsenmemesi gereken bir kazanımızdır.

Milyonlarca sandıkta görevli aktivistin yanında, tek tek ülkesini seven, çoğulcu bir demokrasiden yana olan yurttaşlar direniş ruhuyla sandık ve sayım merkezlerinde, halkın iradesine, sahip çıkmak, sandığa gitmek ve seçim güvenliğini fiilen sağlamak sorumluluğuyla karşı karşıyalar...

Haydi sandıklara,

Tüm oylar Kemal Kılıçdaroğlu’na...

{ "vars": { "account": "G-9KFVFXJPJ" }, "triggers": { "trackPageview": { "on": "visible", "request": "pageview" } } }