'Türkiye Yüzyılı’ ya da hamasetten kim ölmüş ki?

Cumhurbaşkanı Erdoğan 28 Ekim’de AKP’nin yeni program ve hedefleri olduğunu söyledikleri 'Türkiye Yüzyılı Vizyonu’ başlıklı bir metni açıkladı. ‘Program’da yer alan 16 başlığı özetle açarak yorumlamaya çalışacağım.

SÜRDÜRÜLEBİRLİĞİN YÜZYILI; Metinde ilk olarak “… Sürdürülebilirliğin ana eksenini oluşturan çevre koruma, ekonomik kalkınma ve sosyal tekamül…”den bahsediliyor. AKP’nin ve Erdoğan’ın “sürdürülebilirlik” kavramından yalnızca iktidarlarının sürdürülebilirliğini anladıkları çok açıktır. ‘Çevre koruma’dan bahsediyorlar ama sanki son 20 yılda cennet koylarımızı konut şantiyelerine dönüştürenler onlar değil! Sanki ormanlarımız beşli yapıya ve Kanadalı maden şirketlerine peşkeş çekilmemiş, derelerimiz HES’lerle talan edilmemiş, halk doğasını iktidarın rant yağmasından korumak için direnişler yapmamış gibi! Aynı konuşmada Erdoğan açıktan bir doğa talanı ve rant projesi olan, İstanbul’un kuzey ormanlarını ve Marmara denizinin katledecek Kanal İstanbul’u illa yapacaklarını da söylüyor üstelik.

HUZURUN YÜZYILI; “… Bugün pek çok gelişmiş ülke, refah toplumundan güvenlik toplumuna dönüyor. Türkiye ulusal güvenlik planlarında dönüşüme giden bu ülkelerin kılavuzu olmaktadır” diyerek, refah ve güvenlik eksenli dengede güvenliği öncelemelerinde mazeret üretiyorlar. Dünya mutluluk endeksinde Türkiye’yi 150 ülke içinde 112. sıraya düşürürken güvenlikçi politikalarımızla dünya ülkelerine “kılavuz” oluyormuşuz! Halkının önemli kısmını ‘hain ve terörist’ ilan eden, siyasal varlığını kutuplaştırma üzerine inşa eden bir iktidar topluma zaten ne kadar huzur vaat edebilirdi ki? Mafya, uyuşturucu, kaynağı belirsiz kara para merkezi haline getirilen bir ülkede nasıl huzurlu olunuyormuş acaba?

KALKINMANIN YÜZYILI; “… Dünyada bir kalkınma ekolünün adı olarak anılacağız” deniliyor. Son yirmi yılda Cumhuriyet’in birikim olan tüm fabrikalar, limanlar, işletmeler “özelleştirme” kılıfı ile 65 milyar dolara yandaşlara peşkeş çekildi. Bu ve diğer gelirler çarçur edildiği gibi üretime dönük yeni yatırımlar yapılmadı. Bunların üzerine ayrıca dışarıya 450 milyar dolar borçlanıldı. Tüm gelirlerin katma değer, gelir ve istihdam üretmeyen betona ve mega projelere gömülmesi onların lügatinde “kalkınma” oluyormuş!

DEĞERLERİN YÜZYILI; “… Cumhurbaşkanlığı yönetim sisteminin değer öncelikli politikaları ile yerelden küresele Türkiye Yüzyılı çağın değeri olarak simgeleşecektir” deniliyor. Her şeyde olduğu gibi “değer” kavramının da altını boşalttılar. Onları iktidarda tutacak her tür siyasal pragmatizm onların “değerleri” oldu. İnandıkları “değerler” nedense yolsuzluklara, rüşvete, kayırmacılığa ve vicdansızlığa hiç engel teşkil etmedi. Bu “değerler” iktidara yakın olanların her tür suçu işlemesine ve bunlara cezasızlığa da cevaz verebildi. Onların yeni yüzyılında yargı bağımsız ve tarafsız şekilde her tür suçu kovuşturabilecek mi dersiniz?

GÜCÜN YÜZYILI; “… Ekonomik gelişim ve tüm sektörlerdeki inovatif dönüşümlerimiz ile jeopolitik güç olarak yükselişimiz küresel bir kabule dönüşmüştür” diyorlar. Ülkenin jeopolitik konumunun sağladığı avantajlarının ekmeğini yemeye devam edeceklerini müjdeliyorlar. Suudi Arabistan’lı Gazeteci Kaşıkçı’nın hunharca katledilmesi dosyasını güncel ekonomik ve politik çıkarlar uğruna katillerine teslim ettiler. 15 Temmuz kalkışmasının finansörü ilan ettikleri BAE’yi el üstünde tutuyorlar. “Katil Eset” ve “diktatör Sisi” ile diplomatik temas arayışları sürüyor. Kapalı kapılar ardında yürütülen tutarsız dış politikalarla ne tür ulusal tavizler verdiğimizi toplum bilmemeye devam edecek gibi görünüyor.

BAŞARININ YÜZYILI; “… Jeopolitik konumumuz çevresinde bulunan çalkantılı zemine karşın sınırlarımız içinde barış, refah ve istikrar tesisini oluşturuyoruz” diyorlar. Yirmi yıl sonra ülkeyi getirdikleri yere bakınca içeride “barış, refah ve istikrar” görebilen var mı? Totaliter nitelikli siyasi çürüme, siyasal tabanlarını da sosyal ve kültürel eksende dönüştürüp kötüleştirdi. Tavandan tabana yayılan milli ve yerli yozlaşma sonucunda gerçek ve yalan ayrımları önemsizleşirken ‘başarı’ neredeymiş ki bizler göremiyoruz?

BARIŞIN YÜZYILI; Erdoğan “Yıllarca ülkemizi kutuplaştıran, insanımızın birliğinin, beraberliğinin, kardeşliğinin ürünü olan muhabbet iklimine zarar veren tüm tartışmaları, tüm ayrışmaları bir kenara bırakmanın ahdi için bir araya geldik” dedi. Bu (güya) yakındıklarının baş mimarı sanki kendisi değilmiş gibi güya içeriye barış mesajları verdi. Bunları söylerken önündeki yazılı metinden çıkıp muhalefete çok sert ve alaycı sözlerle yüklenmekte ve aynı konuşmada kendi beyanlarıyla çelişmekte de bir beis görmüyordu. Erdoğan ve uzlaşmacı-barışçıl siyaset yaklaşımlarının bir arada olabileceğini düşünebilen bir kimse var mıdır?

BİLİMİN YÜZYILI; “…Ülkemizde teknolojinin ilerleyişini ve teknolojinin insanları ne şekilde etkilediğini doğru şekilde okuduğumuz bilimsel bir devrim yaşıyoruz” diyorlar. ‘Bilim’ ile ‘teknoloji’ kavramlarını birbirine hep karıştırıyorlardı, burada da aynısın yaptılar. ‘Bilim’den tek anladıkları şey, özgür ve yaratıcı zihinlerin ürettiği ithal teknolojik ürünleri çeşitli seviyelerde kullanmak oldu. Üniversitelerin bağımsızlığı ve özerkliği, inanç değil akıl ve bilim temelli eğitim hiç onlara göre olmadı. İnanç taassubuna takılmadan bilimsel gerçekliklerin kabulünü içlerine sindiremediler. Bilim üretme kapasitesindeki donanımlı gençlerimize “varsın giderlerse gitsinler!” diyerek ‘Bilimin Yüzyılı’nın mümkün olamayacağını hala kavrayamıyorlar.

HAKLININ YÜZYILI; Erdoğan “… Dokunulmaz temel hak ve hürriyetlerin eksiksiz yaşanabildiği, bunların her türlü akıl dışı otorite karşısında korunduğu Türkiye Yüzyılı'nda, Cumhuriyet tarihinin en büyük demokratikleşme hareketini başlatarak demokrasinin tüm kurum ve kurallarıyla işlemesi için siyasi, etnik, mezhepsel ve kültürel tüm farklılıklarımızın haklarına sahip çıkıyoruz” dedi. Rüya gibi inanılmaz bir cümle değil mi? Tüm temel hak ve özgürlüklere, farklıların haklarına zaten sahip çıkıyorlarmış ve buna devam edeceklermiş! Ortada bir sorun görünmediğine göre düzeltmeye de gerek yoktur. O zaman bu başlığı buraya neden yazmışlar acaba?

VERİMLİLİĞİN YÜZYILI; Yüksek teknoloji ürünlerinin imalat sanayi ürünleri ihracatı içindeki payı %2,8’e, toplam ihracatımızın ortalama kilogram değeri ise 1.2 dolara ulaştı diye çok seviniyorlar. Kişi başına düşen milli gelir artmak yerine düşüyor. Ekonomimizin işte bu seviyedeki verimliğini sürdüreceklermiş!

İSTİKRARIN YÜZYILI; “… Üretim, istihdam, sağlık ve adalette sarsılmaz temeller attık. Günü kurtarmak için değil, güçlü bir gelecek için somut adımlar atmaktayız” diyorlar. Her alandaki istikrarsızlık ve tutarsızlıkları ortada duruyor. Sorunları belirsiz bir geleceğe ötelemekten başka çözüm üretemiyorlar. Bu gerçekler ortada iken “günü kurtarmak için” karar almadıklarını vurgulamaları, tüm alınan kararların tam da bunun için olduğu gerçeğinin altını çizmiyor mu?

ŞEFKATİN YÜZYILI; “… Türkiye Yüzyılı'nda, en önemli devlet yönetim geleneklerimizden şefkati dünyanın tüm mazlum coğrafyalarına da ulaştırmayı hedefliyoruz” diyorlar. Şefkati dünyanın tüm mazlum coğrafyalarına ulaştırırken Türkiye’ye de uğrayacaklar mı acaba? Kendilerinden olmayanlara düşman muamelesi yapmaktan, “sürtükler ve çürükler” demekten, “kayyum rektör istemiyoruz” diyen gençlerin kapılarını özel timlerle şafak operasyonu ile kırarak derdest etmekten vazgeçecekler mi dersiniz?

İLETİŞİMİN YÜZYILI ve DİJİTALİN YÜZYILI başlıkları altında ise; “…doğru bilgiye ulaşma hakkının kolaylaştığı ve demokratikleştiği Türkiye Yüzyılı, bu yönde adım atan ülkelere de ışık olacaktır” diyorlar. İletişimin daha da özgürleşmesini sağlamışlar da diğer ülkelere de bu konuda örnek olacaklarmış! Geçen haftalarda çıkardıkları, basını ve sosyal medyayı zapturapt altına alan ‘Dezenformasyonla mücadele yasası’ dedikleri totaliter sansür düzenlemesi ile mi sağlayacaklarmış “bilgiye ulaşılabilirliği” acaba?

ÜRETİMİN YÜZYILI; “… Yerli ve milli üretimin uluslararası rekabet gücünü artıracak, milli geliri atağa kaldıracak yüksek katma değerli ve ileri teknoloji ürünlerinin üretim…” deniliyor. 2023 vizyonunda ilan edilen kişi başı 25 bin dolar seviyesinin üçte birine kadar düştük. 2006’da dünyanın en büyük 17. ekonomisi iken bugün 21. sıraya düştük. Milli gelirin atağa kalkması bir yana sürekli düşüşünü engellemek için bugüne kadar yapmadıkları neyi yapacaklar acaba?

İSTİKBALİN YÜZYILI; “… Güçlüyüz ve yarın daha güçlü olacağız. Milletimizin azmi ve güçlü yönetim yapımız ile Türkiye Yüzyılı'nı gıpta edilecek bir istikbale dönüştüreceğiz” diyorlar. Yukarıda sıraladığımız gerçeklikler ışığında bakıldığında tümüyle hamaset, yoruma değmez bir cümle değil mi?

Bu yazımda; tümüyle belirsiz, genel geçer, altı-üstü, önü-arkası boş ve tutarsız seçim vaatleri olmaktan öteye geçemeyen “Türkiye Yüzyılı vizyonu” programında yer alan 16 ana başlığı genel hatları ile ele almaya çalıştım. Bu yazıyı daha fazla uzatmamak için, bu programa ilişkin genel değerlendirmelerimi bir sonraki yazımda ele almayı düşünüyorum.

{ "vars": { "account": "G-9KFVFXJPJ" }, "triggers": { "trackPageview": { "on": "visible", "request": "pageview" } } }