Şimdi başlığımıza gelelim. Biliyorum, başlık dikkat çekici ve herkesin aklına farklı düşünceler gelebilir ama biz derdimizi kendi perspektifimizden, niyetimizden anlatalım.
Yıllardır bazı ve güçlü medya kuruluşlarında, toplumu ilgilendiren, öne çıkan, gündemdeki vs. konularda büyük çoğunlukla siyasileri, ekonomistleri ve etik ilkesini çoktan kaybetmiş, topluma hiçbir fikirsel, duygusal katkısı olmayan bazı sözde gazetecileri yıllardır dinliyoruz.
Sanki koca ülkede düşünce insanlarına kıran girmiş. Birkaç kişiden başka isim yok sanki!
Bu konu işte toplumu, hayatımızı ve duruşumuzu olumsuz etkileyen bir durum. Bazı medya kuruluşları ve gazetecileri, siyasileri, ekonomistleri vs. tenzih ederim. Söylemeye bile gerek yok, saydığım konularda çok iyi isimler var. Ama geniş kitlelere yeterli derecede ulaşamıyorlar. Çok iyi yorumları siyasilerin bağırtılarının içinde kaybolup gidiyor. Oysa toplumun bilinçlenmesinde çok önemli görevleri var ve aslında özellikle değinmek istediğim bir konuda yazarların, şairlerin, felsefecilerin sanki bu ülkede yaşamıyormuş gibi hiç önemsenmemesi oldukça dikkat çekici bir durum. Bir yazar ve yayıncı olarak iyi bilirim bir şairin, bir roman, öykü yazarının ve felsefecinin duygularının toplum için ne kadar faydalı olabileceğini. Neden bir şair milletvekili olamaz mesela, toplum önüne çıkarılamaz, düşüncelerine yeterli önem verilmez?
“Öyle sıcaktı ki çöpçülerin elleri, çöpçülerin elleriyle okşardın beni” diyen Can Yücel. “Ah, kimselerin vakti yok, durup ince şeyleri anlamaya” Diyen Gülten Akın’ın bu cümleleri ne kadar dillendiriliyor ve oldukça fazla şekilde çoğaltıla bilinir buna benzer ölmüş, yaşayan şairlerimizin, ozanlarımızın cümleleri. Sanırım duygular çok hafife alınıyor. Çürümüşlüğün en büyük göstergesi. İnsanı sadece etten, kemikten ve kazançtan ibaret görüyoruz. Toplumu, bireyi çürüten bencillik, duygusuzluk, empati yoksunluğu değil midir? Bir şair dostum; Roman bir çiçek satıcı kızımıza şiir gazetesi verdiğini onunda kendisine çiçek verdiğini anlatmıştı bana. Aklımda hala. Unutuyoruz ama insan aynı zamanda duygusal ve güzel bir canlı. Diğer canlılar gibi.
Empati yoksunu, duygusuz, bencil insanlardan korktuğum kadar yılandan korkmam. Aynı zamanda dünyadaki adaletsizliğin kökeninde bunlar yatmaz mı? İnsanların yaradılışında bulunan kötü duyguları törpüler iyi gelişmiş duygular. “Dünya hassas kalpler için bir cehennemdir” Diyor Goethe.
Neden ülkeler, siyasetçiler, iş insanlarının çoğu çıkarımız deyip duruyor. Ortak çıkarlarımız değil midir paylaşılan bir dünya, ülke, insanların birbirine ve tüm canlılara, doğaya saygı gösterdiği bir anlayış, hayatı kolay kılan ve güzelleştiren sevgi değil midir? Öyleyse hak veriyorsanız o zaman neden duygu insanlarının cümleleri ve anlamıyla siyasete, ekonomimize, hayatımıza, kişisel gelişimimize yön vermiyoruz?
Neden insanlar bencilliklerini, kurnazlıklarını marifet sanıyor. Hani nerede eski Türk filmlerindeki fakir insanların önemsenen hayatları. Fakirler, garipler, kurnazlık yapmayıp kaybedenler, emeğinin karşılığını alamayanlar, sistemin gaddarlığına karşı çıkanlar şimdi ötekileştiriliyor, ayıp sanıyor. Ah Üstat Mahzuni! “İnce ince bir kar yağar gariplerin üstüne.” Sen anandan ben babamdan ağa doğmadık. Çoğunluk bir ağalık, beylik, kurnazlık peşinde maalesef. Her yol mübah diyenler rol model seçiliyor, gıpta edilmeye çalıştırılıyor. Yok dostum bu düzen böyle çok acılar üretir. Sanki tüm yeryüzü Yaradan tarafından tüm canlılara verilmedi gibi davranılamaz. Evet bir sınava inanıyorum. Bu dünya biter, bazı davalar Divana kalır. Bu minvalde söyleyecek, yazacak çok şey var.
Ezcümle, siyasetçiler önemlidir, konuların uzmanları önemlidir ama şairler, ozanlar, sanatçılar, yazarlar, düşünürler, felsefeciler de o kadar önemlidir. Duyguları yaşatırlar. Duygusal insan kötülük yapamaz. Bütün kötülüklerin altında duygusuzluk yatmaz mı? Onlara da yer verin efendiler. Televizyonlardaki tartışmalarda, yorumcuların arasında bir şair, bir yazar, felsefeci göremedim ben bugüne kadar, gören varsa lütfen bilgilendirsin.
Bu aralar sokak röportajları yasaklanacak söylentileri duyuluyor. Halk hepsinden önemlidir. Toplum için değilse bütün paylaşımlarımız, kendi kendimize inzivaya çekilip susalım o zaman, kendimize kalsın bildiklerimiz o zaman. Madem siyasiler, bürokrasi, kamu, halk için var. Madem hizmet için görev kapma telaşınız var, seçimlerde bolca vaatleriniz var, koltuklar için mevkilere can atıyorsunuz, madem halkı bu kadar seviyorsunuz, halktan korkmayın o zaman efendiler. Halkada söz verin efendiler. Bakalım ne diyecekler?
Neyse ki ölmeden, kalp işareti yapan bir siyasetçimizi Kılıçadaroğlu’nu gördüm ve onun gibi azda olsa siyasetçilerin olduğunu tahmin ediyorum. Enseyi karartmıyorum, olumsuzluklar karşısında dönemsel canım sıkılıyor o kadar. Biliyorum ki sevgi, aşk, iyi niyet her zaman galip gelecektir. Olgunlaşacaktır insan. Paylaşmayı öğrenecektir üst insan.
Benciller ve empati yoksunları yolsuzluklarını, kurnazlıklarının hesabını bir gün ödeyecek, elinde sonunda kötü enerjileri ile hak ettiklerini bulacaklardır.
Su akar yatağını bulur efendiler. Gün gelir devran döner. Gül alıp satanlar da, halk da bir gün konuşur. O gün güzel şehirler kurulur, herkes bahçesinde çiçeklerini ve besinini yetiştirir. Tutsak ve köle gibi yaşadıkları, rantın ve kandırmacanın sembolü apartman ve beton hapishanesinden kurtulur bir gün insanlar. Gökdelenlerin yerinde bir gün belki de ince ve narin ve saygılı gelincik çiçekleri açar. Kim bilir halk bir gün Venseremos, şarkısını söyler:
"Venseremos, venseremos!
Kıralım zincirlerimizi
Venseremos, venseremos!
Zulme ve yoksulluğa paydos."