Bir önceki “Sorun Şehirlerimizin Güvenliği mi?” başlıklı yazımda, Erdoğan’ın “şehirlerimizin güvenliğini sadece kolluk gücüyle sağlayamayacağımız bir yere gelmiş durumdayız” açıklamasında aslında neyi kast ettiğini anlamaya ve irdelemeye çalışmıştım. Ülkede gelişmeleri takip eden, iktidarın eylem ve işlemlerinin gerçek sebeplerini okumayı biraz yapabilen yurttaşların, Erdoğan’ın bu açıklamasından dehşete düşmemesi imkânsız geliyor bana.
Bu yazımda konuyu biraz daha detaylandırıp, iktidar teşviki ile bir kesim vatandaşın silahlandırılması çabalarını ele alacağım. Bu kayıtlı silahların önemli bir kısmının özellikle bir dönemde "kayıp" olması konusunu da irdeleyeceğim.
KARANLIK SÜREÇ: 7 HAZİRAN – 1 KASIM 2015
Üzerinden çok zaman geçmedi, yaşadıklarımızı kısaca hatırlamakta fayda var. “Barış süreci” sebebi ile devletin Kürt politikasında yumuşaması 7 Haziran 2015 seçimlerinde Erdoğan’a oy kazandırmamış, tersine HDP’nin oyları yüzde 13’ü geçmiş, AKP oyları yüzde 41’e düşmüştü. AKP tek başına iktidar şansını yitirmiş, genel başkan Ahmet Davutoğlu koalisyon kurmak istemişti. Ancak Cumhurbaşkanı Erdoğan koalisyona izin vermediği gibi, CHP lideri Kılıçtaroğlu’na da anayasal hakkı olan hükümet kurma şansını tanımamıştı. Hükümet kurulamamış ve siyaset kasıtlı olarak kilitlenmişti.
‘Analar ağlamasın’ söyleminin kendisine oy getirmek bir yana kaybettirdiğini gören Erdoğan ‘masayı devirerek’ bu süreci sonlandırmıştı. Bu günlerde birden bombaların, silahların patladığı karanlık bir döneme girildi. Suruç’ta 33, Cizre’de 20, Ankara Gar’da 102 sivil katledildi. Dağlıca da 16 asker, Iğdır Gümrük’te 13 polis şehit edildi ve daha nice olaylar yaşandı.
Toplum dehşet içindeydi, bir an önce bu kâbusun bitmesi gerekiyordu. Bu dört aylık karanlık dönemin ardından Erdoğan halkın “kararını tekrar gözden geçirmesini” istedi ve (erken seçim değil) “yenileme” seçimlerine gidildi. Halk bir hata (!) yapmıştı, ülkenin tekrar güven ve istikrarına kavuşması için bu hatanın düzeltmesi gerekiyordu! 1 Kasım 2015’de AKP yüzde 49,5 oy alarak tek başına iktidarı tekrar elde etti, amaca ulaşılmıştı!
ERDOĞAN’IN A, B, C PLANLARI
Yakın geçmişi hatırlamaya devam edelim. 16 Nisan 2017 Anayasa referandumu ile yeni Başkanlık sistemi onaylanmıştı ve 24 Haziran 2018 Cumhurbaşkanlığı ve Parlamento erken seçimine gidilecekti. Bu seçimler öncesinde, Cumhurbaşkanlığı’nı kazanıp partisinin Meclis’te çoğunluğu kaybetmesi ihtimali sorulduğunda Erdoğan; “sistemi çalıştırmayacak herhangi bir gelişmeye fırsat vermeyiz. A, B, C planlarımız var” demişti. Bu açıklamada Erdoğan, 7 Haziran 2015’de sistemi tıkamak isteyenlere karşı 1 Kasım’da tekrar seçimlere gidilerek sistemin önünün açıldığını, sistemi çalıştırmayacak herhangi bir gelişmeye fırsat vermeyeceklerini vurgulamıştı.
“Sistemin önünün açılması” diye tanımladıkları o karanlık dönemin hatırlatılması, iktidarın devamı için her şeyin yapılabileceği yönünde gözdağı gibi okundu kimi kesimlerce. O günlerdeki gelişmeleri anımsamak günümüzü anlamamıza ışık tutacağı için, Mayıs 2018’de kaleme aldığım “İktidarın Seçimlerde A–B–C Planları ve İç Kargaşa Olasılığı” başlıklı yazımı okumanızı öneririm.
SİVİL SİLAHLANMAYI TEŞVİK KRONOLOJİSİ
Özellikle 15 Temmuz 2016 FETÖ’cü darbe girişimi sonrası iktidarın tabanını silahlanmaya teşvik ettiği kaygısı yayıldı. Bu kaygıyı oluşturan gelişmeleri tarih sırasına göre hatırlarsak, bu olaylar arasındaki bağlar kolayca görülecektir.
* 17 Temmuz 2016; darbe girişiminden iki gün sonra Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Şeref Malkoç: "Milletin meşru müdafaa hakkı için milletimizin ruhsatlı silah almasının önü açılacak” dedi.
* 30 Temmuz 2016; Milli Savunma Bakanı Fikri Işık “Kayıp mermi ve silah olabilir” dedi. Aynı günlerde Ankara’da işlenen bir cinayette kullanılan MP-5 cinsi tam otomatik silah için sanık “Bu tabancayı 15 Temmuz darbe gecesi Ankara Emniyet Müdürlüğü’nün önünde dağıtmışlardı. Ben de orada almıştım” savunmasını yaptı.
* 17 ağustos 2016; Cumhurbaşkanı Erdoğan (kamplarında AKP Gençlik Kolları ve Osmanlı Ocakları'ndan toplanan gençlere eğitim verildiği söylenen) SADAT'ın kurucusu TSK’dan emekli Adnan Tanrıverdi’yi başdanışman olarak atadı.
* 24 Haziran 2017; Cumhurbaşkanlığı Arşiv Müdürü Muhammet Safi, sosyal medya hesabından “Her eve bir otomatik tüfek ve 1000 mermi projesi şart” paylaşımını yaptı.
* 17 Temmuz 2017; İç İşleri Bakanlığı ilgili yönetmelikte değişiklik yaparak, bulundurma ve taşıma ruhsatlı silahlara yıllık ikiyüz adet olan mermi satın alma iznini 1000 mermiye çıkartmanın hukuki alt yapısını hazırladı.
* 20 Aralık 2017; Kamuoyunda “İç savaş Kararnamesi” diye anılan 696 sayılı KHK ile “15 Temmuz darbe girişimi ve terör eylemleri ile bunların devamı niteliğindeki eylemler kapsamına sokulacak girişimlerin bastırılması kapsamında hareket edecek sivillerin hiçbir sorumluluğu olmayacağı” hususu düzenlendi.
* 12 Ocak 2018; HÖH (Halk Özel Harekat) genel başkanı Fatih Kaya, bir yılda 22 ilde 7 bin üyeye ulaştıklarını ve ihtiyaç duyulduğunda her zaman hazır olduklarını, başkomutan Recep Tayyip Erdoğan’ın cihad ilan ettiğini, HÖH olarak devletin verdiği bütün görevleri yerine getirmeye hazır olduklarını söyledi.
* 02 Mart 2018; İçişleri Bakanlığı’nın faaliyet raporuna göre vatandaşın ruhsatlı silahlarında “silahım kayıp oldu” beyanı sayısında son 3 yılda 7 kattan fazla artış olduğunu açıklandı.
* 08 mart 2018; Cumhuriyet Halk Partisi’nin ‘kayıp silahların araştırılması’ amacıyla Meclis’e taşıdığı araştırma önergesi AKP’li vekillerin oylarıyla reddedildi. Bu kadar fazla sayıda silah birkaç senede nasıl kaybolur, devlet hiç bir açıklama yapmadı.
* 14 Mart 2018; İçişleri Bakanlığı, taşıma ve bulundurma silah ruhsatı sahiplerinin yıllık 200 adet olan mermi alma hakkını 5 katına, yani 1.000 adede çıkartan 536 sayılı Genelgeyi yayınladı.
* 24 Haziran 2018; Seçim sonuçlarının açıklandığı akşam binlerce AKP seçmeni tüm şehirlerde ve özellikle İstanbul’da meydanları doldurdular. Her tür silahlarla saatlerce havaya ateş ederek zafer kutlayan, kameralara yansıyan bu insanlara karşı etkin bir adli işlem yürütülmedi. Bu alışılmadık silahlı gövde gösterilerini “Seçim Gecesi Patlayan Silahlar Sıradan Zafer Coşkusu mu?” başlıklı yazımda ele almıştım.
3 Şubat 2019; Sedat Peker Ataşehir’de yaptığı konuşmasında Cumhur İttifakı'na destek ve silahlanma çağrısı yaptı, "Bu ülkenin evlatları da bu ülkenin sokaklarını koruyacaklar. Biz kötüye hazır olalım da iyi gelirse amenna " dedi. Bu konuda başlatılan adli soruşturmada suç unsuru bulunmadı.
İktidarın ve yanlılarının tabanını silahlanmaya teşvik edici bu saydıklarımdan başka daha birçok olay yaşandı. Umut Vakfı’nın 2018 Raporu’na göre, Türkiye’de yüzde 85’i ruhsatsız en az 25 milyon silah bulunuyor. Kamuoyu gözü önünde yaşanan bu gelişmeler, sandıklarda istemedikleri bir durumun ortaya çıkması ihtimaline karşı iç çatışmaların planlandığı yönünde toplumda ciddi kaygılar uyandırmaktadır.
KAYIP SİLAHLARDA VAHİM ARTIŞ
Yukarıda İçişleri Bakanlığı’nın 02 Mart 2018 tarihli "kayıp silahlar" konulu faaliyet raporundan bahsetmiştim. Vatandaşın “silahım kayıp oldu” beyanı sayısında son 3 yılda 7 kattan fazla artış olmasının sebebi ne olabilirdi? CHP'nin bu kayıp silahlar konusunda verdiği araştırma önergesi neden reddedilmişti?
- 2014 yılında, (bu yıla kadar ülkede toplam) 14.682 ruhsatlı silah kayıp iken;
- 2015 yılı sonunda bu rakam (son 1 yılda yüzde 520 artarak) 91.120 olmuştu. Bu inanılmaz sayıda “silah kaybı”nın 7 Haziran- 1 Kasım karanlık sürecinde olması ayrıca dikkate değer bir konuydu.
- 2016 yılı sonunda (son 2 yılda yüzde 733 artarak) kayıp silah sayısı 107.628 olmuş;
- 2017 sonunda ise (küçük bir düşüş ile) kayıp silahlar toplamı 106.740 olmuştu.
- Polis ve askerlerin 15 Temmuz gecesi kaybolan silahlarının sayılarını ve bugün kayıp ruhsatlı silah sayısı toplamlarını bilemiyoruz, çünkü açıklanmadı. Ama 2015-2016 yılları arasında vatandaşın kayıp ruhsatlı silahlarının sayısında 92 bin artış nasıl oluşmuştu, toplam 107 bin silah nereye gitmişti? Tam bir istihbarat devletine dönüşen ülkemizde devlet böyle bir konu üzerinde neden durmaz, hatta örtbas ederdi? Yoksa bu vatandaşlara bazı odaklardan, (legal silahlarının illegale düşmesi için) "ruhsatlı silahımı kayıp ettim" diye başvuru yapılması telkinleri mi olmuştu?
TÜM BUNLAR İKTİDARA TUTUNMA HIRSINDAN M?
Tüm demokratik dünyada olduğu gibi siyasal iktidarlar gelirler, topluma hizmetlerini öyle veya böyle yaparlar ve giderler. İktidardakilerin yapıp ettikleri ve çeşitli icraatları sebebiyle iktidar gücünü asla ellerinden bırakmamaları gereken, yani ‘iktidara mahkûm’ bir noktaya gelmiş olmaları çok feci sonuçlar getirebiliyor. İktidarı ellerinde tutanların konumlarını muhafaza etmeleri kendileri ve yakın çevreleri açısından yaşamsal öneme sahip hale gelmişse, bunu temin için yapamayacakları (maalesef) hiçbir şey kalmıyor.
Bu açıdan bakınca gelişmeleri ve beyanları okumak ve anlamak daha kolay olacaktır. “Şehirlerimizin güvenliğini sadece kolluk gücüyle sağlayamayacağımız bir yere gelmiş durumdayız” cümlesindeki “şehirlerimizin” kelimesinin yerine “iktidarımızın” kelimesini koyup ifadeyi yeniden okuyun, dehşete düşmemek mümkün mü? Üstelik yakın geçmişte yaşadıklarımız, gelecekte yaşayabileceklerimizin ipucu olacaksa, kaygılarımızın daha da artması için oldukça haklı sebeplerimiz var.
Nereye varmak istiyorlar tam olarak bilemiyorum ama tespit ve öngörülerimde yanılmış olmayı hiç bu kadar çok arzu etmemiştim!