Sinan Ateş cinayeti ve suç şebekelerinin cüretleri

Ülkü Ocakları eski Başkanı Sinan Ateş’in 30 Aralık 2022’de Ankara Çukurambar’da güpegündüz öldürülmesi Türk siyasi tarihinin önemli dönüm noktalarından birisi oldu. Ülkedeki siyasi durumu da ortaya koyan bu cinayetin; herkesin bildiği, beklediği ama engel olmadığı bir sürecin sonucu olduğu söyleniyor. Olay öncesi yaşanan siyasi ve adli gelişmeleri (kamuoyunda paylaşılan bilgiler doğrultusunda) hatırlayarak konuyu irdelemek istiyorum.

2019 ve sonrasında, özellikle MHP’den ayrılmalar ve İYİ Partinin kurulmasıyla başlayan bir siyasi şiddet sarmalı yaşanıyordu. MHP ve yöneticilerine eleştiri getiren gazeteciler, siyasetçiler, kamuoyu önderleri birbirine benzer şekilde açık saldırılara maruz kaldılar.

2019’da Yeniçağ yazarı Yavuz Selim Demirağ, Yeniyüzyıl gazetesi yazarı İdris Özyıl, gazeteci Sebahattin Önkibar, Korkusuz gazetesi yazarı Ahmet Takan, Iğdır Haber gazetesi sahibi Metin Işık, Meral Akşener’in basın danışmanı Metin İde. 2020’de Avukat İsrafil Kumbasar, 2021’de Gelecek Partisi Genel Başkan Yardımcısı Selçuk Özdağ, gazeteci Levent Gültekin, Ülkü Ocakları eski Başkanı Suat Başaran, Türk Eğitim Sen’e üye bir gurup öğretmen, İyi Parti İstanbul İl Başkanı Buğra Kavuncu benzer saldırılara uğrayan kişiler oldular.

ÜLKÜCÜ SALDIRILAR VE ORTAK YÖNLERİ
Bu saldırıların üç ortak yönü; saldırganların MHP ve Ülkü Ocakları bağlantılı kişililerce işlenmesi, beyzbol sopalarıyla gerçekleştirilmesi ve adli soruşturmaların ciddiyetsizliğiydi. Tüm bu saldırılarda mağdurlar ağır şekilde yaralanmalarına rağmen olayların önü-arkası, faillerin bağlı oldukları siyasi yapıları araştırılmadı ve azmettirenlerin üzerine hiç gidilmedi. Adli süreçlerdeki bu tutum saldırganların ve bağlı oldukları yapıların tam bir dokunulmazlık içinde oldukları kanaatlerini pekiştirdi ve sonrası benzer eylemlere cüret kazandırdı.

Bu saldırıların başladığı 2019 döneminde başkanlığını Sinan Ateş’in yaptığı Ülkü Ocakları içinde de bazı gerilimlerin yaşandığı söyleniyor. 2019’da Devlet Bahçeli’nin ciddi sağlık sorunu yaşadığı günlerde Sinan Ateş “devlet Bahçeli sonrasında MHP içinde liderlik sorunu” çerçevesinde bazı görüşmeler yapıyor. Bu bilgilerin kulağına gitmesi üzerine Bahçeli’nin Sinan Ateş’i Nisan 2020’de Ocak Başkanlığı görevinden aldığı söyleniyor.

Üstelik Sinan Ateş’in siyasi çizgisi de MHP ve Ülkü Ocaklarının bugünkü siyasi yaklaşımlarından biraz ayrışıyordu. Ateş’in Atatürkçü çizgide ve Cumhur İttifakının İslamcı çizgisi dışında olduğu, kendinden sonraki Ocak Başkanı Ahmet Yiğit Yıldırım’ın ise daha fazla İslam sentezci ve AKP çizgisine yakın olduğu biliniyor.

TIRMANAN GERİLİMİN MERKEZİ MERSİN
Sinan Ateş’in görevden alınması sonrasında da aktif siyasi faaliyetlerine devam etmesi, Anadolu’yu gezmesi MHP ve Ocak içinde rahatsızlıklar yaratıyor. Ülkü Ocaklarının Orhun Haber internet sitesinde Sinan Ateş’in ‘Fetö’cü ve hain’ olduğu yönünde 4 Mart 2022’de “Bir İhanet Ateşi” başlıklı (şu anda ulaşılamayan) bir yazı yayınlanıyor. Bu yazıdan 11 gün sonra, 15 Mart 2022’de Mersin’de, Sinan Ateş’e destek verdiği bilinen Ülkü Ocakları eski İl Başkanı Çağrı Üner’e Ülkü Ocakları üyesi bir gurup saldırı gerçekleşiyor. Çağrı Üner de kendini korumak için saldırganlardan Emrullah Kaplan'ı öldürüyor ve tutuklanıyor. Ancak bu saldırı ve ölüm olayının da iddianamesinde saldırganların siyasi bağlantıları ve azmettiricileri tamamen ört bas ediliyor.

Mersin Ülkü Ocakları bu olay sonrasında Sinan Ateş ve Çağrı Üner için “Fetö’cü hainin tetikçi katili” açıklaması yapıyor. Bu olay sonrasında gerilim kontrolden çıkıyor, sosyal medyadan açık tehditler çoğalıyor ve Sinan Ateş’in tedirginliği iyice artıyor. Bir dönem bir balkan ülkesinde yaşıyor, etrafındaki çemberin daraldığını, kendisine saldırının bir an meselesi olduğunu görüyor. Çevresine “Benim kalemimi kırdılar” diyor ve çok geçmeden öldürülüyor.

CİNAYETİN HER AŞAMASINDA MHP VE ÜLKÜ OCAKLARI İZİ
Bu olayda adı geçen şüphelilerin hepsinin de MHP’li ve ülkücü kimlikten olması dikkat çekici. Sinan ateş cinayetinin tetikçisi Eray Özyağcı’yı İstanbul’dan Ankara’ya iki Özel Harekat Polisi götürüyor. MHP ve Ülkü Ocakları ile de bağlantılı olduğu söylenen bu iki polis tutuklandı. Eski Ülkü Ocakları Genel Merkez yöneticisi Tolgahan Demirbaş’ın, tetikçi Eray Özyağcı'yı cinayetin ardından Gölbaşı'nda MHP Mersin Milletvekili Olcay Kılavuz'un kullandığı bir eve bıraktığı söyleniyor.

Olcay Kılavuz’un evinden zorluklarla gözaltına alınan Tolgahan Demirbaş ifadesi bile alınmadan savcılık tarafından serbest bırakıldı ve tetikçi Eray gibi halen firarda. Katili taşıyan motosikleti kullanan Vedat Balkaya ise İstanbul'a doğru kaçarken Darıca'da yakalandı ve tutuklandı.

Daha önceleri siyasi saldırılarda Ülkü Ocaklarına bağlı gençler kullanılırken bu sefer ülkücü mafyaya bu cinayetin işlettirildiği görülüyor. Tetikçiler Eray ve Vedat Maltepe Gülsüyü mahallesinde yapılanmış, (Dodo lakaplı) Doğukan Çep’in liderliğindeki uyuşturucu çetesinin elemanları. Çep 2013’de uyuşturucu çetelerine karşı yürüyüş yaparken öldürülen Hasan Ferit Gedik cinayeti ve diğer suçlardan 62 yıla hükümlü olarak aranıyormuş, şimdi tutuklu. MHP İstanbul İl yöneticisi Ufuk Köktürk’ün eşinin hesabından tetikçileri görevlendiren Doğukan Çep’e 97 bin TL gönderildiği tespit ediliyor.

Bu çok önemli siyasi cinayet sonrasında Cumhur ittifakı, AKP, MHP, Ülkü Ocakları, İçişleri Bakanı, Adalet Bakanı cenahlarında çok garip bir sessizlik dikkat çekiyor. Bu sessizlik üzerine MHP, Ülkü Ocakları ve milliyetçi kesimlerin içinde ciddi bir kaynama görülüyor ve MHP’den kitlesel istifalar başlıyor.

MAFYA OLMANIN BAŞ KOŞULU MİLLİYETÇİ OLMAK MI?
Türkiye’de mafya şebekeleri tarihlerindeki en parlak dönemlerini yaşıyorlar. Siyasi desteğin sağladığı meşruiyet alanı ve dokunulmazlık içinde işlerini yürütüyorlar. Suç dünyasında işleri yürütecek insan kaynağının da yine milliyetçi gençlerden devşirildiği görülüyor. Bunun sebebi, bu ideoloji sahiplerinin kanunsuz güç kullanımını çoğunlukla meşru görmelerinden olabilir. Peki, nasıl bir süreç ve ortam sonucunda yer altı ve yer üstü birbirine böylesine karıştı?

Anayasa, hukuk, temel hak ve özgürlüklerin korunduğu bir siyasal iklimde geleceğini riskte gören iktidar tüm bu kurum ve kavramları rafa kaldırdı. “Milli güvenlik” veya “beka” riski iddiaları ile yasaları işlevsiz, devleti ve yargıyı reflekssiz hale getirdiler. Kapalı kapılar ardındaki işbirlikleri bir yana, iktidar sahipleri suç örgütü lider ve yöneticileri ile görüntü vermekten kaçınmaz oldular.

Hukukun ortalama standartlarda çalıştığı bir ülkede suç işleyenler ciddi riskleri baştan bilirler ve işlerini çok gizli yürütmeye çabalarlar. Bizim gibi ikili hukuk sisteminin çalıştığı ülkelerde ise kanunsuz işleri ‘bir şey adına’ yapıyor gibi görünürseniz, bir nevi dokunulamama ve meşruiyet alanı yaratabilirsiniz. Tüm karanlık ve kirli para işlerinin milliyetçilere taşere edilmesinin, neredeyse “ülkücü” olmadan mafya olunamamasının sebebi işte bu olsa gerektir.

Dünyada mafyası bizim kadar ‘milliyetçi’ olan ve bunu bu kadar vurgulayan başka ülke olmaması, kirlenmiş siyasi süreçlerin bir sonucudur. Siyasetin kontrolündeki bu paramiliter yapılar, yarattıkları korku iklimi ile bugün iktidarın amaçlarına hizmet ediyor gibi görülebilirler. Ancak çetelerin elde ettiği illegal tolerans siyasi ve toplumsal çürümeyi daha kalıcı hale getirmektedir. Sinan Ateş cinayetinin tüm ayrıntıları ile aydınlatılması, bu kirli döngünün kırılması açısından daha da bir önem kazanıyor.

{ "vars": { "account": "G-9KFVFXJPJ" }, "triggers": { "trackPageview": { "on": "visible", "request": "pageview" } } }