Geçtiğimiz haftayı 2014’de Soma’daki 301 madenci katlini anımsatan çok acı bir olay ile bitirdik. Bartın Amasra’da 41 madencimiz daha vurdumduymazlıkların kurbanı oldu. CHP dâhil tüm siyasal partiler açıklamalarında kayıplar için ‘maden şehitleri’ diyerek, tümüyle dünyevi ihmallerle meydana gelen ‘iş cinayeti’ne dini-uhrevi anlam yüklemeye katkı verdiler. Oysa, medeni dünyadaki maden sektöründe ölümlü iş kazalarında birinci sırada olmamızın sebepleri ne kadar “fıtrat ve kader” ise, apaçık ihmallerle ölüme gönderilen işçilerimiz de o kadar ‘şehit’tiler!
‘Ölüm bu işin fıtratında’ ise ve bu bir ‘kader planı’ ise, ölüm neden örneğin Alman, İngiliz madencileri değil de hep Türkiye madenlerindekileri buluyor? Onların kader plancısı daha mı insancıl? Bu soruları kapsamayan her tür yaklaşımın bu iş cinayetlerinin sürmesine ve bunların sebeplerini örtbas etmeye hizmet edeceğini asla unutmamak gerekiyor.
Bu can yakıcı gündem her ne kadar öncekileri örtbas etmiş olsa da, ben bu yazıda ülkemizin bugünü ve yakın geleceğinde çok etki olacak olan yeni basın ve soysal medyaya sansür yasasını tartışmaya çalışacağım.
'YANILTICI BİLGİYİ ALENEN YAYMA' SUÇU İCAT EDİLDİ
‘Dezenformasyonla mücadele yasası’ dedikleri kanun teklifi 13 Ekim’de Mecliste kabul edildi ve resmi gazetede 17 Ekim’de yayınlandı. Bu yasa çalışmasına siyasal ve toplumsal muhalefet ayrı ayrı sert tepkiler gösterdi. Ancak tüm demokratik toplumsal güçlerin birlikte, ortak ve yeterli direnci gösteremedikleri tespitini yapmak zorundayız.
TCK’ya ‘yanıltıcı bilgiyi alenen yayma’ diye yeni bir suç eklendi. Tutuklamaların kolaylaştırılması, cezaların da ertelenmesini ve paraya çevrilmesini zorlaştırmak için cezanın üst sınırı 3 yıl belirlendi. Bazı maddeleri hemen, bazıları da 1 Nisan 2023’te yürürlüğe girecek bu yasa çok ince hesapların bir ürünüdür. Bu yasa sonrasına örneğin Sedat Peker’in yeni itiraflarını, ABD’deki Sezgin Baran Korkmaz’ın vereceği itirafları haberleştirenlerin yargılanabileceği söyleniyor. Daha da ötesi, ‘yanıltıcı bilgi’ olduğu öne sürülen her tür haber veya sosyal medya verilerini paylaşan kişiler de ‘yanıltıcı bilgiyi alenen yayma’ iddiasıyla hapisle cezalandırılabilecekler. Ancak yargının yasayı bu kadar geniş yorumlayamayacağını söyleyenler de var.
Bu suçun kapsamına, yani hangi haber ve bilginin yalan olduğuna da haberin konusu olanlar ve iktidar kontrolündeki yargı karar verecek. Bu yasa ne kadar uygulanabilir niteliktedir tartışılabilir. Ama her durumda yasanın iletişim ve ifade özgürlüğünü ciddi ölçüde sınırlayacağı, daha da önemlisi korkuları daha da artıracağı kesin. Nitekim yasanın etkisini şimdiden göstermeye başladığı görülüyor, ki zaten asıl amaç da buydu!
İLK 'DEZENFORMASYON' İDDİASI İLETİŞİM BAŞKANLIĞINDAN!
Çok beklemeye gerek olmadan, hangi tür haberlerin “dezenformasyon” sayılacağının ilk ipucunu Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun verdi bile! Altun yaptığı paylaşımda “Amasra’daki maden faciası ile ilgili resmî kurumların açıklamaları” dışındakilerinin “dezenformasyon içerikli paylaşımlar” olduğunu söyledi. Bu açıklama, çıkartılan yasada bahsedilen dezenformasyon kavramının nasıl anlaşılacağını ortaya koymuş oldu!
1 Nisan 2023’ten sonrasında olsaydık, Amasra’daki maden faciasının sebepleri ile ilgili yorum yapanlar derhal bu yasanın 29. Maddesine göre kendisini yargı önünde bulabilecekti. Bu kişiler “halk arasında endişe, korku veya panik yaratmak saikiyle, kamu düzeni ile ilgili gerçeğe aykırı bir bilgiyi, kamu barışını bozmaya elverişli şekilde alenen yayma” gibi muğlak bir iddia ile “bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası” ile yargılanabilecekler. Üstelik bu failler “suçu gerçek kimliğini gizleyerek veya bir örgütün faaliyeti çerçevesinde işlemesi hâlinde” verilen ceza yarı oranında artırılacak. Yani paylaşımlar sahte isimle olursa ve/veya çok sayıda kişi aynı paylaşımı yaparsa hapis cezası 4 buçuk yıla kadar yükselebilecek. Tutuklanma risk algısını ve korkuyu yükseltmek için cezayı bu kadar artırmış olmaları dikkatinizi çekti mi?
Bu yasanın iktidar yandaşı trollere ve medya organlarına işletilmeyeceği ve onların sistematik yalanlarını sürdürecekleri konusu keşke bu kadar kesin olmasaydı! Yoksa yalan haberlerin hergün bir yenisini ortaya süren iktidar destekçileri bu yasanın arkasında bu kadar sağlam dururlar mıydı sizce? Örneğin Amasra’daki maden faciasının sebebini daha ilk saatlerde “trafo kaynaklı" olarak açıklayan AFAD gibi resmi kuruluş ve kişilere hiçbir şey olmayacak tabi. zaten daha ilk günden, bu olaydaki kusurları sorgulayan 12 sosyal medya hesabına "halkı kin, nefret ve düşmanlığa tahrik ve provokasyon" iddiaları ile adli işlemlerin başlatıldığını öğrendik.
SEÇİME GİDERKEN YOL TEMİZLİĞİ
Uzun dönemli iktidarların sonlarının yaklaştığını anladıklarında otomatik reflekslerinin basını-medyayı kısıtlama çabası olduğuna yakın tarihte çok tanık olunmuştur. Menderes ve ardından gelen Milliyetçi Cephe Hükümetleri, askeri ihtilaller ve Turgut Özal dönemlerinin sonlarında da benzerleri yaşanmıştı. Kırılganlıkları arttığı için eleştiriye tahammülleri azalan bu iktidarlar da bugüne benzer klişe sebeplerle yasaklara gitmişler, ancak bu son gayretleri mukadder sonlarını erteleyememişti.
Bugünkü iktidar bileşenleri de kendilerini bekleyen kaçınılmaz geleceği görmekte ve can havli ile her yöntemi denemektedirler. Temsili demokrasinin geride kalmış tek kalesi olan seçimlere giderken mıntıka temizliği paniğiyle tüm düğmelere aynı anda basıyorlar.
Seçimlere hazırlık yolunda Nisan 2022’de seçim kanunu değiştirerek, en kıdemli hâkim yerine iktidarın atadığı hâkimlerin il-ilçe seçim kurulu başkanı yapılmalarının önünü açmışlardı. Son zamanlarda sığınmacıların vatandaşlığa alımlarına hız verilmesi, sahte kayıtlarla yurttaşların ikametlerinde bu yabacıların oturuyor görülmeleri de bu çabaların diğer örneklerindendir.
HESAP SORULMASINI ENGELLEME VE SUÇ ÖRTBAS ETME ÇABALARI
Seçimler yaklaşırken muhalif kesimlerin kenarda tuttukları iktidara ait suç dosyalarının ortaya dökülme riski daha da artmaktadır. Şimdilik susturulmuş görülen Sedat Peker, ABD’nin elinde olan Sezgin Baran Korkmaz gibi figürlerin ortaya dökebileceği arşivler şimdiden bazılarının kâbusudur. İşte bu yasada ısrarın temel sebeplerinden birisi bu kâbuslar ile doğrudan ilgilidir. Olur da seçim arifesinde bir şekilde gerçekler ortaya dökülürse bunların yayılmasını engellemek için şimdiden ön almayı amaçladıkları ortadadır.
Bu sansür yasası; suçluların suçlarını örtbas etmek ve kendilerinden hesap sorulmasını önlemek için suçsuzları hapisle korkutma çabasıdır. Bu yasa ile suçsuzlar kendilerini savunamaz ve suçlulara hesap soramaz hale getirilmek istenmektedir. Artık herkes bir eleştiri ve yorum paylaşırken çok daha dikkatli olmaya çalışacak, başına iş almamak için kendine daha katı otosansür uygulayacaktır. İşte bu yasa ile amaçlanan da tam olarak budur!
PARLAMENTODAN ÇIKMASI YASAYI HUKUKA UYGUN YAPMAYA YETERLİ MİDİR?
Bağımsız ve tarafsız yargı olmayan bir ülkede bir hükmün hâkimlerden oluşan bir ‘mahkeme’den çıkması, kararın “hukuka uygun” olmasına yeterli değildir. Aynı şekilde, ülkede seçimler ve parlamentonun olması da kanun görünümlü tüm düzenlemelerinin “hukuka uygun” olduğunun kanıtı olamaz. Çünkü bilindiği gibi dünyadaki her tür antidemokratik yönetim biçimlerinde de hâkimler, mahkemeler, parlamentolar ve kanunlar vardır.
Saray İletişim Başkanlığında hazırlanan bu yasa toplumun hiçbir ihtiyacına karşılık gelmemektedir. Sadece meşru yasa yapma tekniğine uygun olsun diye Cumhur İttifakı vekillerince formalite icabı meclisten geçirilen bu kanun “ulusal iradenin arzu ve talebinin gereği” asla olamaz. Çünkü hiçbir halk egemenlik hakkını iktidarlara, kendisini alabildiğine kısıtlasın ve sustursun diye devretmez!
‘Dezenformasyonla mücadele” amacıyla çıkardıklarını söyledikleri “kanun” görünümlü bu ceberut düzenleme, evrensel hukuk normlarına ve temel insan haklarına kökten aykırıdır. İnsanlığın yüzlerce yıllık mücadelesi sonucunda despotik yönetimlerden koparıp aldığı tüm haklar bireyin daha çok özgürleşmesi yönünde olmuştur. Bu sürecin tersine çabalayan despotik yönetimlerin bu gibi kanun görünümlü düzenlemeleri, uygarlığın evrensel istikameti açısından (onların çok sevdikleri tabir ile) yok hükmündedir.