Hayal etmeden yaşanabilir mi? Hayaller bizim en büyük destekçimizdir. Saçma bile olsa hayallere sahip çıkılmalıdır. Küçücük bir hayal diyarında koşuşturan çocuklar o kadar masumdur ki… Küçücük bir çocuğun hayallerindeki masumiyet, saflık, temizlik, biriciklik, büyü, o kadar güzeldir ki kelimelerle tarifi olmaz.
Hayallerimiz bize sunulan bir rüzgar gülüdür. Rüzgar gülü rüzgarda her döndüğünde yapraklarındaki renkler birbirine karışır ve gökkuşağı oluşur. İşte hayallerimiz de birbirine karıştığında güzelleşir. Birbirlerinden beslenirler. Gökkuşağı o kadar ahım şahım bir güzelliktir ki gökyüzünde iki çift gözün görebileceğinden ve hayal edebileceğinden daha fazlasıdır.
Gökyüzünde renklerin dansı var. Her rengin temsili farklıdır. Kimisi umudu, kimisi hedeflerimizi temsil eder. Ama hepsinin ortak bir noktası vardır. O da ruhumuzdan geçenleri yansıtmasıdır. Yedi ayrı ruh, yedi ayrı özellik, yedi ayrı duygu… Çoğu zaman kalbimizin esiri olduğumuz bu gökkuşağı bize kendimizden bir şeyler hatırlatır. Kendi benliğimizi, sınırlarımızı ve çizgilerimizi hatırlatır. İçine hayallerden çiçek demetleri yollayabileceğimiz harikulade bir gökkuşağıdır bu.
Düşüncelerimizin sınırı yoktur. Aklımızdan geçenlerin uçsuz bucaksız bir diyara eşlik etmesinin sırlarını çözmeye çalışmayız çoğu zaman; bu sırra, bu gizeme teslim oluruz. Düşünceler duyguların daha bir kontrol edilmiş, akılla tazelenmiş halidir. Duyguların esiri olmuş bir kalp ya da düşüncelerinin tutsağı olmuş bir beyin arasında anlamlı bir bağ vardır. Çoğu zaman hangisini seçmek istediğinizde kararsız kalabilirsiniz. Ama en mantıklı olan ikisini de eşit dozda yürütebilmektir.
İlmek ilmek buğulu bakışlar belki de bize kendimizi hatırlatan, sorgulatan bakışlardır. ‘’Bana neden dikkatli gözlerle bakılıyor?’’ ‘’İnsanların dikkatini çeken baskın özelliklerim neler?’’, denilebilir. Burada ‘’bakış’’ kelimesi mecazi anlamda kullanılmıştır. ‘’Bakış’’, insanların size karşı oluşturduğu yargıları betimler. Hayatınızda sizi olumlu ya da olumsuz eleştirecek birçok insan vardır ama hayat boyu en büyük eleştirmeniniz kendiniz olmalıdır. Kendi kendinizi eleştirebilecek konuma geldiğinizde gerçekten olgunlaştığınızı göreceksiniz.
Olgunluk, başkalarının onayına ihtiyaç duymamaktır. Yalnızlıktan korkmamaktır. Güçlü insanlar yalnızlıktan korkmazlar ama çevrelerinde biriktirdikleri kaliteli insanlarla daha da güçlü hale gelirler. Olgun ve güçlü insanlar çekinmeden ‘’hayır’’ diyebilirler ve düşüncelerini yalnız kalmak pahasına da olsa paylaşmaktan çekinmezler. Olgunluk bir güç kaynağıdır.
Olgunluk ve çocuk ruhlu olmak ayrı şeylerdir. Çoğu zaman bu çok karıştırılır. Bir insan hem olgun olup hem çocuk ruhlu olamaz mı? Tabi ki de olabilir. Neden olmasın? Önemli olan nerede ne hareket yapılabileceğini tartmak ve kendi kendini kontrol etmektir. Yerine göre ağır yerine göre de çocuk ruhlu olmayı bilmek gerekir. Yeri geldiğinde bir çocukla oynayabilecek, yeri geldiğinde de bir yetişkinle iki medeni insan gibi sohbet edebilecek konuma gelebilmek en üst leveldir. Bunların yani ‘’olgunluk’’ ve ‘’çocuk ruhlu olmak’’ kavramlarının sınırlarını çizmek sizin elinizde.
Çocuklarla anlaşabilmek için pedagojik eğitim ne kadar önemlidir? Çok önemlidir. Çünkü bir çocuk dilinden anlamak bir dünyanın dilinden anlamak demektir. Bir çocuk içinde koskoca bir şehir topluluğu barındırır. Çocuğa doğru yaklaşıldığında iletişimin güçlü olması kaçınılmazdır. Her çocuk bir altından daha fazla değere sahiptir. Dikkat ettiyseniz çocuğun değerini ‘’her çocuk pırlantadır’’ ya da ‘’her çocuk altındır’’ diye sınırlamadım. Çünkü çocuk da yetişkin de yaşlı da yani genel olarak insan değeri belli bir ölçü ile sınırlandırılabilecek varlıklar değildir. Çünkü daha değerlidirler. Çocuklar o küçücük hayal dünyalarında bir cevher barındırırlar. O cevheri dışarıya çıkarmak ise sizin elinizdedir. Bir çocuğun kalbi, yüreği kocamandır. Sadece bazen güzel sözlerle ve ufak dokunuşlarla çocuğun kalbini- yüreğini aralamanız gerekir. Buradaki ‘’dokunuş’’ tabiri ‘’çocuğun hayatına dokunmak’’ anlamında kullanılan bir tabirdir. Bir çocuk için gerekli başarı ortamı sağlandığında, bir çocuğun yapabilecekleri aklınızın bile alamayacağı niteliktedir. En basit bir örnek olarak çocukların hafızası siz yetişkinlerden daha güçlüdür. Ve ezber yapılacaksa onu en iyi şekilde yerine getirebilirler. Çocuklar gördükleri bir şeyi unutmazlar. Genelde 3-6 yaş grubu çocuklar ailelerinden gördüklerini taklit etme suretiyle öğrenirler.