İzmir Belediye Başkanı Tunç Soyer, önceki devleti yöneten son padişahın hainliğini dile getirdi diye ona saldıranlar; durun bakalım bir dakika!
Ve şunları iyi okuyun:
Yıl 1919, Mart ayı…
Osmanlı Devleti’nin Başkenti İstanbul’da Padişah Vahdettin, devlet yöneticilerini toplamış onlarla konuşuyor. “Yunanlılar İzmir’i işgal edecekler, diye halk direnişe hazırlanıyormuş. İngilizler haber almışlar, beni uyardılar. Hemen bir Heyet-i Nasiha (Nasihat Heyeti) kuralım da gidip İzmir halkını yatıştırsın…”
Öyle da yapıyor Padişah ve adamları. 2. Abdülhamit oğlu şehzade Abdürrahim başkanlığında bir heyet kuruluyor. Aralarında paşaların da bulunduğu kalabalık heyet 16 Nisan’da İzmir’e varıyor. Heyet üyeleri şehri dolaşarak halka, “Merak etmeyin, Yunanlılar burayı işgal etmeyecek. İngilizler padişahımıza söz verdi. Silahlanırsanız zararı hepimize dokunur!” biçiminde günlerce propaganda yapıyorlar. Böylece İzmir halkının direniş duygusunu kırıyorlar.
Bir ay sonra ise İzmir Yunanlılar tarafından işgal ediliyor.
Şimdi Osmanlıcı AKP’lilere ve onların başındaki Tayyip Erdoğan’a soruyorum: Sizin Osmanlı dedeniz Padişah Vahdettin’in bu yaptığı ihanet değil de nedir?
Bu toprakları düşman çizmesinden kurtaran Gazi Mustafa Kemal Paşa, Gençliğe Hitabe’sinde “Dahili hainler”den söz ederken bu İngiliz uşağı Osmanlı yöneticilerine gönderme yapmadı mı?
TARİHİ YOK SAYAMAZSINIZ
Ey AKP’liler! Halkı kandırıp gençliği zehirlemek için kendi işinize gelen bir tarih yazmaya çabalıyorsunuz. Örneğin, “Mustafa Kemal’i Kurtuluş Savaşı’nı başlatması için Anadolu’ya Padişah Vahdettin gönderdi!” diyorsunuz.
Yalan, hem de kuyruklu yalan.
*Mustafa Kemal’in Samsun’a gidişine Vahdettin onay verdi, burası doğru…
Ama o padişahınız bu izni; Kurtuluş Savaşı’nı başlatmak için değil, bastırmak için verdi. Karadeniz Bölgesi’nde kurulacak Pontus Rum Devleti’ne karşı Türk çeteler direnişe geçince İngilizler, Vahdettin’i tehdit ettiler. İngiliz Yüksek Komiseri Amiral Calthrope, 21 Nisan 1919 tarihinde Osmanlıı Harbiye Nazırlığı’na,
“Anadolu’daki karışıkların derhal önlenmesi, Türklerin elindeki silahların toplanması, direniş düşüncesinin etkisizleştirilmesi” biçiminde bir nota verdi.
Vahdettin de sarayını kurtarabilmek için İngilizlerin bu isteklerini yerine getirmeye evet dedi. Bu amaçla da halka söz geçirebilecek bir paşa aradı; Mustafa Kemal’i bu yüzden tercih etti.
Ama o Paşa, gitti; orada Türk direnişini bastırmak yerine örgütledi ve Doğu Anadolu’ya kadar yaydı.
*Bu ortaya çıkınca Padişah Vahdettin ve onun başbakanı Damat Ferit, İstiklal Harbini başlatacak olan komutanlara karşı sert önlemler aldılar. Osmanlı’nın
İçişleri Bakanı Ali Kemal, 26 Haziran 1919’da yayınladığı bir genelgeyle, “Osmanlı valilerinin, bu komutanların verdikleri emirlere uymamasını, bu emirlere uyanların şiddetle cezalandırılacağını” bildirdi.
Demek ki Mustafa Kemal’in Samsun’a çıkışından beş hafta sonra Vahdettin yönetimi, Kurtuluş Savaşı başlatanları hedef haline getirmiştir. İşte hainlik budur.
*Bu ihanet yetmemiş; 8 Temmuz 1919’da Padişah Vahdettin, Mustafa Kemal Paşa’nın müfettişlik görevine son vererek onu etkisiz eleman haline getirmeye kalkıştı. Bunu öğrenen Kemal Paşa da askerlikten istifa ederek sıradan bir insan olarak Kurtuluş Mücadelesi’ni sürdürme kararı aldı.
Hani, Vahdettin onu Kurtuluş Savaşı’nı başlatıp milleti kurtarsın diye göndermişti?
Sizi gidi yalancılar sizi…
*İngiliz kuklası, sömürgeci oyuncağı Padişah Vahdettin ihanetlerini giderek artırmıştır. Anadolu’daki çıkarcı din adamlarını, şeyhleri, aşiret liderlerini, Kürdistan sevdalısı bazı Kürt aşiretlerini ve padişahçı gerici subayları, Kurtuluş Savaşı’nı bastırmaları kışkırtmış; bu odaklara para ve silah yardımı yapmıştır. Böylece Anadolu’da Düzce’den Balıkesir’e, Konya’dan Yozgat’a kadar birçok bölgede Kuva-yı Milliye güçlerine karşı isyanlar çıkartılmıştır. İhanetlerin merkezi de Osmanlı Sarayı’dır.
*Yetmemiştir… Padişah Vahdettin, vatanı kurtarmak için çarpışan ordumuzu arkadan vurmak için 18 Nisan 1920’de Kuva-yı İnzibatiye adlı bir ordu kurmuş; bu orduyla Düzce-Hendek-Adapazarı bölgelerinde ayaklanan padişahçılara destek verip Ankara hükümetini yıkmaya kalkışmış ama başarılı olamamıştır.
Aynı Padişah, kendisi gibi hain olan Şeyhülislam Dürrizade Abdullah’a 11 Nisan 1920’den itibaren beş ayrı fetva yayınlatmış; bu fetvalarda, vatanı kurtarmaya çabalayan Kuva-yı Milliyeciler; hainler, dinsizler, yağmacılar olarak kötülenmiş; halkın bunlara karşı isyan etmesi istenmiş; Kuva_yı Milliyecileri öldürenlerin büyük sevap kazanacağı söylenmiştir.
Hainlik bu değilse nedir ey Osmanlı torunları?
*Yetmedi, yetmedi… Sizin Osmanlı dedeleriniz, İzmir’i işgal edip Anadolu’yu çiğneyen Yunan ordusuna; “Padişahımızın ordusu!” diyordu. Tıpkı bugünkü iktidar gazetelerinde olduğu gibi 12 Temmuz 1920 tarihli padişahçı gazetelerde Vahdettin’in Adalet Bakanı Rüştü Efendi şöyle diyor: “General Paraskevopulos’un ordusu şimdi sürat ve şiddetle harekata devam eyleyecek olursa, birkaç haftada Ankara surları önünde bulunacaktır. Yunan ordusunun başarısı için dua ediniz! Bu ordu bizim ordumuzdur! Yunan ordusu Mustafa Kemal’e ceza verme işini yapıyor!”
Yüzünüz kızarmaz, biliyorum. Çünkü sizin dedeleriniz Yunan ordusunun Türk ordusunu yenmesi için dua ediyordu… Mustafa Kemal’e şimdiki düşmanlığınız işte bu damardan geliyor. Lanetlik fesli Kadir sevginizin kaynağı da burasıdır. Tunç Soyer, bu damarınıza bastığı için köpürüyorsunuz ya…
AZİZ ŞEHİTLERİMİZ, “KÖPEK ÖLÜSÜ!” MÜ?
*Yetmemiş; Padişah Vahdettin, 1920 yılı Nisan ve Mayıs aylarında Kürt Mustafa Paşa başkanlığında kurdurduğu askeri mahkemede, başta Mustafa Kemal olmak üzere, düşmanla savaşan kurmay heyetini idama mahkum ettirmiştir.
Bu iş hainlik değilse hainlik nedir ey Osmanlı torunları?
Bu Nemrut Mustafa Paşa’yı 19 Eylül 1919’da Bursa Valisi yapan da bu Vahdettin’dir. Bu Vali, Bursa’dayken vilayetteki Müslim-Gayrimüslim toplantısında, Birinci Dünya Savaşı’nda şehit düşen Türk askerleri için; bu savaşın meşru olmadığını, dolayısıyla orada ölenlerin “köpek ölüsünden farkları bulunmadığını” söyleyebilmiştir. Bu haine Bursa halkı kızınca İstanbul’a geri alınmıştır.
İşte Osmanlı budur. Savaşta ölen Türk askerine köpek ölüsü diyebilecek kadar çıldırmıştır. Ve AKP şimdilerde bu geleneği canlandırmaya uğraşmaktadır.
ŞAMATACILARDAN KORKMAYIN
Dün, ülkemizi işgal eden düşmanlarla işbirliği yapanların torunları, bugün bile “Kurtuluş Savaşı’nda keşke Yunan galip gelseydi!” diyebildiler. AKP Lideri Erdoğan, o lanetliğin arkasından taziye mesajı yayımladı; Diyanet İşleri’nin başındaki zat derin saygılarını sundu.
Böyle hainlere saygılar sunup Mustafa Sabri gibi kaçkınların adını okullara verenler; İskilipli Atıf gibi cumhuriyet düşmanları için devlet töreni düzenleyenler bir de kalkıp “Vay siz Osmanlı atalarımıza küfrettiniz!” diye şamata yapmazlar mı?
Yüzsüzlüğün de yüzsüzlüğü bu olsa gerek…
O Osmanlı değil miydi Türklere, “Eşek Türk, aptal Türk, cahil Türk, dinsiz Türk!” diye hakaretler yağdıran? “Allah, Türk’e gerçekler çeşmesinden bir damla bile nasip etmemiştir!” diyebilen şair Topkapı Sarayı’nda mı yoksa Çankaya Köşkü’nde mi beslendi?
Bunun belgelerini merak edenler OSMANLIDA İDAM EDİLEN ÂLİMLER adlı kitabımıza bakabilirler…
Üstüne üstlük kimse kalkıp da devleti kuran Osman Bey’e veya Padişah Fatih Sultan Mehmet’e hain demiyor; haine hain diyor.
***
İzmir Belediye Başkanı Tunç Soyer kimsenin atasına laf söylemedi. Sadece İzmir’in tarihine yansıyan çok önemli bir ihanetin altını çizdi.
Bu acı gerçek söylendi diye şamata kopartan AKP yandaşları karşısında cumhuriyet değerlerini savunanların geri adım atması, korkaklıktır. CHP; çok haklı olan Tunç Soyer’i savunmada yetersiz kalmıştır. “Aman karşı tarafın eline koz vermeyelim!” diye diye ülkeyi tarikatçı-Osmanlıcı yağmacılara teslim ettik… Şimdi de o ülkeyi nasıl kurtaracağız diye yol arıyoruz…
Yeter; hırsıza hırsız; haine hain diyelim, artık!