O...

1927 yılının sonbaharı.Karşıyaka Muallim Mektebi’nden mezun oldu. Ödemiş’in Bozdağ ilçesine başöğretmen olarak tayin edildi.Bir yaş büyük ablası Aydın’ın Çine ilçesine atandı. Cumhuriyet henüz çok gençti. Yunanlılar Ege’yi yakıp, yıkmışlardı. Babaları iki genç kızın aynı yerde olmasını istiyordu.

Bunun üzerine o, okuluna başvurdu. Müdürü, İzmir Halk Partisi başkanına bir yazı yazdı. O yazıyla beraber İzmir’e gitti. İzmir Halk Partisi başkanından aldığı yazıyla da Aydın Maarif Müdürlüğü’ne. Şimdiki adıyla Aydın Milli Eğitim Müdürlüğü’ne. Aydın’a geldiklerinde her taraf yanmış ve yıkılmıştı. Yunanlılar kaçıp giderlerken Aydın’ı bir harabeye çevirmişlerdi. Aydın’da Dairesi’ne gittiklerinde onları bir bacağı sallanan bir masa, bir kırık sandalye ve müdür karşıladı. Maarif Dairesi’nde oturacakları bir sandalye dahi yoktu.

Nihayetinde Çine’ye tayini çıkmıştı ancak ne yol vardı ne de bir araç. Ablasıyla beraber bir kamyon buldular ve bozuk yollardan geçerek Çine’ye ulaştılar. Böylece Bozdağ’a gitmemiş oldu, öğretmenliğine Çine’de ablasıyla beraber başladı.

İki ay sonra bir müfettiş geldi. Müfettiş Aydın’da yeni açılan Gazi İlkokuluna öğretmen seçmesi yapıyordu. O’nu da seçti. Böylece Aydın’da Gazi İlkokulu yeni görev yeri oldu. Aynı müfettiş Söke’de de bir öğretmen seçmişti. Bu iki genç öğretmen Gazi İlkokulu’nda tanıştılar. Önce normal arkadaşlıkları başladı daha sonra bu arkadaşlık duygusallığa dönüştü ve evlendiler. O 19, genç öğretmen 21 yaşındaydı.

Eşi öğrencilerini Atatürk devrimleri doğrultusunda yetiştirirdi. İçkisi, sigarası, kumarı yoktu. Kahveye gitmezdi. Sadece spor yapardı. İnatçıydı, fikirlerini sonuna kadar savunurdu. Kavgaya gidecek tartışmalara girerdi ama kavga çıkarmazdı. Sinirli bir yapısı vardı ama asla kırıcı olmazdı.

Bu iki genç öğretmen, büyük kurtarıcı Mustafa Kemal Atatürk’ün yaptığı devrimleri benimsemişlerdi. Örneğin kadının çarşaftan kurtarılmasını, yeni harfleri; medreseleri ve tekkelerin kapatılmasını. Batıl inançları yoktu, inançlıydılar ama tutucu değillerdi. O yıllarda her öğretmen gibi Atatürk Cumhuriyeti’nin öğretmenleriydiler. Gerçekçi kişilerdi, hurafelere inanmazlardı. Akılcı yol neyse ona inanırlardı. Vatan meselelerinden konuşan, ülkesini seven, öğrencilerini Atatürk devrimlerini öğreten öğretmenlerdi.

Henüz bir buçuk yıllık evliyken Gönen’de, bir gazeteden öğrendi; eşinin öldüğünü. Dersten çıkınca başöğretmenin odasında, masanın üzerindeki gazetelerde eşinin fotoğrafını gördü. Haberi okudu, gözyaşları içerisinde. Bir çocukları vardı 18 aylık. İsmi Vedat. Balıkesir’de öğretmenler eşi için bir toplantı düzenlediler. Ona katıldı. Cenazesine katılmadı. Toplantıda bir konuşma hazırladı, daha sonra ne yazdığını anımsamıyordu. Sonra bir gazetede yayımlandı sözleri;

“Kubilay gitti, bundan kalbim sızlıyor. Fakat icabında her muallim gibi ben de yavrum da kutsi inkılap uğruna ölmeye hazırız”

Manisa’dan Menemen’e gelen, sarıklarıyla cübbeleriyle, camide namaz kılan cemaati “din elden gidiyor” diyerek kışkırtan, minareye çıkıp ateş eden. Yeşil bayrakla meydanda toplanan bir grup. Ahaliyi bayrak altında toplanmayanları kılıçtan geçirmekle tehdit eden kendisinin mehdi olduğunu söyleyen biri. Mustafa Fehmi Kubilay, Menemen’de yedek subaydır. Kalabalığı dağıtmak ister. Açılan ateş sonucu ağır yaralanır. Kendini zar zor cami bahçesine kadar sürükler. Ama dayanamaz. Onu yakalayan Derviş Mehmet cami avlusunda, çantasından çıkardığı kör bağ bıçağıyla Kubilay’ın başını gövdesinden ayırır. Birkaç kez yere vurur, sonra yeşil bayraklı sopanın ucuna takar ve Menemen sokaklarında şeriat ilan edeceğini bağırarak yürür.

Mustafa Kemal Atatürk olayı “Kubilay Bey'in şehadetine mürtecilerin gösterdiği vahşeti, Menemen'deki ahaliden bazılarının alkışla onaylamaları, bütün Cumhuriyetçi ve vatanperverler için utanılacak bir hadisedir…” şeklinde değerlendirdi.

Mustafa Fehmi Kubilay’ın Menemen’de görev yaptığı Zafer Okuluna “Kubilay” ismi verildi. Bütün okullara Kubilay’ın fotoğrafı asıldı.

Kubilay’ın annesi Zeynep Hanım, İzmir Karşıyaka’da metruk bir evde, oğlunun katledilişinden tam bir ay sonra ölü bulundu. Evlat acısını yüreği kaldırmamıştı.

Ve o.. Fatma Vedide. 21 yaşında 18 aylık bebeğiyle dul kaldı. Evladına hem anne hem baba oldu. Şeriat düzeni isteyenlerin katlettiği eşinin acısını; bilimselliği, akılcılığı, Atatürk inkılaplarını, vatanseverliği öğrencilerine anlatarak unuttu.

O bir cumhuriyet kadınıydı. Aydın bir öğretmendi. Bu konu hakkında çok uzun seneler konuşmadı. Bir buçuk yıllık eşinin fotoğrafı; Aydın’da oğlu ve gelini ile beraber yaşadığı evin duvarında ona baktı her gün.

Fatma Vedide, seneler evvel eşi için hazırlanan programda söylediği gibi her zaman hazırdı kutsi inkılaplar uğruna canını vermeye. 1984 yılının temmuz ayında Gönen’de hayata gözlerini yumdu.

{ "vars": { "account": "G-9KFVFXJPJ" }, "triggers": { "trackPageview": { "on": "visible", "request": "pageview" } } }