Bu başlığın konusu oldukça detaylı olduğundan yazıyı ikiye bölmüştüm, bu ikincisi. Yazımın geçen haftaki ilk bölümünde önce “kandırmaca” ve “komplo teorisi” kavramlarını tanımlamıştık. Ayrıca, ABD’de yaşanmış okul katliamına “düzmece” diyen komplocuyu verilen cezayı, ekşi sözlükte üretilen “contorium elementi” efsanesini, popülist-otoriter liderlerin seçmen algısı yönlendirmede bu kavramdan nasıl yararlandıklarını, komplo teorilerine inancın zihnin nasıl bir işlevi olduğu konularını ele almıştım.
Bu yazıda ise komplo teorilerine kitlesel inancın yarattığı sonuçları, hurafelerin neden üretildiği ve nasıl hızla yayıldığı, bunlarla nasıl baş edileceği ve kendimizi bu yalanlardan nasıl koruyacağımız konularını irdelemeye çalışacağım.
“Bir Grup İnsan Bu Hurafelere İnansa Ne Olur ki?”
“Dünyanın yuvarlak değil de düz olduğuna bir grup insan inansa ne olur ki?” denilebilir. Ancak durum hiç de öyle masum değil. Komplo teorilerinin en basit olanlarına inanç ile başlayan bakış açısı zamanla toplum ve birey için oldukça zararlı sonuçlara evirilebiliyor. Küçük yalanlara inanma ile başlayan eğilim zamanla en inanılmazlara koşulsuz inanma boyutuna kadar varabiliyor.
Rasyonel düşüncenin azaldığı, sezgiselliğin arttığı kriz anlarında bazı insanlar bilim dışı hurafelere daha kolay kanar hale geliyor. Pandemi döneminde yaşayarak gördük ki, bilimsel okur-yazarlığı düşük kesimlerde yayılma imkânı bulan bilim karşıtı komplo teorileri (aşı karşıtlığı gibi) halk sağlığını tehdit eder boyutlara ulaşabiliyor.
Bir komplo teorisine inanan kişinin neredeyse tüm benzeri hurafelere inandığı, tüm safsataların birbirlerini beslediği gerçeği göz önüne alındığında, hiçbir komplo teorisinin zararsız olduğu söylenemiyor. Örneğin, Ay’a hiç ayak basılmadığına inanan kişiler fosil yakıtların iklim değişikliğine sebep olduğuna da inanmıyor. Ya da toplum için zararlı bir popülist liderin fanatik savunucusu haline gelebiliyor.
Komplo teorilerine inanma eğilimi zamanla bir grup normu oluşturup, gurup içi dayanışma ve işbirliği duygusuyla toplumsal kutuplaşmaların pekişmesine ve hatta saldırganlıklara yol açabiliyor. Kişiler sahip oldukları mutlak inançlara inanmayanları düşman olarak görebiliyor. Bu sebeplerden, masum komplo teorisi diye bir şey yok.
Yalan Bilgi Neden ve Nasıl Üretilir?
Yalan bilgiyi aktif olarak üreten ile buna inanıp yayan kişilerin motivasyonları birbirlerinden elbette farklı. Komplo teorilerinden siyasi olanların sebebi gayet anlaşılır şekilde, seçmen kazanmak ve konsolide etmek iken, diğer hurafeler neden üretilir ve yayılır acaba?
Sosyal medyada komplo teorisi üretip yayanların motivasyonu daha çok takipçi kitlesi elde etmek ve ününü daha çok artırmak olabiliyor. Bir sosyal medya kullanıcısı kendisini takip edenlerin ve alkışlayanların çoğalmasının sebebi her ne ise oradan yürümeyi tercih ediyor. Paylaşımları içinde en çok ilgi görenlerin komplo teorileri olduğunu keşfeden kişi, iddiasını el artırarak sürdürüyor.
Sınırlı bir izleyici kitlesi sahibi iken uydurma bir bilgi paylaşması üzerine takipçilerinin inanılmaz arttığını gören sosyal medya kullanıcısı bu yoldan devam etmenin kendi şöhretine (ve varsa gelirine) beklenenden fazla katkı sağladığını deneyimliyor.
Yalan da olsa ilgi çekici haber üretmenin takipçi sayısı, şöhret ve maddi getiri sağladığını gören sıradan bir sosyal medya kullanıcısı kısa sürede gerçeklerle bağını tümden koparıp tam bir komplo teorisi üreticisi olabiliyor. Komplo teorilerinin etki alanları böyle artarken, teori üretim ve paylaşım motivasyonu da bununla birlikte artıyor.
Baş Kaynak; Yankı Odaları
Sosyal iletişim platformlarının algoritmaları, kullanıcılarının neyi izliyor ve takip ediyorsa benzer içerikleri sürekli sunması üzerine kurulu. Bu sebepten, bireyler kendi oluşturdukları ve/veya içine düştükleri yankı odaları içinde aynı hikâyelere tekrar tekrar maruz kalıyor. Komplo teorileri böylece daha hızlı yayılıyor ve daha fazla insanı etkisi altına alıyor. Yankı odaları içine sıkışmış insanların eleştirel düşünme olanağı zaman içinde azalıyor ve her tür hurafeye inanma eğilimi giderek pekişiyor.
Komplo teorilerine inanma eğilimi (özellikle seçim dönemlerinde) profesyonel ekiplerce son derece planlı ve etkili olarak kullanılabiliyor. Bu sebepten günümüz bilgi çağında çok daha hızlı yayılan komplo teorileri ve bunlara inanma eğilimi, önceki yıllara göre çok daha fazla tehlike taşıyor.
Komplo Teorileri ile Baş Edilebilir mi?
Hurafelere karşı mücadelede insanları daha fazla rasyonel düşünmeye teşvik etmek en doğrusu gibi geliyor ama bunun çok da yararı olmadığı görülüyor. Hele ki inandığımız bir şeylerle ilgili birilerinin gelip bizimle ve inancımızla dalga geçmesi, bizi inancımızdan asla soğutmuyor. Aksine, öz saygımız adına bu inancı daha da sıkı korumak için gerekçeler üretiyoruz. Yani komplo teorileri ile dalga geçmek, bunları yayan kişileri dışlamak; onları ikna etmekten çok inançlarına daha da sıkı sarılmalarına neden oluyor.
2012'de Maya takviminin sona ereceği ve dünyada kıyamet kopacağı ve sadece Türkiye’de Şirince kasabasında yaşayanların kurtulacağı komplo teorisini bilmem hatırlar mısınız? Bu komplo teorisi gerçekleşmeyince insanların “ben bu yalana nasıl inanmışım?” dediklerini sanıyorsanız, yanılıyorsunuz. Bu insanlar fikrini ve inancını sorgulamak yerine “bu sadece bir uyarı mesajıydı, daha sonra olacak” diyerek kendilerini motive etmeye ve komplo teorilerine inanmaya devam ettiler.
İnsanlar bir şeye inanmak istiyorsa, sırf bu inancı ile uyumlu bir kanıtı mutlaka ve bir şekilde buluyor. İnsanlar, inancına uyumlu kanıt ararken bulduğu yüz bulgudan doksan dokuzu inancına aykırı ise bunları görmezden geliyor. Ancak doksan dokuz aksi kanıt bir yana, lehine gördüğü tek kanıt, onun inancına sıkıca bağlı olması için yeterli oluyor.
Ayrıca, insanlar akıllarını normatif ve rasyonel kullanmaktan çok, var olan inanç ve düşüncelerini meşrulaştırmak için kullanıyorlar. Örneğin sigaranın kansere sebep olduğu iddiasına karşı tiryaki davranışını değiştirip sigarayı bırakmak yerine, 15 yaşından beri sigara içtiği halde sağlıklı olan birilerini örnek gösterip sigara içmeye devam ediyor. Bu sebepten, aksini gösterir sayısız kanıt olsa da, sıkı sıkıya inançlar her türlü sürdürülüyor.
Kendimizi Komplo Teorilerinden Nasıl Koruruz?
Görülüyor ki komplo teorilerine inanan insanları bu inançlarından döndürmek pek kolay değil. Ancak, (başkalarına empoze etmek pek mümkün olmasa da) kendimizi dayanaksız inanç ve savlardan korumak için yapacağımız bir şeyler var.
Kendimizde yapacağımız en önemli dönüşüm, olgulara karşı bilim eksenli bir yaklaşım esasını benimsemek olacaktır. Kendimizi her seferinde doğru çıkarmak için değil, her ne inanıyor ve düşünüyorsak bunu yanlışlama yönündeki kanıtlara bakmamız gerekiyor. Bilimsel düşüncenin temelinde de zaten bu “yanlışlanabilirlik” koşulu vardır. “Benim düşüncem yanlış olabilir mi?” şüphesinden çıkarak düşüncenin yanlışlanabileceğine ilişkin kanıt aramak ve yanlışlamanın bulunamadığı yerde “demek ki bu fikir-düşünce veya sav doğruymuş” demek gerekiyor.
Rasyonel kuşkucu yaklaşımın temel alındığı ve bilimsel yanlışlama mekanizmasının kavrandırıldığı bir eğitim sistemi ile yetişmiş genç insanlar, komplo teorilerine kolayca inanan insanlardan olmayacaklardır. Ancak bilindiği gibi ülkemizdeki eğitim sistemi öğrencilere bilimsel ve rasyonel düşünme becerisi edindirme ve bunu geliştirme yönünde hiç başarılı değil maalesef.
Depremleri, iktidarı zora sokmak için dış güçlerin teknolojik müdahalelerle tetikledikleri iddiasına inanan seçmen tabanının olduğu bir ülkede yaşıyoruz. Böylesi bir ülkede siyasiler tabanlarının komplo teorilerine inanma eğiliminden illaki yararlanacaktır.
Her zaman olduğu gibi; bilim, analitik akıl, rasyonalite, öngörü ve sağduyu temel dayanak ve tutamaklarımız olmalı. Komplo teorilerinden ve yönetenlerin siyasi dezenformasyondan kendimizi ve çevremizi ancak bunlarla koruyabiliriz.