Kanal İstanbul’u Başlatmak zorundalar, Çünkü…

Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı ile Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Kanal İstanbul'un yapımı için ortak mevzuat çalışmasını tamamlamış. Bu projeyi engelleyecek bir yargı sistemi de kalmadığı için, finansman sağlanır sağlanmaz ilk kepçeyi derhal vurmayı çok istiyorlar 

Bu proje ile ilgili öngörülen maliyet, süre ve gelir hesaplarının hepsi hayali ve farazi. Aslında onlar da inanmıyorlar kendi söylediklerine. Doğa rantının nakde çevrilmesi, arazi spekülasyonu ile yakın ve yandaşların zengin edilmesi, ekonomi çarklarının bir süreliğine döndürülmesi amaçlanıyor, hepsi bu. 

Niyetleri, önümüzdeki onlarca yıl sonra bu projeden gelecek gelir değil, üstelik öyle bir gelirin olmayacağını iyi biliyorlar. Tek meseleleri; bugünü ve yakın geleceği kurtarmak. Ekonominin iyice tıkandığı bu dönemde buradaki inşaat çalışmaları süresince dışarıdan gelecek yatırım sermayesinin piyasalara ve istihdama bir süreliğine can suyu sağlayacağı hesaplanıyor.

Proje Öngörüleri sürekli değişiyor

Yaklaşık 3 yıldır bu konuda yazılar yazıyorum; 9 yıldır gündemde olan bu proje ile ilgili yapılan açıklamalardan hiçbirisi, bir önceki açıklamaları ile uyuşmuyor. Nasıl mı, kısaca hatırlatayım: 

* Kim Yapacak: Düne kadar ”projeyi devlet olarak biz yapacağız” diyorlardı, şimdi “yap-işlet-devret modeli ile yapılacak” diyorlar. Çinlilerin projeyi üstleneceklerini, burada Hong-Kong benzeri bir model uygulayacaklarını, ancak parayı verince yatırımcıların buradan öncelikle tapu istediklerini söylüyor sözcü Gazetesi yazarı Nedim Türkmen.

* Kâr Beklentisi: Önceki Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Cahit Turhan Ocak 2020’de, “geçecek gemilerden alacağımız para asgari yıllık net 1 milyar dolar civarında. 68 bin kapasiteli kanaldan 50 bin gemi geçtiğinde yıllık 5 milyar dolar gelirimiz olacak” diyordu. Şimdi “Projenin tamamlanmasıyla ilk 10 yılda 182 milyar lira gelir elde edileceği düşünülüyor” diyorlar. Yıllık kâr beklentisi 5 milyar dolardan yarısına, (yıllık 18 milyar TL) 2,5 milyon dolara indirildi ki bu da hayal tabi.

* Maliyet: Kanalın öngörülen maliyeti ile ilgili 2011’de İlk ortaya atıldığında önce 10 milyar, sonra 20 milyar olacak deniliyordu. 2018’de kanal ebadında daraltmalar ile 30 milyar TL tasarruf sağlanarak maliyet 65 milyar TL’ye düşürüldüğü açıklandı. Demek ki aslında 20 milyara değil 95 milyara mal olacakmış, tasarrufa gidilmiş, 65 milyara indirilmiş! Daha başlamadan maliyet 2011’den 2018’e 5’e katlanmıştı. Son açıklamada ise maliyet 65 milyardan 75 milyara çıkartıldı, şimdilik!

*Süre: Önceleri 2018’de başlayıp 2023’de bitiririz dediler. Sonra, 2025’de bitecek dediler. Şimdi ise, başladıktan sonra 7 yıl sürecek diyorlar. Yani seneye başlasa 2028’i bulacak bitmesi. Zaten iktidar için projenin başlaması yeterli, bitmese de olur. Bitmesine kadar yerlerinde duramayacaklarını da düşünüyorlardır illa ki.

* Ebatları: 2011’de İlk ortaya atıldığında üst genişliği 400 metre idi, 2018’de 275 metreye, 2019’da ise 150 metreye indirildi. Daha da daraltılabilecek belki de. 

İpler Atıldı Gemiler Yakıldı

Ülkede sorunlar katlanarak artarken, işsizlik ve yoksulluk ülke tarihinde pik noktaya gelmişken, Merkez Bankası net döviz rezervleri eksi 35 milyar dolar seviyesine düşmüşken, tüm bu sorunların giderilmesine dönük iktidarın hiçbir umut verici çabası görülemiyor. Ortada bir problem olduğunu kabul etmeyen iktidar çözüm arayışına da girmiyor, giremiyor. Her şeye inanma eğiliminde olan bir kısım kitleye “bunların hepsi dış güçlerin operasyonu, inanmayın” deyip, tek seçenekleri olan “gittiği yere kadar” taktiğini sürdürüyorlar.

Evrensel kapitalist liberal ekonomik sistemin işlemesi için ülke yönetiminin hem içte hem de dışta güven vermesi gerekiyor. Böylece uluslararası sıcak ve/veya kalıcı sermayenin ülkeye çekilebilmesi, yatırım ve istihdamın artırılması, çarkların dönmesi gerekiyor. Ülkenin ve ekonominin akılla, bilimle, evrensel demokrasi ve hukuk yöntemleriyle yönetilmesi seçeneği zaten çoktan terk edildi, ipler atıldı gemiler yakıldı. Bu yola dönmeleri ihtimali zaten yok, çünkü çok iyi biliyorlar ki, bu yol onların sonu demek! Peki bu durumda ülkede ekonominin çarklarını nasıl döndürecekler, insanları nasıl memnun edecekler? İşte bu soru onlar için dünyanın en önemli sorusu! 

Son Can simidi; Kanal İstanbul

Toplumun topyekûn kalkınması ve refahı belki onlarca yıl sürecek, sıkıntılı ve siyasal riskler barındıran bir süreçtir. Bunun için öncelikle bilimsel eğitime, araştırma ve geliştirmeye (AR-GE), sanayiye, teknolojik altyapıya, tarıma, hayvancılığa vb. yatırımlar yapılması gerekiyordu. AKP iktidarlarının en öncelikli meselesi kendi iktidarlarını olabildiğince sürdürmek olduğundan, bu uzun ve meşakkatli yolu hiç tercih etmediler. Bunu yerine kısa dönemde toplumda göreceli refah yaratacak ama sonrasında üretime ve istihdama katkısı olmayacak inşaata, betona gömdüler ülkenin tüm kaynaklarını

Cumhuriyetin yaklaşık yüz yıllık yatırım ve birikimini “özelleştirmeler” kılıfıyla çarçur ettiler. Yetmedi, hem bugünkü hem de gelecek kuşakları borca sokarak, kâr etmeyecekleri baştan belli mega projelere yüzlerce milyar dolar gömdüler. Bunlarla ekonominin çarkları bir yere kadar dönebilirdi, ama akarlar kesildi, çark durdu. Bu çarkın dönmesi için geride artık sadece doğa ve kent rantının nakde çevrilmesi kalıyordu. Böylece Kanal İstanbul’a can simidi niyetine sarıldılar.

Çözüm; Kuzey-Batı İstanbul Rantı 

Kanal İstanbul’dan asla vazgeçememelerinde ana sebep, kuzey-batı İstanbul’un tamamen imara açılması ile yaratılacak kent rantına duyulan mutlak ihtiyaçtır. Burada kurulması planlanan 2-3 milyonluk yeni şehir projesi ele alınmadan Kanal İstanbul’da ısrarın sebebi anlaşılamaz.

2023 vizyonu kapsamında İstanbul’un Avrupa yakasının kuzeyinde kurulması planlanan yeni şehrin üç sacayağından ikisi tamamlandı: Yavuz Sultan Selim Köprüsü (birlikte Kuzey Marmara Otoyolu) ve Yeni İstanbul Havalimanı yapılırken Kanal İstanbul zaten sırasını bekliyordu. Kanal projesinden vazgeçerlerse, (sürekli zarar eden) ilk iki mega yatırımdan beklenen faydayı (rantı) elde edemeyecekler, bu bölge için tasarladıkları asıl büyük proje yarım kalmış olacak.

İktidar bu sebeplerden kendini Kanal İstanbul’u gerçekleştirmeye mecbur ve mahkûm hissediyor. Proje içi uydurulan tutarsız gerekçelerin kamuoyunda karşılık bulmamasını ve yapılan makul itirazları bu yüzden hiç umursamıyorlar. 

Münazara Konusu; Kanal İstanbul Yapılsın mı? 

“Reis bir şey yapıyorsa haklıdır, biz tam anlamasak da vardır illa ki bir hikmeti” diyen kesimlerin bu projeyi de gözü kapalı desteklemesi anlaşılabilir bir şekilde. Ancak eğitimli, aklı başında oldukları varsayılan ama iktidara göbekten (!) bağlı bir grup destekçisinin bu projeyi savunurken düştükleri hal gerçekten ibretlik durumlar ortaya koyuyor. 

Eskiden okullarda (şimdi pek kaldığını sanmıyorum) “münazara” denilen bir etkinlik yapılırdı. Herhangi bir konu üzerinde zıt düşüncelerin karşılıklı olarak savunulması olan bu etkinlikte önemli olan, gerçekten doğru olmadığı düşünülse bile o fikrin en ikna edici şekilde savunulmasıdır. İkiye ayrılan öğrenci grubuna bir konu verilir, kura belirlemesiyle bir fikrin iki karşıt yönü gruplarca savunulur. Akla ve genel kabule pek yatkın olmayan fikri savunmak zorunda kalan grup şanssız hisseder, ancak etkili ikna yöntemleri ile münazarayı kazanmaları mümkündür.

Kanal İstanbul’u savunmak zorunda olan talihsiz bir kesim, asında inanmadıkları bir şeye (münazara taktikleri çerçevesinde) toplumu ikna etmek için çaba içindeler. Münazaralarda kazanan taraf jüri ve izleyicilerin demokratik oyları ile belirleniyor. Ancak bu akıl dışı kanal projesi tartışmasında münazarayı kazanan tarafın kararı yukarıdan çoktan verildi maalesef! Ülkede her kararı tek başına veren kişi “isteseniz de istemeseniz de yapacağız!” dedi. Sıkışmışlık ve mecburiyetler akla, bilime, vicdana ve insafa hiç bakmıyor! 

{ "vars": { "account": "G-9KFVFXJPJ" }, "triggers": { "trackPageview": { "on": "visible", "request": "pageview" } } }