İnsanlığın yüz binlerce yıl süren gelişiminde, kabilecilik ilk örgütlenme biçimidir. Dar çerçeve içindeki insanların oluşturduğu bir ölüm-kalım örgütlenmesidir kabile… Avcılık-toplayıcılık dönemine özgüdür. Daha sonra üretimin gelişmesi, tarımın yaygınlaşmasıyla halklar ve milletler ortaya çıkacaktır. Türk milletinin binlerce yıllık tarihi de böyledir.
İlkel döneme özgü bir yapılanma olsa bile, kabilecilik, insanların sosyal genetiğine sızmış, oradan günümüze kadar uzanabilmiştir.
Şehirleşme ile birlikte kabileler çözülüp yok olsa da o duygu yok olmamış, evrim geçirerek kentlere uyum sağlamıştır.
Bu virüs, kendisine yaşama alanı olarak bizim gibi az gelişmiş toplumlarda siyaseti seçmiştir.
Toplumun cahilleştirilmesiyle paralel olan bir kabilecilik yeniden hortlatılmış ve şehirlerin en alt katmanları arasına yayılmıştır.
İNTİKAMCIDIR
Çağımızda cahilleştirmede kullanılan en önemli araç, dindir. İktidarda bulunanların işine gelen ne var ise, işte o, “kutsal din” olarak gösterilir. Ve ona dokunmak da suç haline getirilir. AKP döneminde, böyle bir ceza icat edilmesi boşuna değildir. Türk Ceza Kanunu’nun 216. Maddesinin 3. Fıkrası şöyledir: “Halkın bir kesiminin benimsediği dini değerleri alenen aşağılayan kişi, fiilin kamu barışını bozmaya elverişli olması halinde, altı aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır."
Halkın kutsalı dedikleri şey, iktidarın oy deposu olan ideolojidir. İktidar partisi, dinsel değerleri dibine kadar sömürürken, camilerde AKP’ye oy istenirken; “Böyle cami mi olur?” demek, dini değerleri aşağılamak gösterilebiliyor.
Kabileci zihniyetin din üstünden yayılması sonucunda kitleler bu tür çağdışı cezaları alkışlıyorlar ve hukuksuzluğu da dine saygı gibi anlıyorlar.
Kabilecilik, intikamcı olduğundan sürekli çatışma ortamı ister. Bir kesim halkı öbür kesime düşman edeceksin ki çatışma psikolojisi hep canlı kalsın…
EZ VE YOK ET YASALARI
Kabileci siyaset milli iradeyi de intikamcı biçimde şekillendirmeye çalışır. Ülkenin yönetim merkezi olan Millet Meclisi bu kabileciliğin doruğa çıktığı merkezdir. Buradan çıkan yasalar da kabileci-intikamcı bir düzeni pekiştirecek tarzda düzenlenir. Buna, rakibi ez ve yok et yöntemi diyebiliriz.
Abarttığım sanılmasın.
TBMM’den son olarak çıkan ve özünde bir genel af olan infaz yasasındaki düzenleme yasası, tam bu kabileci anlayışı yansıtıyor.
İktidardaki AKP ve gönüllü destekçisi MHP, bu yasa ile muhalefeti cezalandırmak ve toplumu kutuplaştırmak peşinde olduklarını bir kez daha ortaya koydular.
Çok bilinen bir örnek ama kabileci-intikamcı iktidar modelinin daha iyi anlaşılması için o örneği hatırlatmadan geçemeyeceğim.
Libya’da şehit düşen bir MİT elemanının ölüm haberini yaptılar diye 6 gazeteci hapse konuldu. Halbuki bu haber daha önce kamuoyuna açıklanmıştı… Bunu geçelim…
Son af yasası hazırlanırken, bu gazetecilerin dışarı çıkartılmaması için tasarıya bir madde eklendi ve onların suçu(!) af dışında tutuldu.
Bunlar muhalif gazeteci de ondan…
Çünkü bugün Türkiye kocaman bir kabiledir. Kabile şefleri ne isterse Meclis de onu yapar.
Kurtuluş Savaşı’nı yürüten, gerektiğinde Mustafa Kemal’e bile hayır diyen o Meclis’ten bu Meclis’e…
Umarım ki kendisini seçilmiş milletvekili sayan Sayın TBMM üyelerimiz, biraz 1920’lerin Meclis’inin tarihini okurlar da kabile şefinin savaşçısı olmaktan biraz vazgeçerler…
SİZ ASIL ÖBÜR ÇAKICI’LARI GÖRÜN
Af yasasıyla çıkan Alaattin Çakıcı üstünde bizim muhalefet çok duruyor.
Çakıcı’nın yaptıklarını onaylamak asla mümkün değildir.
Ama Alaattin Çakıcı simgesi, asıl Çakıcı’ları görmemizi engelliyor.
Kimdir Alaattin Çakıcı?
Piyasadaki bilgiye göre, çıkar amaçlı suç örgütü kurmuştur; suç işlemiştir.
Peki sonunda ne elde etmiştir?
-Hapishane hücresi…
Peki ya çıkar sağlamak amacıyla yasal görünümlü örgüt kurarak devleti hortumlayanlara ne demeli?
Her biri Çakıcı’nın bin misli menfaat sağlayan siyasi destekli o örgütlenmelere niye operasyon yok?
Kendilerini; müteahhitlik firması, konsorsiyum, vakfı vb… adı altına saklayan büyük vurgunculara niye kızmıyoruz bakalım?
“Cambaza bak!” oyunu oynamayalım arkadaşlar…
Hem, AKP Lideri Erdoğan’a yazdığı mektupta ona ağır sözler söylemeseydi acaba Sayın Çakıcı bu kadar hapiste kalır mıydı?